28 Şubat ve Darbe(ci)ler Çöplüğü
Zaman hızla akıp geçiyor. İşte 28 Şubat’ın yıldönümündeyiz yine. Nedir 28 Şubat’ı takvimdeki alalade bir gün olmaktan çıkarıp, bir dönemin simgesi haline getiren şey? Şüphesiz ki 28 Şubat süreci siyasal ve sosyal hayata karşı MGK toplantısında alınan kararlarla yürürlüğe sokulmak istenen uzun dönemli bir darbe politikasının adıdır.
Sadece bir gün, bir yıl değil dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Kıvrıkoğlu’nun tanımıyla “28 Şubat bin yıl sürecek” bir süreç olarak tasarlanmıştır. Hükümeti düşürmek, toplumu hizaya çekmek, korkuyu somutlaştırmak üzere “Gerekirse Silahla” ve “Topyekün Savaş” gibi kan kokan tehditlerin gazete manşetlerine çekildiği olağan üstü bir dönem demekti 28 Şubat.
Peki, 28 Şubat süreci bitti mi, devam mı ediyor? Bir yönüyle sürecin aktörlerini ve kirli işlerini düşünecek olursak rezil ve zelil oldular. O kadar ki 28 Şubat’ta Firavunlar gibi boy gösteren, her biri bir kibir abidesi, İslam’a ve topluma düşmanlık simgesi haline gelmiş asker-sivil kişiler ümid ettikleri üzere halkın gönlünde değil, tarihin çöplüğünde yerlerini çoktan aldılar. Acaba şimdi Karadayı, Kıvrıkoğlu, Çevik Bir, Teoman Koman, Güven Erkaya, Erol Özkasnak neredeler? Bu ve benzeri isimler bugün hiç kuşkusuz halk içinde zulüm ve düşmanlık politikalarının çirkin birer sembolü olarak anılıyorlar.
Topluma karşı yürütülen zulüm ve düşmanlığın çirkin sembolleri denilince Kemal Gürüz, Kemal Alemdaroğlu, Fatih Hilmioğlu, Nur Serter, Türkan Saylan, Erdoğan Teziç vs. diye devam eden “özel harekat” eğitimi almış akademi savaşçılarını da unutmamak gerek.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyeleri ise Genelkurmay’da düzenlenen brifinglere koşar adımlarla giderken, andıç ve lahikalardan verilen talimatlar yönünde kararlar alırken Yüksek Yargı’nın adalete ve topluma ne kadar uzak, TSK’nın emir ve görüşlerine ne kadar yakın durduğunu tescil etmekteydiler.
28 Şubat sürecinde TÜSİAD sermayesinin, Türk-İş ve DİSK’in, Aydın Doğan, Dinç Bilgin ve Cem Uzan medyasının, ADD ve ÇYDD öncülüğünde seferber edilen sivil makyajlı cunta örgütlerinin bütün bir toplumu çürütmek ve kokuşturmak üzere üstlendikleri çirkinliği ve kötülüğü saymakla bitiremeyiz.
Ama bizi bugün daha çok ilgilendiren konu bu darbe sürecinin önünü ve ardını gözlerden kaçırmamaktır. Öncelikle 28 Şubat darbe süreci 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül darbe geleneğinin bir devamıdır, halkasıdır. Bütün bunlar, Atatürkçülük ideolojisini ve bürokratik iktidarı halka karşı, toplumsal taleplere ve muhalefete karşı korumak üzere Genelkurmay’da hazırlanan darbe planlarının icra edilmesidir.
Darbe tutkusu, darbecilik misyonu “alışmış, kudurmuştan beterdir” misali başımızın en büyük belası olmaya devam ediyor. Oramiral Özden Örnek’in ve Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay’ın ele geçirilen günlüklerine göz ucuyla bakmak bile bu gözü dönmüşlüğün ne kadar büyük bir tehdit ve tehlike olduğunu ortaya koymaya yeter. Sarıkız ve Ayışığı darbe planlarıyla başlayıp Ergenekon ve Balyoz darbe planlarıyla devam eden kirlilik “28 Şubat bin yıl sürecek” kararlılığının en önemli delilidir.
Darbe saplantısı kendiliğinden veya sözlü terapi ile tedavi edilemeyecek kadar ağır bir hastalıktır. Darbe saplantısını “kudurmuştan beter” olarak nitelerken bir hakaret, aşağılama amacı taşımıyoruz. Balyoz darbe planında cami bombalamadan, uçak düşürmeye, stadyumları hapishaneye çevirmekten cinayet ve sabotaj planlarına kadar topluma karşı sürdürülecek mücadelenin ne kadar vahşice yürütüleceği dikkatle gözönünde bulundurulmalıdır. Bu kafanın, bu mantığın, bu ideolojinin iktidar olmak veya iktidarını korumak için başvurmayacağı kötülük ve çirkinlik yoktur.
Askeri casusluk ve şantaj üzerine örgütlenmiş Donanma Komutanlığı’ndaki subaylardan ele geçirilen bilgi ve belgelere bakılınca darbe sürecinin daim kılınması yolunda atılan adımlar göze çarpar. Casusluk için komutanları başta olmak üzere silah sanayinde görevli birçok kişiye önce kadın pazarlayan, sonra da gayrı meşru ilişkileri görüntüleyip tehdit unsuru olarak elde tutan subaylar çürümenin, kokuşmanın en net resmidir.
28 Şubat, 27 Nisan, Şemdinli süreci, Mutki başta olmak üzere Kürt illerinde bulunan toplu mezarlar, Ergenekon ve Balyoz davaları, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin dayatmaları, Hasdal’daki darbe sanıklarına Genelkurmay’ın ziyareti, “Vardiya Bizde” diyerek Anıtkabir’e koşan Balyoz sanıklarının eşleri....
Darbe süreciyle hesaplaşma devam ediyor. Darbe ideolojisini, kanunlarını çöpe, cuntacıları kodese gönderip en ağır biçimde mahkum etmeden hiç kimse rahat yüzü göremeyecek.
YAZIYA YORUM KAT