28 Şubat’ın unutulan PKK-Genelkurmay dayanışması -1
Brüksel’deki televizyon stüdyosunu doldurmuş kalabalık Türk gazeteci grubu Suriye’den telefonla canlı yayına bağlanıp soruları yanıtlayacak Kürt liderinin açıklamasını bekliyorlar.
Bundan sadece 12 yıl önce yapılmış bu televizyon programı birazdan anlatacağım olaylar içinde en az ilginç olanı aslında.
Zaman zaman PKK’nın sosyolojik gerçeğini inkâr pahasına devlet ile PKK arasında kurulan ilişkilerde ortada somut durumlar, ifadeler ve yazılar olmasına rağmen pek de bahsedilmeyen, belli bir kesim için ise hiç bilinmeyen bir yakınlaşmadan bahsedeceğim. 28 Şubat’ın irtica tehdidine karşı oluşmuş tehlikeli ve her iki taraf içinde sonu hüsranla bitmiş bir yakınlaşma bu.
Tarih: 28 Ağustos 1998. Yer: Yeni adı Roj Tv olan PKK’nın televizyon kanalı MED TV’nin Brüksel stüdyoları. “Panel” adlı programa Suriye’den canlı telefon bağlantısıyla katılacak Abdullah Öcalan 1 Eylül 1998’den itibaren ateşkes ilan ettiklerini açıklayacak.
Açıklamaya hiç beklenmedik bir gazeteci ilgisi var. Birkaçı yabancı 25’e yakın Türk gazeteci stüdyoyu doldurmuş. “Bundan sadece iki yıl önce yine aynı stüdyoda ateşkes çağrısı yapan Öcalan’a gösterilmemiş bir ilgi bu” diyor programın yapımcısı ve sunucusu gazeteci Günay Aslan. Hatta 1996’daki o açıklama sırasında Türkiye’deki askerî bir üs’ten MED TV’nin yayın yaptığı uyduya yoğun sinyal gönderilmiş, uydu düşme tehlikesi atlatmıştı.
Her şeyin farklı olduğu o akşamın hikâyesini ise şöyle anlatıyor Aslan:
“1998 yılı ağustos ayının son günleriydi. PKK lideri Öcalan o tarihte Suriye’deydi. Ben MED TV’de çalışıyor, pazar akşamları Öcalan’ın -telefonla- katıldığı ‘Panel’ adında bir tartışma programını yönetiyordum. Sayın Öcalan bir program öncesi beni arayıp Amasya Tamimi’ni istedi. Ayrıca ilgili arkadaşlara talimat verdiğini; yeni bir ateşkes için hazırlık yapılması gerektiğini de söyledi. Anlaşıldığı kadarıyla 1 eylülden geçerli olmak üzere yeni bir ateşkes ilan edecekti. Tamimi gönderip ateşkes programının hazırlıklarına başladık. Türk basını programa şaşırtıcı bir şekilde yoğun ilgi gösteriyordu. Birçok gazete, televizyon kanalı ve haber ajansı katılacağını söylüyordu. 28 Ağustos 1988 günü canlı olarak yayınlanan programa stüdyo konuğu olarak katılan ve şu an TRT’de çalışan bir gazeteci gösterilen ilgiyi Genelkurmay’a bağladı. Program öncesi yaptığımız görüşmede, ‘buraya gelmemizi ve bu programa katılmamızı Genelkurmay istedi’ dedi. Söylediğine göre kendisi de Genelkurmay’a çağrılmış, programa katılması istenmişti.”
(O canlı yayına Atv adına katılan ve şu anda TRT’de çalışan Tayfun Talipoğlu dün yaptığımız telefon görüşmesinde kendi adına bu iddiayı reddederek “Hayatı boyunca Genelkurmay ile böyle bir ilişkisi olmadığını, kimseye sorarak oraya gitmediğini, hiç mehmetçik gazeteci olmadığını” söyledi.)
O gece programda konuşan Öcalan, barış mesajları verirken arada “Türk askerinin bölgedeki hükümranlığını tartışmıyoruz”, “İlke olarak Cumhuriyet’e karşı çıkmıyoruz” sözleriyle orduya sıcak mesajlar gönderdi.
1000 yıl süreceği söylenen 28 Şubat’ın ilk yılıydı. Her şey zamanın ruhuna uygundu. Öcalan’ın ateşkes çağrısına iç sayfalarında geniş yer veren gazetelerin manşetlerinde görevini Hüseyin Kıvrıkoğlu’ya devrederken konuşan İsmail Hakkı Karadayı’nın “İrtica terörle birlikte birinci öncelikli tehdittir” sözleri vardı.
Karşılıklı mesajlaşmalardan ilki 28 Şubat 1997’deki postmodern darbe sürecini başlatan MGK bildirisiyle başladı. O bildiri ve ardından değişen Milli Siyaset Belgesi’yle birinci öncelikli tehdit sıralamasında irtica, bölücülüğün önüne geçirilmişti.
Bunun ordudan PKK’ya verilmiş bir mesaj olduğu kampanyasını başlatan kişi o sıralar Öcalan ile sık sık görüşen hem MED TV’de program yapan hem de Özgür Politika gazetesinde yazıları çıkan Yalçın Küçük’tü.
10, 11 ve 17 Mart 1997 tarihinde PKK’ya yakın Özgür Politika gazetesine birincisi “Ordu”, ikincisi “Laiklik” ve üçüncüsü “Karanlık” başlıklı üç yazı yazan Yalçın Küçük’e göre mesaj açıktı: İlk kez, bir MGK bildirisinde, Türkiye solu ile Kürtlerimize küfür edilmediğini görüyorum; bundan memnunluk duyuyorum. Ayrıca, Kürt Yükselişi’ni hep aydınlık, hep ağalığa, şeyhliğe, hep karanlığa karşı ve hep laik bir çıkış olarak görüyorum, görmek istiyorum; bunun anlamı, çözümün mutlaka aydınlıkta olduğudur. Ankara’da iktidar noktalarının, otuz yıldır ilk kez, fenere doğru bir dönüşe geçmeleri sevindiricidir ve bunu görmemek ise körlük anlamına geliyor.
Küçük “PKK ve Türkiye devrim güçleri dinsel gericiliğe (ve MHP’ye) karşı Türk ordusuyla bir birlik kurmalıdır” diyordu.
Ve bu fikrini geliştirirken yalnız da değildi. “Laiklik” başlıklı yazısında söylediğine göre 28 Şubat öncesi Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının Gölcük’te yaptıkları ünlü toplantıyla ilgili haberleri Öcalan ile birlikte takip etmişlerdi.
Küçük’ün görmemek körlük anlamına gelir dediği ışığı Öcalan da görmüştü. Kasım 1997’de Serxwebun gazetesine yazdığı yazıda şöyle diyordu Öcalan: “Son dört-beş yıldır PKK en büyük ‘tehlike’ olarak öndeydi, şimdi de İslam, yani Refah Partisi birinci tehlike olarak öne çıktı. Dikkat edilirse, şu andaki general kadrosu ‘Refah olayı 12 Eylül döneminde gelişti’ diyor. Yani dinin tırmanışı 12 Eylül’e bağlanıyor ve burada 12 Eylül’e tavır konuluyor. HADEP bir Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti gibi çalışabilir. Batı Çalışma Grubu nedir? Batı Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetidir.”
28 Şubat süreciyle ortaya çıkan yeni düşmana karşı karşılıklı mesajlarla başlayan bu yakınlaşma meyvelerini kısa zaman içinde verdi ve bugün Türkiye’nin unuttuğu, bir kesimin ise hiç bilmediği PKK ve Genelkurmay arasında görüşmeler başladı.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT