27 Mayıs darbesini "devrim" diye pazarlayan "aydınlar" topluluğu...
Mehmet Garip Tanyıldızı, 27 Mayıs ile ilişkilendirilen "özgürlük" algısının yanıltıcılığına dikkat çekiyor.
Mehmet Garip Tanyıldızı / Akşam
27 Mayıs: Özgürlük mü vesayet mi?
1960'ta gerçekleştirilen 27 Mayıs darbesi ile ilgili bir dönem genel kabul halini almış, şimdilerde dahi sık sık dile getirilen bir ezber var. Bu ezbere göre, 27 Mayıs özgürlüklerin önünü açtı ve darbe sonrasında yürürlüğe giren 61 Anayasası şimdiye kadar yazılmış en özgürlükçü anayasaydı.
Sivil toplum örgütlenmesini kolaylaştıran yapısı ve bazı sendikal hakları barındırması hasebiyle öne sürülen bu iddia gerçeği yansıtıyor mu? 60'lı yıllarda Türkiye'de solun kurumsal patlama yaşamasına etki ettiğine şahit olduğumuz örgütlenmek kolaylığı, bir anayasanın özgürlükçü sıfatına kazanması için yeterli bir gerekçe mi?
1961 Anayasası'nın ortaya çıkma hikâyesindeki bazı anekdotlar ve kurulan yeni anayasal düzenin kendisi bu anayasanın özgürlükçü mü yoksa vesayetçi mi olduğu sorusuna cevap veriyor.
Tanıklıklardan öğrendiğimiz kadarıyla, 27 Mayıs'ın hemen ardından darbeciler tarafından Ankara'ya getirtilen ve aralarında Sıdkı Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu ile Tarık Zafer Tunaya'nın aralarında bulunduğu akademisyenler heyeti darbenin icracısı Cemal Madanoğlu'na methiyeler düzerek kışlaya dönmemeye ve yeni düzeni tesis etmeye ikna etmişlerdi. Akademisyenler Madanoğlu'na "teşrii salahiyetlerle mücehhez (yasamaya yetkisiyle donatılmış) bir ihtilal komitesi" kurmayı önermişlerdi.
Darbe gerçekleştikten sonra Milli Birlik Komitesi'nin başına geçen Cemal Gürsel bu akademisyen grubuyla anayasa yapmaları için görüştüğünde, onlara "hiçbir baskı yapmayacaklarını" söylediği konuşmasında sadece iki şart koşmuştu; Laiklikle ilgili maddeler olması ve sistemde ikinci bir meclis (senato) bulunması.
Böylelikle 61 anayasası üzerinde kendini gösterecek ilk vesayet ortaya çıktı. Askerlerin ve akademisyenlerin ortaklaştığı katı laiklik anlayışı ve halk iradesini kısıtlayacak bir mekanizma anayasanın ruhunu oluşturacaktı.
Demokrat Parti dönemindeki gibi güçlü bir yürütmenin oluşmaması için, 1961 anayasası "güçler ayrılığı" adı altında hükümetin yetkilerini sınırlandıran bir yapı ile tasarlandı.
Anayasa Mahkemesi, 1961 Anayasası'nda yürütmenin üzerinde en büyük vesayet unsuru olarak kuruldu. Aynı anayasada oluşturulan Milli Güvenlik Kurulu bu vesayet sistemine göre dizayn edildi. Cumhurbaşkanı seçim sistemi ve yetkileri bu sistemi tahkim etmeye dönük şekillendirildi. Özgürlükçü olarak anılan anayasa ile Türkiye'de vesayet kurumsallaştı.
Türkiye siyasal tarihi 1961'in ardından bu vesayet nedeniyle yaşanan çatışmalarla doludur. Kurumsallaşan vesayetin aygıtları hem halk iradesinin yönetime yansımasının önünde büyük bir engel teşkil etmiş hem de bireysel-toplumsal hak ve özgürlüklerin teslim edilmesinin önünü tıkamakta işlevsel bir araca dönüşmüştür.
Peki, bu vesayetçi anayasayı özgürlükçü olarak nitelendirenler kimlerdi?
Elbette, 27 Mayıs darbesini "devrim" diye pazarlayan "aydınlar" topluluğu...
HABERE YORUM KAT