27 Mayıs’tan 28 Şubat’a: “Made in Kemalizm”
Çevik Bir ve ekibinden bir kısım darbecinin Sincan Cezaevine gönderilmesiyle 28 Şubat’a dair hayırlı bir dalga başladı. Bir hafta öncesinde 12 Eylül dosyasının görülmeye başlamış olması Ergenekon ve Balyoz dava süreçlerinin soyağacının çıkarılmaya niyetli olunduğunun önemli bir göstergesi sayılmalı. Şimdi 27 Nisan e-muhtırasına ilişkin dosyanın açılması icap ediyor. 28 Şubat dosyasını oluşturan soruşturmanın bir buçuk yıllık bir safahatının olduğu göz önünde bulundurulunca muayyen bir zaman daha beklememiz gerekecek. Meclis’te oluşturulan Darbeleri Araştırma Komisyonu, darbeleri iyi-kötü, eski-yeni şeklinde ayırt etmeksizin yargılama iradesinin tezahürü sayılabilir.
Darbelerin ve Darbecilerin Muharrik İdeolojisi!
Olmuş-bitmiş darbe süreçleri için eski defterleri karıştırmanın ne âlemi var, dünyaya despotik bir ülke görüntüsü vermeyelim, medya ve üniversiteleri bu sürece dâhil etmekten sakınılmalı, yargı ve iş çevrelerine karşı aman ha bir cadı avı başlatmayın, diye birileri yırtınıyorlar.
Hesap tam olarak görülmesin ve örgütlenme modeli çökertilmesin ki şartlar müsait olunca aynı kadrolar durumdan vazife çıkarmakta zorlanmasınlar. Yeni ‘Balans Ayarları’ ve ‘Topyekûn Savaş’ manşetleriyle ‘Silahsız Kuvvetler’ kolaylıkla seferber edilebilsin ve benzer darbe süreçleri inşa edilebilsin yani. Kurtulmasından iyice ümit kestikleri birkaç kötü adam ile dosyayı kapatmayı başarmak demek şartlar müsait olunca siyaset ve topluma diş göstermek demektir. Böyle bir ihtimalin sıfırın altına düşürmesi kesinlikle şarttır.
Gözaltı, savcılık, mahkeme ve cezaevi süreci için sırasını bekleyenler arasında en önemli ve öncelikli iki isim kim? Tereddütsüz herkes dönemin genelkurmay başkanları İsmail Hakkı Karadayı ve Hüseyin Kıvrıkoğlu ismini telaffuz edecektir. Darbe sürecinin merkezinde yer alan TSK’nın bütün birimleri bu iki ismin emir ve görüşlerine uygun hareket etmişlerdir. Karadayı, kıyıda kenarda sessizce oturmuş tonton bir ihtiyar muamelesi görecek değil herhalde. Çevik Bir her neden sorumluysa ona komuta etmesi itibariyle Karadayı da en az o suçlardan sorumludur.
“28 Şubat bin yıl sürecek!” kükremesiyle toplumda yaşanan gerilim ve korkuları pekiştirmeyi hedefleyen Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu ne yapmalı peki? Sindirilmiş, korkutulmuş, hak ve özgürlükleri elinden alınarak tek tipleştirilmiş bir toplum imal etmek için askerî vesayet sopasıyla terör estirmeyi marifet bilen Kıvrıkoğlu’nun şu cümlesi de atlanmamalı: “28 Şubat 1923’te başladı.”
28 Şubat darbe sürecinin başlangıç noktası için 1923’ü adres gösteren bu beyanın atlanması veya önemsizleştirilmesi mümkün değildir. Tek Parti dönemi gibi 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri gibi 28 Şubat da “Made in Kemalizm”dir. TSK ve bürokratik oligarşinin diğer unsurları tarafından Tek Parti döneminden bugüne siyaset ve topluma karşı müdafaa edilen Devlet ve Resmi İdeoloji değil midir?
Partiler, dernekler, vakıflar, Kur’an kursları kapatan veya kitaplar, dergiler, gazeteler, diller, kıyafetler yasaklayanların temel hedefi neydi? Cumhuriyetin Atatürkçü karakterini muhafaza ve müdafaa etmek ve bunları bir deli gömleği gibi topluma zorla giydirmek en temel misyonları değil miydi? Başörtüsü yasağı, zorunlu-kesintisiz öğretim dayatması, kamusal hayatın siyasi, iktisadi ve kültürel boyutlarıyla tamamen İslamsızlaştırılması vs. için bu kadar uğraş vermelerinin çok hayati bir nedeni olmalı.
İslam’ı Zayıflat ki Kemalizm ve Emperyalizm Güçlensin!
İttihat ve Terakki gibi Kemalist kadroların da ezeli ve ebedi düşmanı “irtica-mürteci” karakteridir. Kemalizme uyum sağlamadığı veya hizmet etmediği hemen her durumda İslam ve Müslümanlar “irtica-mürteci” suçlamasıyla yok edilmesi gereken ‘İç Düşman’ konseptinde muamele görür ve görmüştür de. İslam’ın kamusal hayattan silinmesi ve kalplere hapsedilmesi yani laiklik ve Kemalizmi ikame etmek için yapıldı bütün bunlar.
Darbe süreçlerinin NATO-ABD-İsrail destekli yürütülmesinde dahi Türkiye için söz konusu olan Kemalist iktidar sınıflarının İslam ve Müslümanlara karşı desteklenmesidir. Toplumunun karakterinden İslam’ı kazıyıp atmak için en uygun formül olsa olsa askerî darbe politikalarıyla ayakta tutulabilecek Kemalizme yatırım yapmaktan geçiyordu. NATO’yu, ABD’yi veya İsrail’i gösterip TSK ve bürokratik oligarşinin diğer bileşenlerini örten darbe tahlilleri yanlış ve yanıltıcıdır. İstisnasız olarak Türkiye’deki bütün darbeler ve darbeciler ideolojik ve sınıfsal olarak önce Kemalizme sonra da ABD, NATO ve İsrail’e hizmet etmektedirler.
Bakın bu birbirinden koparılması mümkün olmayan bağlantıyı Çevik Bir Middle East Quarterly’in 2002 Güz sayısında İsrailli siyaset bilimci Martin Sherman ile birlikte yazdığı makalede nasıl vurguluyor: “Türkiye'de ordu laik Kemalist Cumhuriyet'in mirasını korumakla yükümlüdür. Ülkenin yüzünü İslam'a dönmesini, İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz.”
Onun içindir ki, darbecilerin kimliğiyle, ideolojisiyle hesaplaşamayanlar kendi kimliklerini yeterince koruma ve geliştirme bilincinden de mahrum kalmaktadırlar.
YAZIYA YORUM KAT