4+4+4 teklifi geri çekilsin ama bir şartla!
Önce vurup deviriyorlar..
Zorbalıkla, dediklerini yaptırıyorlar.
Sonra “Yanlışı düzeltelim” denildiğinde, “Mutabakatla olur” diyorlar..
Ne kadar profesyonel bir “toplum mühendisliği” uygulanıyor, görüyor musunuz?
Dün Hürriyet gazetesinde vardı. Yarım sayfa ilan. “Haklı Kadın Platformu” imiş, ilanın sahibi.
Para falan verdiklerini sanmıyorum ya.
Zaten, “Derin devlet olmalı” diyen bir genel yayın yönetmeninin hâlâ köşe sahibi olduğu bir gazetede, 4x4’lük ‘derin devlet operasyonu’ mahiyetindeki ilan için, bir de para mı vereceklerdi!..
Peki ne diyorlar, o ilanda?
Şöyle diyorlar: “Kamuoyunda 4+4+4 olarak bilinen, ‘İlköğretim ve eğitim kanunu teklifi’nin geri çekilmesini talep ediyoruz.”
Hani onlar geri çekilmesini istiyorlar diye, kimsenin teklifi geri çekeceği yok ama. Bir bakalım, geri çekme niçin isteniyor: “Eğitim söz konusu olduğunda, anne-babaların, çocukların, öğretmenlerin, sivil toplum örgütlerinin ve üniversitelerin, kısaca konuyla ilgili tüm tarafların mutabakatını sağlamadan yasal bir düzenlemeye gidilmesinin büyük yanlışlara yol açacağına inanıyoruz.”
Nasıl?
Hatırladınız değil mi, bu cümleleri.
YÖK değişikliğinde aynı hikaye.. Cumhurbaşkanı seçiminde aynı hikaye.. Anayasa değişikliğinde aynı hikaye..
“Tüm tarafların mutabakatı” imiş!
Böyle yutturuyorlar, zorbalıklarını..
Önce dayatmalarını hayata geçiriyorlar. Sonra düzeltilmek istendiğinde, “Mutabakat gerekir” diyorlar..
Siz dayatmanızı hayata geçirirken, “mutabakat” aramış mıydınız?
Yok..
Onlar için mutabakat gerekmiyor, çünkü;
Onlar % 15 ile bile, kendi kafalarındakini dayatırlar.
Ama % 70’lik çoğunluk bir şey isterse, “Durun bir dakika.. % 100’lük mutabakat gerekir!” diye yeni kural getirirler..
Hatırlatmak gerekir bunlara, “Bre ilkesizler.. O geri çekilmesini istediğiniz 4+4+4’ün evveliyatının, 28 Şubat’taki 8 yıl kesintisiz eğitim olduğunu, siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz. 8 yıl kesintisiz çıkmasaydı, şimdi de 4+4+4’e gerek kalmayacaktı.. Dolayısı ile, bir teklifte bulunacaksanız, önce tokatı atıp, sonra ‘Gelin anlaşalım’ demeyin. Tokat atmadan anlaşmanın yollarını arayın.”
Sormak lazım bu uyanıklara: “Affedersiniz, siz 8 yıl kesintisiz eğitimi çıkartılırken de böyle mutabakat talep eden ilanlar verdiniz mi? Bırakın ilan vermeyi, bu yönde öneri getirenlere kulak verdiniz mi?”
Evet; var mı, bu uyanıkların, 28 Şubat sürecinde, “8 yıl kesintisiz yerine, kesintili olsun” teklifimizi, iki dakikacık olsun, dinlediklerini gören..
Siz 8 yıl kesintisiz zorunlu eğitimi geçirirken, mutabakat falan aramayın.
Vurun devirin..
Sonra düzeltmek istenildiğinde, “Hooop. Bunu düzeltmeniz için, mutabakat gerekir” deyin.
Böyle ilkesizlik olur mu?
Böyle çifte standart olur mu?
Bu yaptığınız, halkı enayi yerine koymak değil de nedir?
İlan metninde, bir de çözüm önerisi sunmuşlar: “Konunun tüm kesimlerinin görüşü alınıp toplumsal mutabakat sağlanana dek teklifin yasalaşma sürecinin askıya alınmasını istiyoruz.”
Başüstüne hanımlar.. Başüstüne..
Emriniz, hemen yerine getirilecektir.
Sadece küçücük bir talebimiz var..
“Toplumsal mutabakat sağlanıncaya kadar” diyorsunuz ya.
Bu “toplumsal mutabakat arayışı”nı, 2012’den değil, 1997’den başlatalım..
1997’deki sistemi esas alalım. Ondan sonraki tüm değişiklikleri, “toplumsal mutabakat” ile yapalım. Önce 1997’nin 28 Şubat’ından önceki günlerine gidelim.. “5 yıl zorunlu eğitim gençlerimiz için yeterli değildir. Bunu nasıl değiştirelim? Kaç yıla çıkaralım? Kesintili olup olmamasını kararlaştıralım” diye konuya girip, “toplumsal mutabakat”ı arayalım..
Var mısınız?
“Canım 8 yıl kesintisize geçmişiz bir defa” diyorsanız.. Ben de derim ki, “1997’de toplumsal mutabakat sağlanmamıştı. Bugün de sağlanmasın, ne olur ki? Bundan sonraki değişiklikte size söz, toplumsal mutabakat ile hareket edeceğiz!”
Gülüyorsunuz değil mi?
Gülersiniz tabii.. Peşin peşin, 4+4+4’ten sonraki değişiklik için şimdiden mutabakat sözünü duyunca herkes güler tabii..
Niye?
Çünkü bu ülkede “mutabakat”ın Türkçesi, “Asla ve kat’a yapılmasın” demektir.
Siz de zaten “Mutabakat gerekir” derken, “Asla ve kat’a yapılmasın” diyorsunuz.
Ama birazcık utanıyorsunuz..
Utanmayın canım, utanmayın. 1997’de utanmadığınız gibi. Açık açık söyleyin: “Biz bu ülkede azınlığız. Ama bizim dediğimiz olmalı!”
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT