1915 modeli demokrasi!
Milliyetçi ezberleri bozmak zor iş. Daha da zoru, bu ezberlerle demokratik bir rejim kurmak. Çünkü bu ülkede demokratik bir rejim kurmanın yolu oligarşik ve otoriter devletin süzülüp geldiği, meşrulaştırıldığı ve de toplumsallaştırıldığı yakın 'tarih'le hesaplaşmaktan geçiyor.
Onun için '1908'i çözemeyen 2008'i hiç çözemez' sözü, İttihat Terakki ve tek parti yönetimi eleştirileri, bunların güncel 'izdüşümleri'nin demokrasi ve milli irade üzerindeki tahribatlarının analizi önemli.
Ama kolay değil; 'demokratik devlet'e direnen güçlerin milliyetçilik üzerinden kitleleri denetleme gücünü hor görmemek gerek. 1915 olaylarından dolayı Ermenilerden özür dileyen bir bildiriye yönelik tepkiler, devletle milletin 'milliyetçilik' adına yeniden kucaklaşmasını resmediyor. En laikçisi ile en 'İslamcı'sını aynı zeminde buluşturan 'büyük güç'ün önünde saygıyla eğiliyorum!
Ancak şu soruları da sormadan edemiyorum: Özür bildirisini imzalayanları 'hain, bozguncu' olarak nitelemek yerine 'fikir özgürlüğü ve demokrasinin gereği' diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e yapılan 'ırkçı' saldırıyı makul ve mantıklı buluyor musunuz?
Peki, 'özür bildirisi'ne imza atanları 'hain, satılmış, kanıbozuk, sütübozuk, devlet düşmanı, millet düşmanı' olarak nitelemek ile Cumhurbaşkanı Gül'e bu ırkçı ifadeyi yakıştırmak arasında bir benzerlik, bir mantık akrabalığı, bir rabıta olması ihtimaline ne dersiniz? 1915 kararının mimarı Talat Paşa'nın son hayranı, şimdilerde Ergenekon'dan yargılanan Doğu Perinçek. Neden sizce bu hayranlık? Osmanlı'nın her şeyini reddeden, inkar eden, hor gören birileri neden Osmanlı'nın 1915'ine sahip çıkıyor acaba? 1915 Osmanlı'nın eseri değildir de ondan... İttihat Terakki ve onun despotik yöneticilerinin Osmanlının çok dilli, çok kültürlü, çok dinli medeniyeti yerine 'homojen bir ulus devlet' yaratmak projesinin miladıdır 1915.
1915 ile daha modern dönem despotizminin akrabalığını da hatırlamakta fayda var: 1942 Varlık Vergisi utancı, 'çok başarılı bir Özel Harp operasyonuydu' diye itiraf edilen 6-7 Eylül 1955 saldırıları...
Kitlelerin milliyetçi duyarlıklarını 'Ermeni, Kürt, Kıbrıs meseleleri' üzerinden kabartıp otoriter bir siyasal modelin toplumsal zemini yapmak bu işin üstadlarının çok iyi bildikleri ve çok sık yaptığı bir iştir. Özellikle muhafazakâr demokratların 'devlet söylemi'nin tam da göbeğine güle oynaya oturmasıyla sonuçlanan 'bu işler'e biraz daha mesafeli durmaları beklenirdi, pek beceremediler.
Birilerinin kışkırttıkları üzere Kürtlere, Yunanlara ve Ermenilere bütüncül bir düşmanlık hissi ve siyaseti taşıdıkça 'militarizmin toplumsal' kökleri hiç kurumayacaktır. Militer, otoriter, buyurgan, jakoben bir devletin 'teba'sı olarak yaşamak istemiyorsak önce içimizdeki yabancı düşmanlığını köreltelim. Dünyaya ve hatta kendi toplumunun unsurlarına öfke ve nefretle bakan bir halk, devletin 'militarist güçleri' tarafından yoğrulmaya ve yönetilmeye mahkum.
Nedir, nedendir bu İttihat Terakki tutkusu? Kefil olabilir miyiz İttihat Terakki'nin despotik liderlerinin her yaptıklarına? Hani bu ülkede jakoben, tepeden inmeci, otoriter siyasetin kökeninde İttihat Terakki vardı? Nedir bugünün Ergenekon'unun yüz yıl önceki yapılanması olan İttihat Terakki'ye bu hayranlık, bu muhabbet? '1915 tehciri gerekliydi, olması gerektiği gibi olmuştu, özür dilenecek bir hata değildi' deyip bir 'gizli cemiyet' olan İttihat Terakki'nin 'devlet aklına' inanıyorsak, o 'devlet aklı'nın uzantılarının demokrasi, milli irade, laiklik, İslam ve başörtüsü hakkında dediklerine de inanacağız. Var mısınız buna da? İttihatçı devletin, geleneğin ve aklın tutsaklığından çıkmadan bu topraklara tam demokrasi gelmeyecek, tabii eğer istiyorsak demokrasiyi.
Bitirirken, Senai Demirci'nin önceki gün Zaman'da yayınlanan 'Ben de özür diliyorum...' baslıklı muhteşem yazısını bir 'iç muhasebesi' örneği olarak tekrar tekrar okumayı tavsiye ediyorum.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT