1. YAZARLAR

  2. KENAN ALPAY

  3. 28 Şubat’ın Utanç Günlüğü: Mahkemeler ve Cezaevleri
KENAN ALPAY

KENAN ALPAY

Yazarın Tüm Yazıları >

28 Şubat’ın Utanç Günlüğü: Mahkemeler ve Cezaevleri

07 Haziran 2012 Perşembe 00:26A+A-

Adaletle, hakkaniyetle, hukukla, siyaset ve toplumla dalga geçen cuntacılar dalga dalga önce adliyelerin sonra da cezaevlerinin yolunu tutuyor. Silahların gölgesine sığınarak tesis ettikleri askeri vesayet sistemi parça parça dökülüyor. İnkârları, manipülasyonları kar etmediği için şimdi savunmadalar.

Eski küstahlıklarından, kibir ve gurur abidesi gibi toplumu her an ezmeye hazır havalarının yerinde yeller esiyor. Elbette bu durum “tehlike geçti, askeri cunta örgütlenmeleri bitirildi” anlamına gelmez. Çünkü görülecek daha çok hesap var.

Verenleri, Alanları ve Mağdurlarıyla Brifingler

28 Şubat darbe sürecinin aktörleri Çevik Bir ve Erol Özkasnak’tan Fevzi Türkeri ve Teoman Koman’a kadar merkezdeki çelik çekirdeğe yönelik tutuklamalar bir noktaya kadar geldi. Şimdi sıra dönemin Genelkurmay başkanları İ. Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun hesaba çekilmesinde. Sonrasında darbe örgütlenmesine iştirak eden askerler kadar ‘sivil’ unsurları da kapsayan geniş bir yelpazede sürecin seyretmesi gerekiyor.

Sermaye sınıfı, bürokrasi, akademi, medya, istihbarat ayağında daha önce 28 Şubat’ın yargı kurumlarındaki ayaklarına yönelmenin gereği ortadadır. Askeri vesayeti “Yüce Türk milleti ve kanun namına” mümkün ve meşru kılan faktör en başta yargı kurumlarıydı. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay’ın darbe süreçlerini ama daha önemlisi askeri vesayeti sürekli kılmakta oynadığı hayati rolün topluma faturası zannedildiğinden daha ağır olmuştur.

Hemen her dönem ama özellikle 28 Şubat darbe sürecini hazırlayan 90’lı yılların başından itibaren hâkim ve savcıların Emniyet’ten gelen raporlardan daha ziyade MİT ve Genelkurmay’dan gelen tavsiye görünümündeki talimatlara uyumlu oldular. Askeri cuntanın psikolojik harp planları çerçevesinde hazırlayıp sunduğu andıçlar üzerinden sadece medya, üniversiteler, sendikalar ve sermaye sınıfı harekete geçmemişti. Psikolojik harekâtın yargı ayağı çok güçlüydü ve gücü oranında toplumda ağır travmalar oluşturacak skandallara imza atmıştı.

Brifing adı altında askeri cuntanın emir ve görüşlerini yargı bürokrasine alenen ve resmen bildirenlerin bir kısmı nihayet şimdilerde cezaevindeler. Peki, bu durumda 28 Şubat askeri cuntasının emir ve görüşlerini bir emir subayı dikkatiyle dinlemeye ve yerine getirmeye koşarak giden pek yüce ve çok yüksek yargı sınıfının işlediği hukuk cinayetleri dosyası bir daha açılmamak üzere arşivlerde mi kalacak?

Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!

Genelkurmay Karargâhı’ndan kendilerine bildirilen emir ve görüşlerle iddianame hazırlayan savcıların ve daha önemlisi sözde hukuki kararlar kuran hâkimlerin yol açtığı mağduriyetlerin giderilme vakti hala mı gelmedi? Uzun günler süren işkenceli sorguların, sanık ve avukatların gasp edilen savunma hakları üzerine bina edilen cezai hükümlerin mutlaka masaya yatırılması gerekiyor. Brifingli yargı eliyle beton duvarlar arasına diri diri gömülmüş insanların çürütülmesine rıza gösteremeyiz, göstermemeliyiz.

Şöyle bir düşünelim: Nusret Demiral, Nuh Mete Yüksel, Vural Savaş, Yekta Güngör Özden, Tansel Çölaşan, Orhan Karadeniz, Sabih Kanadoğlu gibi resmi ideolojinin militan kadroları eliyle katledilen hukukun ve mağdur edilen insanların üzerine adalet toplumu inşa edilebilir mi?

Askeri darbe sürecinin militanlığını yapmış savcıların, psikolojik harekâtın emir subayı modundaki hâkimlerin ve oligarşinin mümessili gibi tesis edilen mahkeme heyetlerinin sayısı azımsanamayacak kadar çoktu. Bunlar eliyle sayılamayacak kadar yargı cinayeti işlendi. Bu yargı cinayetlerine karşı Hükümetin ve toplumun hızla harekete geçmesi gerekiyor.

Özgür-Der, geçen hafta cezaevleriyle alakalı geniş katılımlı bir forum düzenledimişti. “Cezaevlerinde Kardeşlerimiz Var!” forumununda söz alan konuşmacılardan biri de Sivas Davası müdafilerinden Av. Cüneyt Toraman’dı. Yaptığı geniş değerlendirmeler içerisinde Cüneyt Toraman’ın söylediği en dikkat çekici husus birçok dava için yeniden yargılama değil dosyaların savcılara iade edilip iddianamenin yeniden kurulmasının gerektiğiydi. Aslında aynı durum İslami Hareket, Jak Kamhi gibi benzeri birçok dava için de geçerli.

Bu ülkenin yaşadığı en temel tezatlardan biri de şudur: 28 Şubat sürecinde brifing veren cuntacı subaylar da brifingli yargıya muhatap olan özellikle İslami kimlik sahibi mağdurlar da cezaevlerindeler. Neden brifingçi subaylar ve kurbanları cezaevindeler de esas duruşta brifing alıp ağır mahkumiyetler veren hakim ve savcılar memlekete ‘hukuk’ dağıtmaya devam ediyorlar?

Şimdi BÇG’nin yanı sıra darbeci hâkim-savcıları ve vermiş oldukları haksız mahkûmiyet kararlarını yargılamanın tam zamanıdır. Aksi durumda “Yüce Türk Adaleti mi, O Hala Asker!” plağı çalmaya devam edecektir. 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum