40 yıl
40 yıl olmuş, profesyonel yazı hayatına başlayalı.. Milli Gazete 40. yılını kutlarken benim de 40 yılı geride bıraktığım aklıma geldi. Milli Gazete’nin kuruluş yıldönümü ile ilgili bir toplantı yapıldı mı bilmiyorum. Çünki davet edilmedim..
40 uzun yıl.. 1960’da 11 yaşındaydım. 12 Mart’tan bugüne bütün darbeleri gördüm.. 12 Mart’ta MNP davasından mahkûm olunca yurtdışına çıkmak için İstanbul’a geldim ve burada kaldım.. Milli Gazete’yi çıkartan birkaç kişiden biriydim..
Geçen gün Milli Gazete’den bir genç aradı.. Yazarları arayıp, Milli Gazete hakkında kısa görüşler alıyorlarmış.. Benim Milli Gazete’nin başlangıcında yer aldığımı bilmiyor olmalı ki, böyle bir şey soruyor.. Kısa görüşten daha çok söyleyeceklerim olduğunu söyledim.. Telefonu kapattı, bir daha da arayan olmadı.
İlk günlerde beraber olduklarımızdan kimleri aradılar bilmiyorum. Ama beni unuttuklarına göre, unutulan daha çok kişi var demektir.. Siyaset işte böyle bir şey..
Benim eleştirilerimi biliyorsunuz. Argo kullanmam. Düşmanca bir ifade de.. Ama birileri için yeterli değil bu! Bana tahammül edemeyenler kime ne kadar ve nasıl tahammül edebilirler bilmiyorum..
Ben o çevrelerde yaşanan üzücü tartışmaları, aylar öncesinden yazarak işaret ettim ve tedbir alınmasını istedim.. Bunu yaptığım için birilerinin bana nasıl tepki verdiğini biliyorsunuz..
Bana ne derseniz diyin, umurumda bile değil de, ama başkalarına böyle davranmayın.. Ben bunları kabul ederek böyle davranıyorum. Başkaları benim kadar şanslı ve dirençli olmayabilir. Onların kendilerini savunacak imkanları olmayabilir..
40 yılda yüzlerce davada yargılanmışım. 80 klasör savunmam var.. 65 kitabım yayınlanmış bugüne kadar..
Birileri beni andıçlarken, birileri, bırakın yanımda yer almayı, bizden birileri adımın bile geçmesini yasakladı kendi yayın organlarında.. Bu da bir ANDIÇ.. Hani zalimlere karşı şerdik, kardeşlerimize karşı bağışlayıcı olacaktık? Hani nerde o hoşgörü, o kardeşlik? Yani sadece Çevik Bir andıçlamadı. Kendi kendimize karşı bile bu kadar acımasız olabiliyorsak, başkalarına nasıl güven vereceğiz?! Kendi liderlerimiz, örgütlerimiz, zanlarımız, ideolojilerimiz eleştirilemez mi?
Hepimiz insanız ve herkes yanılabilir..
İttifak ettiğimiz zaman birlikte hareket ederiz, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur görürüz.
İnsanlar, dini ve siyasi önderlerini ilahlaştırma ve Rableştirme konusunda çok istekli. Oysa bize “Din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” denmedi mi bize..
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah’ın bizim için hayır murat etmiş olabileceği uyarısı yapılmadı mı?
Kimileri önüne geleni tekfir ediyor. Allah’ın emrine uymazsanız haram işlersiniz, Resul’ün sünnetine uymazsanız mekruh olur, ama birileri gibi düşünmezseniz dinden çıkarsınız. Böyle bir şey olabilir mi? “Kendine din ara” diyen de vardı tekfirciler arasında..
Hz. Ali (RA)’yi katledenler Kur’an’dan deliller bulmadılar mı kendilerine göre.. Onların dillerinde de tekbir sesleri vardı. Mızraklarının ucunda Allah’ın ayetleri.. Bu günde aynı ayetler dillerimizin ucunda ve o günki mızraklar kadar yaralayıcı! Ve sonuç ortada!
Kimilerine göre onların önünde “musalla taşında meyyid” gibi olmamız gerekiyor..
Hani bilmediğimiz şeyin peşine düşmeyecektik? Hani sözü dinleyecek doğrusuna tabi olacak, yanlışına karşı çıkacaktık. Şimdi abiler çoğalınca siz kimin musalla taşına yatacaksınız? Ve sonra ölüler musalla taşından kalkıp, abileri söyle istiyor diye kardeşi ile savaşacak öyle mi?
Kim niçin kimin tarafında yer alıyor? İki tarafın da yanlışı varsa ne olacak?..
Hani ihtilaf ettiğimizde hakeme gidecektik? Kur’an öyle diyordu. Hadi gidin hakeme ve bitirin ihtilafı.. Herkes kendi zannından öylesine emin ki! Kimse işini ihtimale bırakmak istemeyecektir.. Hele işin ucunda mal ve iktidar olunca, üstüne bir de ağuya katılmış bal misali dini duyguları sos olarak katarsanız..
40 yıldır nice örnekler yaşadım.. 40 yılın canlı tanığıyım.. 40 yılda neler gördüm neler..
Tarih ibret almayınca tekerrür etmeye devam ediyor.
Yine insanlar gözleri ve kulakları kapalı dolu dizgin meçhule doğru koşuyorlar.
“Durun kalabalıklar, bu sokak çıkmaz sokak” diye bağırsam kim dinler beni.. Ne olur merhamet edin, sabredin, adaletten ayrılmayın, yoksa sonunuz hüsran. Birileri üç mum yakar seyrinize bakar.. Dostlarınız üzülür, düşmanlarınız bayram yapar. Şeytanı sevindirmeyin.. Aklınızı kiraya vermeyin.. Unutmayalım ki, Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmez..
Selâm ve dua ile.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT