28 Şubat’ı da Siz Yaptınız, Suriye’de Binlerce İnsanı da Siz Öldürdünüz Deyin Bari!
Yeni Şafak’taki yazısında İsmail Kılıçarslan, komplocu düşünce ve iftiranın sınır tanımadığını ironik bir dille ele almış.
28 Şubat darbesinin aslında Kemalistlerce değil, FETÖ tarafından yapıldığını ve yine Suriye’deki kıyımın Esed, Rusya, İran ve ABD’nin değil de Türkiye’nin eliyle işlendiğini iddia edenleri ‘itiraf’ları ile taşlamış.
İsmail Kılıçarslan’ın Yeni Şafak’taki köşesinde yayınlanan konuyla alakalı bugünkü (27 Şubat 2018) yazısı şöyle:
28 Şubat’ı da Ben Yaptım, Suriye’de Savaşı da Ben Başlattım
Biraz geç kalmış itiraflar olacak ama ne demişler, hiçbir şey için geç değildir. Yeter ki gerçekler ortaya çıksın.
Önce ilk itirafımı yapayım. 28 Şubat’ı ben planladım ve hayata geçirdim. Necmettin Erbakan’ın ve Refah Partisi’nin iktidara ortak olmasını hazmedemedim. Halkın yaptığı sessiz devrimi içime sindiremedim. Erbakan Hoca’nın ortaya koyduğu kimi teklifleri çok tehlikeli buldum. Havuz Sistemi ve D8 gibi projelerinden çok ürktüm. Dedim ki kendi kendime “mutlak surette Erbakan’ı ve halkın yaptığı sessiz devrimi durdurmam gerekiyor. Müesses nizamın sürmesini sağlamam gerekiyor.”
Sakın yanlış anlaşılmasın. 28 Şubat’ı ben, şahsen, bizzat kendim, hiçbir yerden yardım ve destek almadan hayata geçirdim. Müesses nizamın sürmesini sağlamak için yanıp tutuşan Kemalist cuntacılar yoktu yanımda. “28 Şubat bin yıl sürecek” cümlesi de “gerekirse silah kullanırız” cümlesi de bana aittir. Ordudaki Kemalist cuntanın bu işe hiçbir dahli olmamıştır. Brifingleri ben verdim. “Analarını belleyeceğiz” lafını ben ettim. Çevik Bir’i falan da tanımam.
Diğer yandan, aldıkları andıçlarla manşet dizayn eden Türk medyası da yoktu bana yardım edenler arasında. Fadime Şahin, Müslüm Gündüz, Ali Kalkancı haberlerini ben yaydım. “Terledi” manşetini ben attım. “Sokakta mini etekli kadına kezzap attılar” soytarılığına ben imza attım.
YÖK ve rektörler başta olmak üzere, bürokrasinin besili danalarının da hiçbir müdahalesi olmadı 28 Şubat’a. Kemalizm çığlıklarıyla başörtülü kızları ben coplattım okul önlerinde. İkna odalarını ben kurdum.
Peki bu itirafı niçin yapıyorum? Aradan 21 yıl geçtikten sonra bile bazı kendini bilmezler hala “28 Şubat’ı Kemalist cuntacılar yaptı, memleketin bankalarını soyup soğana çevirmek için bahane eden aşağılık siyasiler yaptı, “muhtar bile olamaz” manşetleri atan bazı gazeteciler yaptı” demekte ısrar ediyorlar ondan. Olmaz, olamaz.
Kendinize gelin yahu. Amerikan elçiliğinde planlandı 28 Şubat. Brifingi bizzat bana verdi Amerikan elçisi. Yanımda ne Kemalistliği ile maruf cuntacı askerler, ne Kemalist kadrodan bürokratlar, ne müesses nizamı devam ettirmek isteyen gazeteciler, ne herhangi bir Kemalist siyasetçi vardı. Perinçek, Gürüz, Alemderoğlu falan… Hiçbirinin zerrece dahli yoktur 28 Şubat’a.
Ayrıca, “28 Şubat’ı Kemalist cunta yaptı” diyenler de Fetöcüdür, tamam mı? TGB de “bizim çocuklar”ın kurduğu bir düşünce kuruluşudur.
Oh be. Gelelim diğer itirafıma. Efendim, Suriye’de 1 milyona yakın insanın ölmesine, 10 milyona yakın insanın evini kaybetmesine neden olan savaşı ben başlattım. Bu savaşı başlatmamı da benden Recep Tayyip Erdoğan istedi. Dedi ki “ilişkilerimizin en üst düzeyde seyrettiği, vizeleri kaldırdığımız, dünya kadar yatırım yaptığımız, hızlı tren hattı döşediğimiz, ortak bakanlar kurulu yaptığımız, her türlü işbirliğini en üst düzeyde gerçekleştirdiğimiz Suriye’de bir savaş başlatmamız lazım.”
Emri ikiletmedim tabii. Hemen Esed’le konuşup İdlib’te, Hama’da, Humus’ta, Guta’da, Şam’da “elinde silah olmaksızın gösteri yapan” halkın üzerine ateş açılmasını sağladım.
Silahsız şekilde gösteri yapan halkı patır patır öldüren Esed’in ordusundan bazı askerlerin kaçmasını da ben sağladım. Halkın bu askerlerle bir olup direniş cepheleri kurmasına da öncülük ettim.
Baktım istediğim kan akmıyor. Önce IŞİD’i soktum oyuna. Ardından İran’ı, Rusya’yı, Amerika’yı, Fransa’yı, Hizbullah’ı, YPG’yi… İstedim ki herkes birbirini öldürsün. İstedim ki Suriye diye bir ülke kalmasın haritada.
Zaten an itibariyle Guta’da klor gazını ben atıyorum sivillere, İran değil. Misket bombasını ben salıyorum çocukların üzerine, Esed değil. Kafa kesip internette ben yayınlıyorum o görüntüleri, emperyalist merkezlerin yönetimindeki IŞİD ya da İran’ın kontrolündeki Rafizi terör örgütleri değil.
Ne oldu yahu? Aklınızdaki senaryo tam olarak bu değil mi? Suriye’deki kirli savaşı Türkiye’nin başlattığını düşünmemizi sağlayarak her türlü mezhepçiliği, her türlü çirkinliği yapan siz değil misiniz? Çocuklar kimyasal silahlarla imha edilirken “ama savaşı Türkiye başlattı, bize ne” diyecek kadar alçalmıyor musunuz? Alın size mis gibi itiraf. Tepe tepe kullanın.
Haa, bu arada. Klor gazı çok da öldürücü değilmiş. İnanmayan Kadri Gürsel’e sorsun. Koskoca Cumhuriyet Gazetesi yazarından daha mı iyi bileceğiz? Değil mi ama?
Şunu da söylemesem olmayacak. İran’ın, Rusya’nın, Esed’in sivillere klor gazı atmasını “masumlaştıran” bu zevat, Türkiye Afrin’e insani yardım için “piknik tüpü” yollasa “Türkiye kimyasal silah kullanıyor” demek için pusuda bekliyorlar ya, ben en çok ona yanıyorum.
HABERE YORUM KAT