27 Nisan Muhtırası’nı yargılamaya var mısınız?
Dursun Çiçek imzalı belge; sahte mi, gerçek mi? Sahte olsa ne olur, gerçek olsa ne olur?
Gerçek olduğu anlaşılırsa, ciddi bir yargılama yapılacakmış gibi hava estiriliyor!
Oysa bu işlerden anlayan, az buçuk devlet tecrübesi olan herkes daha ilk bakışta kabul ediyor ki; Dursun Çiçek’a atfedilen belge, ayan beyan gerçek!
Gerçek de, yine de belgeye şüphe ile yaklaşanların iddialarına bir anlık hak verelim..
Ve soralım, “Gerçek olan belgeler hakkında ne yaptınız peki?”
Benzer andıçlar falan bir yana.. Genel kurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde hâlâ duran 27 Nisan Muhtırası hakkında ne yaptınız?
“Ne var ki 27 Nisan Muhtırası’nda” diyecek olanlar çıkabilir. Geçtiğimiz günlerde Yaşar Büyükanıt da, “Bildiriyi ben hazırladım” dediği için, birçoğumuz muhtırada çok problemli bir ifade olmadığını düşünebilir.
Buyurun, dün bu yazıyı yazarken tekrar ziyaret ettiğim Genelkurmay’ın internet sitesinden aldığım şekli ile, 27 Nisan Genelkurmay bildirisinde neler varmış, birlikte okuyalım:
“Son günlerde, Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde öne çıkan sorun, laikliğin tartışılması konusuna odaklanmış durumdadır. Bu durum, Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından endişe ile izlenmektedir. Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bu tartışmalarda taraftır ve laikliğin kesin savunucusudur. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetleri yapılmakta olan tartışmaların ve olumsuz yöndeki yorumların kesin olarak karşısındadır, gerektiğinde tavrını ve davranışlarını açık ve net bir şekilde ortaya koyacaktır. Bundan kimsenin şüphesinin olmaması gerekir.”
“İmza Dursun Çiçek’e aitti, yok değildi” tartışması yapanlar, “İmza Dursun Çiçek’e ait çıksa, Genelkurmay gereğini yapar” açıklamasında bulunanlar, buyursun açıklasın, “Bu ifadeler ne peki?..”
Cumhurbaşkanlığı seçimine, Türk Silahlı Kuvvetleri nasıl taraf olabilir, söyler misiniz?
Evet o günkü baskı ortamında, bugün cezaevinde olan darbecilerin oluşturduğu o sisli havada, bu sözler çok fazla tartışılmamış olabilir, hatta destekler tarzda rüzgarlar da estirilmiş olabilir.
Ama bugün geldiğimiz noktada, söyler misiniz, TSK adına hazırlandığı açıklanan bu bu bildirinin, Genelkurmay internet sitesinde hâlâ durmasının ne mânâsı var?
Tabiî bu sorudan önce, o gün de sorduğumuz üzere, “Cumhurbaşkanlığı seçimine TSK nasıl taraf olabilir” sorusunu muhataplarına yöneltmemiz gerekir!
Ne yapacak TSK yani, taraf olup da!
Seçimi mi engelleyecekti? Seçim yapanları, askerî cezaevine mi tıkacaktı?
Meşru yönetime işten el çektirip, kendisi mi yönetimin başına geçecekti?
Ne yapacaktı? Ne yapacaktı ki, “Biz tarafız” diyebiliyordu!
Ve bu taraf olma hak ve yetkisini, hangi Anayasa’dan, hangi kanundan alıyordu?..
Dayanağı neydi ki; 27 Nisan’dan bu yana, iki sene geçmiş olmasına rağmen, hâlâ o bildiriyi internet sitelerinde ilan etmeye devam ediyorlardı?!
Evet, imza sahteliği üzerinde tartışanlar, önce imzası ikrar edilen bildiriyi tartışmalılar!
Bu arada, unutmadan hatırlatalım; o açıklamanın son cümlesi de şöyle idi: “Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, ‘Ne mutlu Türküm diyene!’ anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”
Nasıl bağlamışlar ama? Bildiriyi güzel bağlamışlar ama, sonrasında yaşananlar da çok önemli.. Sonrasında ne oldu, biliyorsunuz: O istenmeyen isim, Cumhurbaşkanı oldu!
Ve buna rağmen, TSK’nın istemediği isim olarak takdim edilen Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmasının üzerinden neredeyse 2 yıl geçmiş olmasına rağmen, o bildiri hâlâ internet sitesindeki yerini koruyor!
Hayır, olay tek yönlü değil.
Yani, 27 Nisan Muhtırası’nın sivil yönetime yönelik bir başkaldırı mahiyetindeki kanundışılığı ile bitmiyor iş.. TSK’nın ciddiyeti açısından da burada bir sakatlık var..
TSK o bildiride, yanlış veya doğru, “Cumhurbaşkanlığı seçimlerine tarafız” demiş.
Sonra taraf olamamış. Veya olmamış!
O halde, bu muhtırayı hâlâ internet sitesinde tutmanın ne mânâsı var?
Ben şimdi o muhtırayı internet sitesinde bulup okuduğumda, TSK hakkında ne düşünüyorum? TSK’nın ciddiyeti konusunda, hangi kanaate varıyorum?..
Olayın bir de bu yönü var işte!
Bu açıdan da baktığımızda, Dursun Çiçek’in imzası olduğu ileri sürülen belgeden önce, yargılayacağımız daha çok belge sahipleri olduğu anlaşılıyor!..
Öyle ise, imzası inkâr edilmeyen belgelerin sahiplerinden başlayalım yargılamaya!
Ki; sahte idi, gerçek idi tartışmaları ile vakit harcamamış olalım!
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT