28 Şubat Andıcının Arkasında Büyükanıt Vardı!
Şemdin Sakık dönemin 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ve dönemin Başsavcısı Nihat Çakar’ın baskısıyla iftiraya zorlandığını söyledi.
Haber: Erol Metin
Dönemin Diyarbakır 7. Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt ve dönemin Başsavcısı Nihat Çakar’ın baskısıyla iftiraya zorlandığını söyleyen Şemdin Sakık; “Büyükanıt’ın istediği cevabı vermeyince beni tehdit etti. Dedi ki; ‘Seni askerlerin eline veririm!.. Kimi ırzına geçer, kimi cop sokar!..’ Andıç’ı imzalamayınca Astsubay Ali Kaya geldi ve tabancayı ağzıma soktu!” dedi.
Kaldığı Diyarbakır E Tipi Cezaevi’nden Akit’e yeni bir mektup gönderen PKK’nın eski iki numarası Şemdin Sakık, dalga dalga büyüyen 28 Şubat soruşturmasıyla yeniden gündeme gelen ve medyada uzun süredir hararetli tartışmalara sebeb olan “Andıç”ın perde arkasını en ince ayrıntısına kadar anlattı. İsmiyle özdeşleşen Andıç sürecinde yaşadığı zorlukları aktaran Sakık, cuntanın olmayan ifadelerini kullanarak başta Vakit olmak üzere birçok kurum ve kişiyi kamuoyu nezdinde itibarsızlaştırmaya çalıştığını söyledi. Sakık, “Özellikle 28 Şubat sürecine karşı çıkanlar namlunun ucundaydı” dedi.
“BÜYÜKANIT BİZZAT İLGİLENİYORDU”
Sakık, kendisini yalan ifade vermeye zorlayanın dönemin Diyarbakır 7’nci Kolordu Komutanı ve eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt olduğunu açıkladı. Büyükanıt’ın Karargah’taki cunta ekibinden gelen talimatlar doğrultusunda hareket ettiğine dikkat çeken Sakık, dönemin Diyarbakır DGM Başsavcısı Nihat Çakar’ın da ‘tezgahın’ hukuki ayağını yürüttüğünü belirterek, “Andıç’ın Diyarbakır’daki pratik uygulamasını Yaşar Büyükanıt hayata geçiriyordu, bizzat ilgileniyordu. Ama fikir ondan çıkmıyordu. Zira ilk sorgu sürecinde kendisi de sorguya katıldığı halde böylesi sorular yöneltememişti. O, Ankara’dan gelen talimatları uyguluyordu. Tabii ki dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Nihat Çakar da işin hukuki ayağında faal çalışıyordu” diye konuştu.
MİT VE EMNİYET’İ DEVRE DIŞI BIRAKMIŞLAR
13 Nisan 1998’de Kuzey Irak’tan Silopi’ye, oradan da Diyarbakır’a getirildiğinde hemen sorguya alındığını ifade eden Sakık, gerçeklerin anlaşılmaması için MİT ve Emniyet’in sorguya katılma isteklerinin reddedildiğine işaret ederek, “Yaşar Büyükanıt ve yardımcısı gibi çalışan Başsavcı Nihat Çakar, bazen bizzat katılarak bazen de yan odada monitörden izleyerek sorgu sürecini yönettiler” ifadelerini kullandı.
ANDIÇ’I HAZIRLAMAK İÇİN CEZAEVİNE GÖNDERMEMİŞLER
İlk 10 günlük sorgunun ardından çıkarıldığı nöbetçi mahkemenin hakkında tutuklama kararı vermesine rağmen cezaevine gönderilmediğini belirten Sakık, kendisine “Bazı bilgilerin aydınlanması için yardımına ihtiyacımız var. Bir süre daha yanımızda kalman gerekiyor. İşler bittikten sonra seni cezaevine göndeririz” denildiğini söyledi. Andıç’ın bundan sonraki süreçte oluşturulduğunu anlatan Şemdin Sakık, Jandarma İstihbarat Merkezi’ne götürüldüğünü dile getirdi. Burada tutulduğu sırada “Bizi Alay’a istiyorlar” telefonu üzerine alelacele tekrar dönemin Kolordu Komutanı Yaşar Büyükanıt’ın karşısına sorgu sandalyesine oturtulduğunu ifade eden Sakık, “Başkası üzerine ifade vermemi sağlamak için sorguya aldıklarını hemen anladım. Yaşar Paşa, ‘Bu kez sorularımıza kesin ve net cevaplar vereceksin. Aksi takdirde sonuçlarına katlanırsın’ tehdidini savurduktan sonra sorular birbirini izledi” şeklinde konuştu.
Büyükanıt’ın, bazı gazeteci ve siyasetçilerin ismini zikrederek, kendisinden bunların PKK’yla ilişkisini itiraf etmesini istediğini belirten Sakık, şunları ifade etti: “İftira atmama kararlılığını sürdürdüm. Onlara ‘Ben 18 yıl boyunca Türkiye sınırları içinde faaliyet yürüttüm. Zikrettiğiniz isimlerin örgütle ilişkileri olsaydı haberim olurdu’ türünden bir şeyler söylediysem de, onlara istedikleri cevapları veremedim. Çünkü bir şeyler öğrenmeye değil, bir şeyler dayatmaya gelmişlerdi.”
BÜYÜKANIT ‘KAZIĞA OTURTMAKLA’ TEHDİT ETMİŞ!
Büyükanıt ve ekibinin, duymak istedikleri cevabı alamayınca çılgına döndüğünü anlatan Sakık, daha ağır bir şekilde tehdit edilerek tekrar yalan beyanda bulunmaya zorlandığını kaydetti. Şemdin Sakık şöyle devam etti: “Bana ‘Eğer itirafta bulunmazsan, bu isimlerin örgüte yardımcı olduklarını ve bunun karşılığında örgütten para aldıklarını itiraf etmezsen, istediğinizi yapın deyip seni askerlerin eline vereceğim. Sana ne yapacaklarını tahmin edebiliyor musun? Zaten her biri sana karşı nefretle doludur; Kimi ırzına geçer, kimi cop sokar, sonra da seni götürüp bir yerde kazığa oturturlar’ tehdidinde bulundu. Kah bağırdı, kah küfretti... Ne yapabilirdim ki, ya ismi zikredilen herkesi örgüt yandaşlığıyla suçlayacak ya da vicdanımın sesini dinleyip doğru olanı savunmaya devam edecektim. Belki kör cesaretimden, belki inatçılığımdan, doğru neyse onu savunmakta tek bir adım geri atmadım.”
“3 GÜN HÜCRE CEZASI VERDİLER”
Gece boyunca süren sorgudan bir sonuç alınamayınca kendisine 3 gün hücre cezası verildiğini dile getiren Sakık, şunları söyledi: “Üç gün sonra tekrar Jandarma İstihbarat birimine götürüldüm. Yan odada tutuluyordum. Öte odadaki yüksek konuşmalar ve radyo sesi bana ulaşıyordu. Bir gün, haber bülteninde Akın Birdal’ın Ankara’daki bürosunda saldırıya uğradığı ve hastaneye kaldırıldığı haberi geçti. Bu suikastın bana dayatılan düzmece iddialarla ilişkili olduğunu hemen anladım. Aradan iki saat kadar kısa bir süre geçmişti ki beni tekrar sorgu merkezine götüreceklerini söylediler. Beni Alay’daki sorgu merkezine götürürken, yine yol boyunca kimlerin sorguya katılacaklarını, onları kızdırmamam gerektiğini, kendilerine istedikleri bilgileri vermemin yararıma olacağını anlatıp durdular.”
“KAMUOYU SENİN AĞZINDAN DUYSUN”
“Bu sefer çok daha tehditkar, çok daha küfürbaz, çok daha meydan okur bir tutum içindeydiler” diyen Sakık, sorgudakilerin ‘Her şeyi zaten biliyoruz, gereken zaten yapılıyor. Ama bu hainlerin neler yaptığını kamuoyunun senin ağzından duyması da önemlidir’ diyerek ha bire kendisine yüklenildiğini vurguladı.
Kendisinden aralarında Vakit’in de yer aldığı kurum ve kişilere iftira atmasını isteyen askeri görevlilere, “Sayın komutanım, ben yıllarını dağlarda geçiren, bazen aylarca radyo bile dinleyemeyen, kimin kim olduğunu bilmeyen biriyim. Dağlardaki köylünün ne kadar örgütçü olduğunu bana sormanızı anlarım. Ama siz gelmiş, Ankara ve Diyarbakır’da, yanı başınızda ikamet eden, telefonlarını dinlediğiniz, her hareketini kontrol ettiğiniz kişilerin örgütle bağlantılarını bana soruyorsunuz” cevabını verdiğinin altını çizen Şemdin Sakık, “Yine sabaha kadar yüklendiler. Yine bir sürü hakarete ve uygulamaya maruz kaldım. Sonunda ‘Senin söyleyip söylememen artık önemli değil, zaten gereken yapılıyor. Ama sen de onları savunmanın cezasını en ağır biçimde çekeceksin’ deyip gittiler” şeklinde konuştu.
YAŞAR PAŞA, SAKIK’I ‘İYİ ÇOCUK’A HAVALE ETMİŞ
Emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, bu sefer de ifadesine eklemeler yapılarak oluşturulan Andıç’ın altına imza atılması için “Tanırım, iyi çocuktur” dediği Şemdinli bombacısı Astsubay Ali Kaya’yı görevlendirdiğini anlatan Sakık, şöyle konuştu: “Yine Jandarma İstihbarat’a götürüldüm. Bu sorgudan bir-iki gün sonra, kamuoyunda ‘iyi çocuk’ olarak bilinen Ali Kaya ve yanındaki iki kişi tutulduğum odaya geldi. Önüme bir dosya koyup imzalamamı istediler. ‘Bunlar nedir? Gözlerimi açamadığım için okuyamıyorum, okumadan imzalamak istemiyorum’ deyince, ‘Bunlar öyle önemli şeyler değil, ifadelerinden arta kalanlar ve ek ifadelerini içeriyor’ dedi. Önüme konulan belgeyi okumadan imza atmamaya karar kıldım. Gözlerim sorgu süreci boyunca sürekli olarak bağlı kaldığı için ağrıyordu, her şeyi muğlak görüyordum. Kendimi zorlayarak belgeyi okumaya çalıştım; sadece koyu puntolarla yazılmış isimleri görebildim. Hepsi de ikinci ve üçüncü sorguda isimleri geçen insanlardı. Sözde bu kişiler hakkında ek ifade vermişim. Tabii ki belgeyi imzalamayı kabul etmedim.”
“SENİ GEBERTECEĞİM DEYİP TABANCAYI AĞZIMA SOKTU”
İftiralarla dolu belgenin altına imza atmamasına sinirlenen Astsubay Kaya’nın silahını çekerek kendisini ölümle tehdit ettiğini aktaran Sakık, “İyi çocuk’, önce beni ikna etmeye çalıştı, olmayınca üslubunu sertleştirerek tehdit yağdırmaya, giderek hiddetlenmeye, el kol hareketleri yapmaya, üzerime saldırmaya başladı. Sözde arkadaşları da ‘Sakin ol, ona biraz zaman ver’ diyerek onu yatıştırmaya çalıştılar. Olmayınca tabancasını çekti, ‘Anam avradım olsun seni geberteceğim’ diyerek tabancayı ağzıma soktu. Tabanca namlusu üst iki dişimi zedeledi. Beni öldürmenin sonuçlarına katlanamayacağını bilmiş olmalı ki pes etti; ‘İmzalamasan da bunlar senin ifadelerindir. Biz görevimizi yapıp yargıya intikal ettireceğiz. Öyle erkeksen git Başsavcıya ben imzalamam de’ diyerek çekip gitti” dedi.
SON AŞAMADA BAŞSAVCI ÇAKAR DEVREYE GİRMİŞ
Belgeyi imzalamadığı ve “Bu ifadeler bana ait değil” dediği halde, ek ifade verdiği iddiasıyla Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı’na çıkarıldığını belirten Sakık, Büyükanıt’ın yardımcısı gibi hareket eden Başsavcı Nihat Çakar’ın da kendisini imza atmaya zorladığını söyledi. Sakık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Beni karşısına alan Başsavcı ajite ve tehdit dolu bir konuşma yaptıktan sonra, ‘İfadelerini imzalamaman hoş değil, sana bir yararı olmaz. Şimdi nöbetçi hakime çıkacaksın, zaten her şey ortadadır, bir de mahkeme gerçeği bizzat senden öğrensin istiyoruz. İmzalamadığın ek ifadelerinde ismi geçen şahısların en azından birkaçının örgüt bağlantılarını deşifre edersen özellikle kardeşin için yararlı olur. İstenilen tarzda ifade verirsen biz de gereği neyse onu yaparız, en azından kardeşini Pişmanlık Yasası’ndan yararlandırırız. Çocuklarına kavuşması kötü mü olur? Aksi takdirde hiçbir yasadan yararlanamazsınız’ diyerek beni uyardı. ‘Bu ifadeler benim değildir. Siz de biliyorsunuz ki ben bu insanlar hakkında bir şey bilmediğimi kerelerce söyledim. Mahkemede vereceğim ifadeler farklı olmaz’ diyerek tavrımı ortaya koydum. Savcı Bey’in odasından ayrılırken ‘Tekrar düşün, yoksa senin için iyi olmaz’ deyip bir daha uyardı, daha doğrusu tehdit etti.”
“ADİL DAVRANMAK İSTEYEN HAKİMİN ÇARESİZLİĞİ”
Huzuruna çıkarıldığı nöbetçi hakimin diğerlerine benzememesine ve kendisine inanmasına rağmen 28 Şubat’çıların hışmına uğramaktan çekindiğine dikkat çeken Sakık, “Adil davranmak isteyen bu hakim bile söylemlerimi biraz değiştirerek, ‘Ne şiş yansın ne kebap’ kıvamına getirerek zapta geçirmek zorunda kaldı” değerlendirmesini yaptı.
YENİ AKİT
HABERE YORUM KAT