28 Şubatlara Rağmen Varız; Varolacağız!
Bundan tam 12 yıl önceydi. Yani 12 yıl önce bizi kuşatan batıcı cahili sistemin aldatıcı maskesi indirilip İslami değerlere doğrudan saldırıldığı günlerdi.
İlk önce tarikat maskeli senaryolarla TV ekranlarından İslami değerlere hakaret edildi. Sonra İHL’leri ve Kur’an kurslarını kapattılar. Akabinde de başörtüsüne saldırarak başörtülüleri yaşam alanlarından kovmaya çalıştılar. Laiklik diye emperyalist batılı yaşam tarzını dayatırken, ilahiyat fakültelerini budadılar ve İslami eğitimin içini boşaltıp Kemalist dayatma ve doğmalarla biçimlendirmeye çalıştılar.
Peşinden darbeciler OYAK gibi imtiyazlı kurumlarla alabildiğine semizlenmeye ve şişmanlaşmaya başladı. 28 Şubat darbecileriyle iş tutan sermayenin ve birçok TÜSİAD patronunun bankaları dolandırdığı ve soyduğu günlere tanıklık ettik. 50-60 milyar soygun parası, katlamalı faizlerle Türkiye halkını çok büyük borç yükünün altına soktu. Bunlardan darbeci paşaların haberi vardı ve Türkiye’yi, Türkiye halkının sırtına yükledikleri borç yükünü katmerleyerek küresel kapitalizmin ipoteği altına soktular.
Darbe şakşakcısı, savunucusu kartel medyası ve darbecilerin 5. kolu gibi çalışan bazı patron ve işçi sendikaları da en fazla bu süreçte palazlandılar. Bu yolsuzluklar darbecilere rağmen olmadı. Bu yolsuzluklar emekli paşaların da içinde olduğu çetelerce ve 28 Şubat paşalarının bilgisi doğrultusundaki tetikçi mafya birimleriyle gerçekleştirildi.
28 Şubat’ta darbenin arkasındaki Batı Çalışma Grubu, helvadan yaptığı putları yiyen müşrikler gibi, kendi yasalarını, kendi hukuklarını çiğneyerek yüksek yargı mensuplarını bir firavun gibi, bir kral gibi, bir diktatör gibi ayaklarına çağırıp hem kulaklarını çektiler ve hem de onları birifinglendirdiler.
Bu ülkede hakkı, adaleti ve kurtuluşu arayan Müslümanların İslami değerleri aşağılanırken, yasaklanırken, darbeci düzen yargı kurumlarıyla, sermaye kurumlarıyla, aynen Cumhuriyet’in ilk yıllarında olduğu gibi çeteci örgütlenmeye gitti. Sistemin ürettiği yolsuzluk ve hukuksuzluk devasa büyüklüklere çıktı. Ve TSK’nın kudretli paşası ‘28 Şubat süreci 1.000 yıl da olsa sürecek!’ diyordu.
Bu zorbalığa ve dayatmalara karşı çıkanlar için el altından ölüm ve işkence kokuları yayıldı. İstanbul’un varoşlarında ve Kürt illerinde gerçekleştirilen yargısız infazlar boşuna değildi. Bu süreçte 100 bine yakın başörtülü kardeşimizi üniversitelerden atmaya kalkıştılar. Dünyanın hiç bir yerinde, dün de bugün de üniversite düzeyinde böyle bir zulüm yaşanmamıştır. Ama bu zulüm Türkiye’de yaşanmıştır ve yaşanmaktadır.
Ancak Türkiye’de haktan ve adaletten yana Allah’a verdiği sözün arkasında duranlar da vardı. Onların tehditlerine karşı meydanlarda ‘MGK Tehdidi Yıldıramaz Bizleri!’ diye ayak direten ve darbe şartlarında meydanlara dökülen tanıklıklar yaşadık.
Gözaltılara, işkencelere, tutuklamalara, coplara, zehirli gazlara vb. gibi daha onlarca zulme rağmen ‘Başörtüsü Kur’an’ın Emridir!’ ‘Başörtüsü İslami Kimliğimizdir!’ pankartlarıyla; ‘Direniş, Adalet, Özgürlük!’ haykırışlarıyla sinmeyen, teslim olmayan bir irade söz konusuydu. O iradeyi şimdi burada yaşatıyoruz. 28 Şubat mantığına, zulme, şirke, her türlü haksızlığa ve 28 Şubat sürecinin devam eden çetelerine ve bugünkü Ergenekon çetelerine karşı bugün de buradayız ve şahidlik bilinciyle meydanlarda hep var olacağız.
Aslında biz 1.400 yıldır buralıyız. Ve hatta belki de Hz. Adem’den bu yana... 1.400 yıldır Müslüman olan Arabıyla, Müslüman olan Rumuyla, Ermenisiyle, Gürcüsüyle, Zazasıyla; hem sonra Müslümanlığı buraya taşıyan Kürtleriyle, Oğuzuyla, Karamanıyla, Türkmeni veya Türkü ile, Boşnağı, Arnavuduyla biz buradayız! Ama onlar gidici. Biz hancıyız, onlar yolcu. Tarihte de böyle oldu!
Siz bizi 28 Şubat’ta sindiremediniz!
Çeteleriniz sindiremedi. Mafyanız sindiremedi. Sermayeniz ve semayedarlarınızın tekliflerinin albenili ayartmaları sindiremedi. Elenenler elendi ama biz buradayız. Ve biliyoruz ki onuruyla ayakta duranlar geleceğin mimarlarıdırlar. Hani, 28 Şubat sürecinde üzerimize panzerlerinizi sürmüştünüz... TV ekranlarına yansıdı... O kareler zihinlerimizde... Kur’an’ımıza, başörtümüze, Filistin direnişine karşıydınız. Hani, bir gün Beyazıttan Aksaray’a doğru yürüyorduk ve siz panzerlerle üzerimize geldiniz. Pis ve renli tazyikli su sıkmaya balşlamıştınız. Özgür-Der’in kurucularından rahmetli Özlem Özyurt kardeşimiz şemsiyesi ile karşı duruyor, şemsiyesi ile panzere karşı direniyor ve mücadele ediyordu. Kur’anî bir bilinç ve direniş kararlılığıyla... O şimdi aramızda yok. Rahmetli oldu. Ama aramızda artık onlarca Özlem, inşaallah belki yüzlerce Özlem var. Yarın inşaallah Özlemlerimiz binlerce, on binlerce olacak.
İslami kimliğimize, duruşumuza ve mücadelemize karşı darbeleriniz, çeteleriniz sökmüyor. İslami diranişlerimiz karşısında küresel kapitalizm de sökmüyor. Amerikan emperyalizmi de sökmüyor. Irkçı siyonizm de sökmüyor, sökmeyecek. Biz buradayız ve siz mutlaka yargılanacaksınız! Ve özellikle sizden fiili suç işleyenler öyle brifinglendirilmiş mahkemelerde değil, halkımızın adalet mahkemelerinde adaletli bir şekilde yargılanacaksınız. Bu ülkede adaleti yeniden tesis ettiğimiz gün sizin bin yıllık sürecinizin hayal olduğu ortaya çıkacak ve patlayacak!
Bizler hayat kitabımız Kur’an’ın bütünlüğünden çıkarttığımız şiarlarımızla var olacağız. Biz o şiarların yolundayız. Bilincinde ve kararlılığındayız. O şiarlardan en önemli olanlardan birisi "Tevhid, Adalet, Özgürlük”tür. Allah günleri insanların, toplumların arasında döndürüyor. Ve bu toplumda tevhidin ne demek olduğunu, adaletin ne demek olduğunu, özgürlüğün ne demek olduğunu mutlaka ama mutlaka göreceksiniz!
Not: Bu yazı dergimiz yazarı Hamza Türkmen’in Taksim’deki 28 Şubat eyleminde yaptığı konuşmanın bant çözümüdür
YAZIYA YORUM KAT