28 Şubat'ın bir de MİT ayağı var!
Bugünlerde 28 Şubat soruşturması yeniden gündemde. Askerler dışında sivillere dokunulmadığı için eleştirilen post-modern darbenin perde arkası artık aralanıyor. 28 Şubat 1997'de tarihi MGK toplantısının tutanakları mahkemeye gönderilmesi gizli bilgilerin gün yüzüne çıkmasını sağlıyor.
Herkes dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın sözleri üzerinde durdu. Karadayı'nın, 'Laiklik ilkesinin bozulması ezanın Türkçe okunmasından vazgeçilmesiyle başladı. Benim hala kulaklarımdadır, ezanın Türkçe okunurken duyduğum huşu ve heyecan' açıklaması aslında bir tipolojinin dışa vurumu ve zihniyeti göstermesi açısından önemli.
Ancak tutanaklarda üzerinde durulması gereken bir nokta var. Tamam, bu işte askerlerin, sivillerin sorumluluğu herkesin malumu. Eleştirilerin esas hedefi asker. Bu yadsınamaz. Peki ya devletin diğer güvenlik birimlerinin bu işte kabahati yok mu? Tek suçlu askerler ve Genelkurmay mı? Öyle olmadığı tutanaklarda görülüyor. Meşhur 28 Şubat MGK'sında dönemin MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ve Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Fevzi Türkeri terör ve irtica konulu sunumlar yapmış.
Dikkat çekmek istediğim bugüne kadar 28 Şubat'la ilgili MİT'in adının hiç geçmemesi. Nasıl oluyor da herkes bir şekilde bu sürece dahilken, MİT sanki sudan çıkmış ak kaşıkmış gibi görünüyor? MGK'nın üç beş sene önceye kadar Genel Sekreteri hep askerdi. Toplantılarda neler konuşulacağına Cumhurbaşkanı'yla birlikte karar veren oydu. Dolayısıyla MİT ve Emniyet'ten gelen bütün bilgiler Genel Sekreter'de toplanırdı. Yani asker ne derse diğer birimler buna uyardı.
Gelelim MİT'in buradaki rolüne. O dönem MİT Müsteşarı Sönmez Köksal'dı. 1992'de bu göreve gelen Köksal 1998'e kadar Müsteşarlık görevini icra etti. Normalde Başbakan'a bağlı olan MİT, 28 Şubat'ta askerlerin ve mareşal gibi görev yapan Cumhurbaşkanı Demirel'in hizmetine girmiş. MGK toplantısında, 'Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik irtica tehdidinin boyutları nelerdir ve bunlara karşı alınması gereken önlemler nelerdir?' konulu takdimde bulunmuş.
Dönemin Başbakan'ı Necmettin Erbakan bir türlü MİT'ten bilgi alamamaktan şikâyet ediyordu. Ancak Köksal'ın yönetimindeki MİT, Demirel'e sürekli bilgi geçmiş. Şubat 1997'de yani 27 Ocak'taki MGK'dan birkaç gün sonra Erbakan, Köksal'ı evinde ağırlamıştı. Burada konuşulanların aynısını Köksal daha sonra Demirel'e aynen aktarmış.
28 Şubat'ın öncesi ve sonrasında, MİT ve Genelkurmay'ın birlikte çalıştıkları çok aşikâr. MİT'in doğrudan hükümeti hedef alan ve muhafazakâr kesimi baskı altında tutmak amacıyla operasyonlar hazırlanması yönündeki istihbari bilgileri kritik MGK toplantılarından önce Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay'la paylaştığı artık herkesin malumu. Yani MİT, Erbakan'ı yok saymış. Aynı Sönmez Köksal, Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner'le çeşitli defalar hükümetin baskı altına alınması için görüşmeler yapmış.
Eylül 1996'da MİT, Süleyman Demirel'e irticai faaliyetler konusunda 60 sayfalık bir rapor sunmuş. MİT'in verdi raporun bir yerinde aynen şunlar yazıyor:
-Refah Partisi'nin, yasadışı 'tarikat öğretisi'ni demokratik yollarla iktidara taşımaya çalıştığı, -Tek başına iktidara gelmek isteyen partinin nihai amacının diğer irticai gruplar gibi şeriat devleti kurmak olduğu,
-Milli Görüşçülerin Milli Gençlik Vakfı, Kadın Kolları, meslek teşekkülleri ve dernekler vasıtasıyla etkili faaliyet yürüttükleri, bu maksatla, Belediye imkânlarından yararlanılarak Kur'an Kursları, pansiyonlar ve vakıflara kolaylıklar sağlandığı,
- İsrail Başbakanı Benjamin Netenyahu'nun da, Refah Partisi'nin İslam ülkeleri içinde lider ülke olma hedefinden rahatsızlık duyduğu,
-Batıya alternatif 'İslam Birliği' oluşturma propagandalarının zemin kazandığı, RP'nin İslamcı kimliği ile iktidar ortağı olmasının İran deneyiminin aksine demokratik yöntemlerle de iktidarın elde edilebileceğini gösterdiği belirtiliyor.
Görüldüğü üzere dönemin MİT'i ve onun müsteşarı Sönmez Köksal bayağı aktif çalışmış. İsrail'e yaranmayı da unutmamış. Devletin istihbaratını yöneten adam seçilmiş hükümetin faaliyetlerinden İsrail rahatsız diye rapor sunmuş. Bu kadarına da pes yani! Eğer ortada bir kirlenme ve suç varsa, MİT bundan bağımsız değildir. 28 Şubat'ta kurmay zekânın sorumluluğu kadar MİT'in de sorumluluğu vardır. MİT'in o dönem yukarıda yazdıklarım dışında dahil olduğu birçok süreç var. Eğer askerler, siviller yargılanacak ve MİT ayağı eksik kalacaksa ortaya büyük bir sıkıntı çıkar.
Bir de o dönem MİT'in kendi bünyesindeki Özel Harp Dairesi elemanlarını sokaklara nasıl saldığını, mahallelerde irticacı avına çıkıp insanları fişlediklerini, bazı eylemlerde provokatörleri ön saflara nasıl yerleştirdiklerini de unutmayalım. MİT asla masum değildir. Darbe dönemlerinde siyasetçilere bilgi vermeyen, askerlerin yan kuruluşu gibi çalışan MİT'in 28 Şubat'taki rolü, misyonu ve yaptıkları mutlaka sorgulanmalıdır. Buna Müsteşarı dahil.
YENİ ŞAFAK
YAZIYA YORUM KAT