1. YAZARLAR

  2. Abdurrahman Dilipak

  3. 2 numara içeride 1 numara dışarıda!
Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

2 numara içeride 1 numara dışarıda!

04 Mart 2010 Perşembe 05:45A+A-

Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nı görevi başından alıp içeri attılar, ama aynı kişinin iddianameye göre emir aldığı kişi hâlâ görevinin başında, ifadesini bile alamadılar..
İstanbul’da, Ankara’da garip işler oluyor..
İstanbul’da Cumhuriyet Başsavcısı’nın savcılara talimatı ne o öyle.. HSYK’da neler oluyor. O OR’ların Ankara’da bir araya gelmesi, ardından 3’lü zirve..
3’lü zirve deyince hep aklıma “Çin Triosu” gelir..
Ne oldu peki şimdi? Bu işten kim kazandı? Kim kaybetti?
Kaybedeni söyleyeyim: Bu halk, ülke ve hukuk devleti..
Kazanan hiç kimse.. Bu hamlenin Saldıray Berk’i kurtaracağını mı sanıyorsunuz?. Yanılıyorsunuz.. “Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder”. Bu iş içeride tartışma konusu olur, dışarıda da tartışma konusu olur..
OR’ların içinde bu işte adı geçen bir tane fert bile istifa edemez. Bu, zırhını çıkartıp öyle saldırıya geçmek olur. Hiçbiri yapmaz bunu.. Siperde ateş ederken miğferini atan asker olmaz. Suçu olmayan durup dururken niye istifa etsin! Suçsuzların, suçluları korumak için istifa etmesi akla-mantığa aykırı.
Ben askerleri daha akıllı ve zeki insanlar sanırdım. Demek korku ve öfke, aklı bazen, bu denli zaafa uğratıyormuş..
Hem paşalar, hep birlikte istifa ederlerse, bu “suç” olur. “Disiplinsizlik” yapmış olurlar.. Devlet memuru toplu istifa yapamaz.. Hem eşleri ne der ya hu! İstifa edip, halkın arasına karışıp sivil bir direniş mi başlatacaklar? Güldürmeyin insanı.. Hepsi birer “Turgut Sunalp” olur..
Elbisenizi çıkarttığınız gün, kimse telefonunuza bile çıkamaz sizin. Emireriniz olmadan pazar yerinde alışveriş bile yapamazsınız..
İddianame yayınlandı. Onlarca klasör, belge ortada duruyor.. 1 numaralı sanık 3. Ordu Komutanı, 2 numaralı sanık Cumhuriyet Başsavcısı, 3 numaralı sanık yine asker..
1 numaralı sanık hakkında bir disiplin soruşturması, ya da askeri savcılığın başlattığı bir çalışma var mı? Bilmiyoruz ki!
TSK bağrında bir zanlıyı koruyor.
Ya iddialar gerçekse! OR’lar o zaman, bir suçluyu korumaktan sorumlu olamaz mı?
Mızrak çuvala sığmıyor..
Berk’i korurken, hepinizin kalkanı, zırhı TSK’yı yaraladığınızın farkında mısınız..
Hem de bu korumanın hiçbir anlamı, mantığı, faydası yok.
Ne zamana kadar bunu böyle sürdüreceğinizi sanıyorsunuz?
Şüphe, şaibe bazen gerçeklerden daha tehlikeli, vahim sonuçları olan bir hal alabilir.. Söylenti kargaşanın ikiz kardeşidir.. “Şuyuu vukuundan beter hadiseler”dir bunlar.. Bu söz üzerinde düşünseler, Berk kendi gider bugün ifade vermeye, arkadaşları onu bir gün bile gecikmeden ifade vermeye zorlarlar.. Bu işin sonu tutuklanma da olsa.. Dışarıda şüphe suça, içeride şüphe mazlumiyet algısına dönüşür böyle durumlarda.. Millet der ki, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz”.
Hem yargıya niçin güvenmiyormuş gibi bir havanız var?. Siz güvenmezseniz yargıya, kim güvenecek?.
İşe bakar mısınız, işi yapanı alıyorsunuz, emir vereni koruyorsunuz. Bunu topluma nasıl izah edeceksiniz?. Şimdi bu işten böyle bir anlam çıkmıyor mu? Burası bir muz cumhuriyeti mi? Hukukun üstünlüğü ilkesine ne oldu!
Rahmi Koç, hani gemiyle dünya turuna çıkmıştı. Özdağ’a göre darbe korkusu ile açık denizlere açılmış. “Bizim iyi çocuklar” işi bitirirken o uzak denizlere yelken açıyor olacaktı ama, olmadı.. “İyi çocuklar” deşifre oldu, “Bizim Sovyet”te her zaman çarşıdaki işler evdeki hesaba uymayabilir. Sonuçta bu işi yüzlerine gözlerine bulaştırdılar.. Baksanıza sonuçta, şehid anaları, gaziler derneği üyeleri bile oynanan oyunun farkına vardı.. Ne öğrencileri, ne esnafı, ne de işçileri kontrol edebiliyorlar.
İnsanlar bazen haksız yere tutuklandıklarında içeride bile özgür kalabilirler. Suçlu oldukları halde, dışarıda dolaşanların vicdanları tutsak alınmış biyonik robotlardır. Giderek yalnızlaşır, dışlanır ve acınacak duruma düşerler. Her an alınıp götürülme korkusu ve kulağa çalınan eleştiriler sadece bir kişiyi değil, beraberinde bir kurumu, o kişinin ailesini ve yakın çevresini de yaralamaya başlar..
Biz bu ruh halini onlarca kez yaşadık ve tercihimizi yaptık. Şimdi bizim bu acılarımızın üzerine şampanya patlatanlar, kendi tercihlerini yapıyorlar.. Ve bizlerin tattıkları acıları tatmaktan korkuyorlar.. Mahkeme koridorlarında adının sanık olarak bağırılmasının ne anlama geldiğini onlar da hissedecekler.. Hem de günde beş kez ve haftada beş gün! Biz o günleri de yaşadık.. Öyle görülüyor ki, zulmen, inancından, fikrinden dolayı sanık sandalyesine oturtulan bizler, cellatlarımızdan daha onurlu, başı dik ve uzun ömürlüyüz.. Onlar hem kendi ve hem de toplumun vicdanlarında tutsak. Kalabalıklar içinde yalnız. Çaresiz, umutsuz..
“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” demişler.. “Zulm ile abad olunmaz”. Başkalarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet, başkalarının acıları üzerine kendilerine mutluluk, başkalarının ezilmişliği üzerine kendilerine onur üretme sevdasındaki insanlar elbet bir gün mutlaka, yaptıklarının hesabını verecekler.. Varacakları yer ne kötü bir yerdir!.. Orada istihbarat örgütlerinin sınırlı kayıtları değil, bütün bir ömrün çetelesi konulacak önlerine. O gün, kendileri için ne bir yardımcı, ne de bir kurtarıcı var! “Tadın azabı” işte bu kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır. Allah’ın rızasına sığınıp rahmete mazhar olanlar ise “altından ırmaklar akan cennete konuk olacaklar”.
Bana kalırsa ya Cihaner’i de salın dışarı, ya da Berk’i de alın içeri.
Cihaner’i de salacaksanız dışarı, ötekileri niye tutuyorsunuz ki, salın hepsini sokaklara, açın hapishanelerin kapılarını.. Yasa kitaplarını çöpe atın. Yargıçları, savcıları emekli edin, karakolları kapatın.. Görün gününüzü.. “Evin hanımı kırınca hayırdır inşallah, hizmetçisi kırınca kör müsün” diyerek adaleti sağlayamazsınız.. Hukuku korumayan adalet ve yargı suç aletidir.
Paşa, paşa.. Unutmayın, adalet bir gün herkese lazım olur.. Adalet yoksa barış da yok. Adalet ve barış yoksa, özgürlükler güvence altında değildir demektir..
Korumaya çalıştığınız adam “Başkomutan”a karşı suç işlemiş biridir.. Hiçbir subayın şerefi, Başkomutanından daha yüksek değildir.. Başkomutana atılan taş, Genelkurmay Başkanının başını yaralar.. Komplo kuran, silah kaçıran, terör örgütleyen bir adam iddiası sözkonusu olan.. Unutmayın “zulme rıza zulümdür”, bu toprağın kültürel mirası bize bunu söyler. “Haksızlıklar karşısında zalimleri koruyan” değil, susanlara verilen isim “dilsiz şeytan” olmaktır.. Daha bir iddia sözkonusu ama, önce suçun soruşturulmasının engellenmesi gibi bir görüntü verilmemesi gerek. İkincisi, peki ya suç isbatlanırsa.. Aman dikkat!
Sahi, o kadar OR toplanıp ne karar aldınız Allah aşkına!.. 3’lü zirvede ne konuştunuz? Aldığınız karar bu mu? Harika! Kolay gelsin. O zaman bekleyin ve görün olacakları..
Ne demişler: Kendi düşen ağlamaz.. Bunu siz istediniz..
Selam ve dua ile.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT