20 Ağustos Antep Katliamı
PKK’nin son Ramazan Bayramı mesajı, 20 Ağustos’ta Gaziantep’te gerçekleştirdiği katliam oldu. Saatli bomba haline getirilen bir aracın ana güzerğah kenarında patlatılması sonucunda 8 kişi öldü 66 kişi yaralandı. Ölenlerden bazıları halk otobüsü içinde yanarak can verdi.
Türkiye halkını/halklarını ve Müslümanları Kürt-Türk çatışmasına zorlamak isteyen bu katliam, Cumhuriyet tarihinde Kemalist çetelerin ve militarizmin kısmen sindirilmesine bağlı olarak Ak Parti Hükümeti ile ilk defa yakalanan barış ve siyasi diyalog imkanına bilinçli bir saldırıdır. Bu saldırı Kürt ulusalcısı mebus Leyla Zana’nın ve “Yeni CHP”nin çözüm konusunda AK Parti Hükümeti’ni bir imkân olarak görmelerine ve Barzani ile çözüm arayışı çalışmalarına da sıkılmış birer kurşundur.
Bu katliam ve saldırı süreç itibariyle statülerini tahkim etmek isteyen İsrail’in Filistin halkını, Esad Rejimi’nin Suriye halkını bombalamasından farklı değildir. Bu katliam, hem Ortadoğu İntifadası ile bölgenin Müslüman halkları arasında gittikçe güçlenen İslami uyanış ve dayanışmanın alternatifleşmesinden; hem Türkiye’nin ulusal ölçeklerle de olsa ekonomik kalkınmada istikrar periyodunu yakalamasından rahatsız olan bölgedeki diğer ulusçu totaliter yapıları, Siyonist rejimi, ayrıca pazarlarını Türkiye’ye kaptırmak istemeyen yeni ve eski kapitalist ülkeleri memnun etmiştir.
Roboski/Uludere katliamının arkasında yatan Türk ulusalcılık kini ne ise, Gaziantep katliamının arkasında yatan Kürt ulusalcılık kini de aynı asabiyeden beslenmektedir. Ancak doğrudan savunma veya direniş halini içermeyen ve sivil halkın zarar gördüğü bu saldırı 17 sivil insanın öldüğü ve 150’den fazla kişinin yaralandığı 27 Temmuz 2008 Güngören saldırısının bir tekrarıdır. İzmir ve Ankara’da yakalanan bombalı katliam-süikast araçlarının varlığı da aynı cani zihniyetin görünümleridir.
Dün Türkçü asabiyesinin, Müslümanları ve Kürtler başta olmak üzere diğer Müslüman kavimleri Türkleştirmek için gerçekleştirdiği katliamları; şimdi Kürtçü asabiye Türk resmi ideolojisinden intikam almak ve yeni bir Kürt ulus cahiliyesi yaratabilmek bahanesiyle hedef gözetmeksizin Türkiye sınırlarına hapsolan halka/halklara ve Müslümanlara ve Müslüman Kürtlere karşı gerçekleştiriyor.
Türk ve Kürt ulusalcısı bu iki asabiyenin de kökü Batı kaynaklıdır, sosyal planda kurgusal ve sanal üretimlerdir, fıtrat ve vahye yapancılaşmanın bir sonucudurlar. İki ulusçuluk da İslam’ı ve Müslümanları ya tasfiye etmek ya da alt kimliğe mahkum etmek amacıyla oluşmuş/oluşturulmuşlardır. Hiçbir Müslüman ve basiretli insan, Müslümanlığında veya insanlığında bilinçli ve onurlu kaldığı müddetçe bu iki cahili eğilimin karşılıklı sürtüşme ve çekişmelerine taraf olamaz ve olmamalıdır. Zulüm kimden gelirse gelsin karşı durulmalı; zihin ve uygulamalardaki bu cahili anlayış ve pratikler geriletilmeye çalışılmalıdır.
Bayram arafesinde, hem PKK’ye teslim olmayan Şırnak AK Parti mebusu Mehmet Emin Dindar’ın kardeşi katledilmiştir; hem Şemdinli’de BDP mebuslarıyla, ulusalcı bir romantizm adına İslami ve örfi değerlerinden koparılan 14-15 yaşındaki kız çocuklarını ölüme süren PKK’nin militan yöneticilerinin “planlı buluşması” ve yanak yanağa kucaklaşmaları gerçekleşmiştir. Ve Ramazan Bayramı’nda İzmir ve Ankara’da patlatılamayan bomba yüklü araçlardan birisi, Gaziantep’te sivil halkın yoğun olduğu bir bölgede uzaktan kumanda ile patlatılmış ve bayramın 2. günü gecesinde yakılan ve parçalanan insan organlarından dökülen kan Türkiye insanının üzerine sıçratılmak istenmiştir.
Suriyeli PKK önderi Fehman Hüseyin’in PYD’si (veya Suriye PKK’si), Suriye halkının kıyamını ve İslami hareketin ilerlemesini bastırmak için Arap ırkçısı ve katliamcı azılı İslam düşmanı Baas-Esad Rejimi ile iki seneye yakındır ittifak içindedir. Esad Rejimi, Suriye Kürdistan’ında diğer Kürt hareketleri ŞEPEL (Kürt Geleceği Partisi) ve Barzani yanlısı EL-PARTİ (veya Suriye KDP’si) ile yine bu doğrultudaki 11 parti ile oluşan ENKS’e (Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi) karşı olan aynı zamanda elleri Arabı, Türkmen’i, Kürdü ile kıyam eden Suriye Müslümanlarının kanına bulaşan PYD çetesine hem son Şemdinli saldırılarında kullanacağı ağır silahlar vermiş hem Suriye’deki bazı bölgelerin yönetimini devretmiştir. Suriye’deki şeytani rejimin destekçisi ve İnkılab hedeflerine ihanet sürecine giren bugünkü İran yönetiminin –uluslararası istihbarata göre- Cemil Bayık komutasındaki PKK birliklerine kamp imkanı sağlaması, herhalde en fazla Türkiye’nin istikrarsızlaşmasını isteyen İsrail’in hoşuna gidecektir.
Bölgede İran da, Suriye de, PKK de yeni kapitalist Rusya ve Çin’in enstrümanları haline gelmişlerdir. PKK’nin Müslüman Kürt halkını sekülerleştirici etkisi ise, Lozan Antlaşması’ndan bu yana Batı’nın Türkiye halkları üzerindeki fiili operasyonlarının tahkim edilmiş yeni bir devamı konumundadır. PKK ulusalcılığı ile Müslüman Kürt halkı üzerinde, kolonyalist bir araç olan Kemalizmin Batılılaştırma çabaları farklı bir versiyonla yenilenmektedir. Kur’ani bilinç ve şahitlik ibadetinden kopuk bir çok din adamı ve çözülmüş eski İslamcı da, aynı Mustafa Kemal’in peşine takılan ilk Diyanet İşleri Reisi Rıfat Börekçi, Sünni saltanat üleması ve Alevi dedeleri gibi şimdi PKK’ye veya Kürt ulusçuluğuna kulluk yapmak için ulusal bir dindarlıkla zalimlere karşı çift standartlı davranıyorlar, Rabbimiz’in ayetlerini örtüyorlar, vahyi kelimeleri-kavramları yerlerinden oynatıyorlar.
Artık PKK içinde önemli olan Kürt halkının ne istediği değil, PKK oligarşisinin güç kaybetmemesidir. Seyyar PKK Diktatörlüğü, Kürt uluslaşması ve Kürt ulusal devlet hedefi açısından da artık şaibeli hale gelmiştir. Artık Seyyar PKK Diktatörlüğü, mafya ve eroin baronları gibi davranmakta, tüm Kemalist-Türkçü engellere rağmen AKP’nin önünü açtığı Kürt kimliğinin kabul ediliş sürecini geliştirmek, Kürt halkının barış ve istikrarını öncelemek yerine, kendi statüsünü düşünmektedir. PKK baronları, kendilerini merkeze aldıkça, halkın isteklerine göre değil, kendilerini kullanmak isteyen uluslararası güçlerle yapılan pazarlıklara göre davranmaktalar ve böyle olunca da uluslararası enstrüman olmaktan kurtulamamaktadırlar.
Gaziantep katliamı Kürt kimliğine karşı Türkçü duyguları ve akımları kışkırtmaya dönük bir provakasyondur. Böyle bir kışkırtma inine çekilen Ergenekon yapılanmasına yeniden can ve kan katacak mahiyettedir. Allah’a hamd olsun ki artık Türkiye kamuoyunda eskiye nispetle “PKK sorunu”yla “Kürt sorunu” daha çok ayrıştırılır hale gelmiştir. Türk ırkçısı ziyniyeti galeyana getirmeyi amaçlayarak Türk-Kürt çatışmasını yaygınlaştırmaya endekslenmiş PKK’nin Gaziantep katliamı karşısında tabii ki denetlenemeyecek olaylar gelişebilir. Ama düne nispetle daha çok teenni ve basiretle davranılacak tavırlar gerçekleştirilmelidir.
Dün Uludere katliamı karşısında tavır alan Türkiye ‘nin bilinçli Müslümanları, PKK’nin Gaziantep’te gerçekleştirdiği ve diğer şehirlerde gerçekleştirmek istediği bu katliam ve saldırılara karşı da tepki göstermeliler ve mevzuyla ilgili tepki konusunda Türk ırkçısı Ergenekon çizgisine fırsat vermemelidirler. Bu tedbirin en anlamlı açılımı ise. Uludere katliamına karşı çıkan bölge insanımızın ve İslami kuruluşlarımızın, PKK ve KCK tehdidine rağmen basiret ve cesaretle çifte standartlı olmadıklarına şahitlik etmeleriyle gerçekleşebilir.
Bölgenin Müslümanları ve İslami kuruluşlar PKK caniliğini açıklamak, özellikle sivil halka karşı gerçekleştirilen eylemleri mahkum etmek ve Gaziantep katliamını kınamak konusunda, rol kesen BDP’nin açıklamalarından daha geride kalmamalıdırlar.
YAZIYA YORUM KAT