34 Kişi ‘Kuralına Uygun’ Öldürülmüştür!
Şantiyede ve baraj gölünde ölüme sebebiyet vermek suç da F-16’lardan fırlatılan füzelerle ölüme sebebiyet vermek suç değil mi?
Kenan Alpay, üzerinden 100 gün geçmesine rağmen failleri bulunup yargı önüne çıkartılmayan Uludere katliamını ve Genelkurmay'ın katliamla ilgili raporunu değerlendirdi:
‘Kuralına Uygun’ Öldürülmüştür
2011’in son günlerinden birinde, 28 Aralık gecesi Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Ortasu ve Gülyazı köyüne 34 gencin cenazesi, karlı dağların tepelerinden ancak katır sırtlarında getirilmişti. Hemen bütün bölge halkının asırlar öncesinden bugüne kadar yaptığı gibi sınır ticareti yapan bu insanların üzerine o gece ne olmuştu da gökyüzünden ölüm yağmıştı? 100 gün süren ‘resmi’ suskunluktan mülhem belirsizlik yaşanan acıların ve geleceğe dönük endişelerin artmasına zemin hazırlamaktan başkaca bir işe yaramıyor.
Resmi suskunluk bitti, belirsizlik sona erecek zannedilen bir vasatta, hesap vermeye yanaşmayan o bildik-tanıdık bürokratik kibir bir tokat gibi şaklıyor, cevap bekleyen kamuoyunun yüzüne. Genelkurmay Başkanlığı tarafından Meclis İnsan Hakları Komisyonu’na gönderilen rapordan bahsediyoruz elbet.
34 insanın TSK’ne bağlı savaş uçaklarından fırlatılan füzelerle katledilmesi emrinin gerekçesini ve hangi emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirildiğini soran Meclis’e ne cevap verse beğenirsiniz? Aynen şöyle diyor Genelkurmay Başkanlığı: "Harekât sınır dışı kurallarına uygun olarak yapılmıştır."
Madem 34 masum insanın öldürülmesiyle sonuçlanan operasyon “kuralına uygun olarak yapılmıştır” o halde bize düşen de dosyayı kapatmak, meseleyi fazla dallandırıp budaklandırmamaktır herhalde. Verilen cevaba bakacak olursak bırakın herhangi bir suç unsuru veya kasıt, yetki aşımı veya görevi ihmal gibi basit bir kabahat dahi yoktur ortalıkta.
TEDAŞ’ın Suçu, TSK’nın Dokunulmazlığı
Erzurum Aşkale’de geçen hafta yaşanan bir facia sonrası yaşanan gelişmelere dikkat çekmekte fayda var. Karasu-2 barajından bulunan bir elektrik direğinin tamiri etmek üzere açıldıkları botun devrilmesi sonucu 5 işçi maalesef boğularak öldü. Ölümler üzerine harekete geçen savcılık “işçilerin bindiği botun kim tarafından nasıl temin edildiğini, işçilerin neden can yeleği giymeden baraja girdiği, bu kadar riskli bir noktada bulunan bir direğin neden o saatte ve tedbir alınmadan tamir edilmeye çalışıldığı” gibi soruların cevabını aramaya girişti.
Erzurum Valisi S. Öztürk aynı saatlerde “suçlular en ağır şekilde ceza alacaktır" şeklinde bir beyanat verdi. Ertesi gün TEDAŞ’ın il müdürü, işletme müdürü, personel müdürü ve taşeron şirketin sahibi gözaltına alınıp mahkemeye çıkarıldı. Personel Müdürü tutuklanırken diğer sanıklar “taksirli ölüme sebebiyet vermek suçundan” tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.
Ölen 5 işçinin geri gelmesi, ailelerin yaşadığı acıyı telafi etmek mümkün değil elbet ancak sorumluların araştırılıp bulunmaması, cezalandırılmaması adalet duygusunu ayaklar altına alır. Bu sebeple TEDAŞ’ın suçunu tespit etmek, suça orantılı bir ceza vermek, ailelere tazminat ödenmesi gibi hukuki sürecin tamamlanması benzer acıların yaşanmaması için gerekli tedbirlerin alınması çerçevesi içinde düşünülmelidir.
Böyle bir olay sonrasında TEDAŞ’ı sorumlularını gözaltına alıp mahkemeye sevk etmek hukuken ne kadar doğal hatta zorunluysa aynı süreç neden TSK sorumluları için de işletilmez acaba? TEDAŞ, bürokratik oligarşinin üvey evladı da TSK ağa babası mıdır?
Yazının Devamı İçin Tıklayınız…
HABERE YORUM KAT