15 Temmuz'un Uluslararası Ayağı ve Dilipak'ın Hatırlatmaları
15-16 Temmuz'daki darbe kalkışması hakkında değerlendirmelerde bulunan Abdurrahman Dilipak, kalkışmanın uluslararası boyutuna dikkat çekiyor.
Ali Göçer / Haksöz Haber
15 Temmuz’daki darbe kalkışması, Türkiye’deki İslami duyarlılığın ortaya koyduğu en büyük intifada ile püskürtüldü. Bu kalkışmanın Kemalist baskı rejiminden kaynaklanan boyutu henüz kamuoyunda gereğince gündem tutamadı. Uluslararası boyutu ise sıkışmışlığı içinde fincancı katırlarının ürkmemesine dikkat eden resmî politik çizgi ve yarı resmî stratejik düşünce kurumları dışında yeterince ele alınıp irdelenemedi.
Abdurrahman Dilipak bugünkü yazısında 15 Temmuz’daki darbe kalkışması hakkında “Watergate, İrangate’den hatta 11 Eylül saldırısından daha vahimdir. Bu olay P2 Locası skandalından daha vahim bir olaydır.” tespitinde bulunurken; olayın Kırmızı Bülten ve Fethullah Gülen’in iadesinin ötesinde ele alınması gerekliliği üzerinde duruyor. ABD derin devletinin darbedeki rolünün; ayrıca Türkiye’deki ve bölgedeki Amerikan üslerindeki ABD askerlerinin 15 Temmuz’daki darbe kalkışması içindeki, arkasındaki, önündeki rollerinin soruşturulması elzemiyetine dikkatleri yöneltiyor.
15 Temmuz darbecileri ve destekçileri gözaltına alınırken veya tutuklanırken yaşanan bazı hataların köpürtülüp -tabii ki hataların tahkiki ve telafisi gereklidir- olayın uluslararası komplo boyutunun sıradanlaştırılmasına asla izin verilmemelidir.
15 Temmuz direnişini hiç kimse Mısır, Libya, Suriye direnişinden, Türkiye’nin ve ümmetin geleceğini özgürleştirme iradesinden ayrı değerlendiremez. Direnişin kimliksel yanının tartışılıp ıslah edilecek ve geliştirilecek boyutuyla ilgili mülahazalar önümüzdeki günlerde de önemli olacaktır. Ama bu mülahazalar küresel kapitalizmin ve emperyalizmin Türkiye’deki yerli ve küresel vesayeti aşma çabalarına ve bu sürecin en önemli taşıyıcısı Recep Tayyip Erdoğan’a ve misyonuna karşı gerçekleştirdiği ve koçbaşı olarak kullandığı FETÖ tuzağının ve 15 Temmuz’la zirve yapan sistematik dış saldırıların vehametini ikincil kılmamalıdır. Dilipak’ın konuyla ilgili yazısı da bu açıdan ciddi anlamda dikkat oluşturması ve öncelikli gündeme işaret etmesi açısından oldukça önemli.
Sağcı veya milli dindar gelenek olarak karşıtına sığınarak faaliyet göstermeyi kendine düstur edinen Fethullah Gülen’in, İran Devrimi sırasında güdüldüğüne ve 1991’den itibaren de -bize göre adeta İsrail kuklası ajan Filistinli Dahlan gibi- yönlendirildiğine veya önünün açıldığına “Nereden Nereye..” başlıklı yazısında Dilipak işarette bulunuyor.
FETÖ’nün AB, ABD ve NATO, Vatikan ve İsrail’in desteği ile taşeron olarak kullanıldığını vurgulayan Dilipak, “Evdeki hesapları çarşıya uymadı. ... Halkı hafife aldılar.. Erdoğan’ı hafife aldılar.” tespiti ile devam eden yazısında şunlara değiniyor:
Nereden Nereye..
Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit
Darbenin eşiğinden döndük. Darbe gerçekleşseydi, onların planlamasına göre daha fazla insan katledilecek, daha fazla insan işten atılacak, daha fazla insan gözaltına alınacaktı.. Ama olmadı. Allah korudu..
Bütün AB, ABD ve NATO, Vatikan ve İsrail darbeyi destekledi.. FETÖ sadece bir taşerondu. Hedef sadece Türkiye değil, İslam coğrafyası ve İslam ümmeti idi. “Paralel devlet” işin ilk hedefi idi, nihai hedef ise “Paralel din”di. Tarihin en büyük komplolarından biri bu şekilde deşifre oldu.
Şimdi, bekliyoruz, ABD Adalet Bakanlığı yetkilileri gelecekmiş. Gelsinler, ama sadece Gülen’in iadesi için değil, ABD Derin Devletinin ve Türkiye’deki ve bölgedeki Amerikan üslerindeki askerlerinin bu lanet olası darbe girişiminin içindeki, arkasındaki, önündeki Amerikalıları soruşturmak için. Bu olay Watergate, İrangate’den hatta 11 Eylül saldırısından daha vahimdir. Bu olay P2 Locası skandalından daha vahim bir olaydır.
Bizim Adalet Bakanlığı’mıza gelince, bu işi Kırmızı Bülten ve Gülen’in iadesinin ötesinde ele alması gerekir.. Öncelikle bu işin BM ve NATO’da ele alınması gerek. Yine aynı şekilde, Avrupa Birliği, Arap Birliği ve Afrika Birliği’nde ele alınması gerekir.. Bu olayın Lahey Adalet Divanı’na götürülmesi gerekir.. Ardından eldeki bilgi ve belgelerden yola çıkarak bu çetenin yuvalandığı 140 ülkenin Devlet Başkanlığı, parlamento grupları, Başbakanlığı ve ilgili bakanlıklarla o ülkelerin yargısına, barosuna, insan hakları örgütlerine, düşünce kuruluşlarına, basınına gönderilmesi gerek ki “bizim katlanmak zorunda kaldığımız güçlükler, onlar için baht kaynağı olsun”.
Bu olay dün başlamadı. Bu adam 1962’den beri 54 yıldır aktif bir ajan.. Bu proje ise, Rusya’nın dağılmasından sonra 1991’de başlatıldı. Hazırlığı İran devrimi öncesine, 1978’e kadar gider. Üst akıl Graham Fuller. Bu taşeron. Son evresi 25 yıl sürdü.. Refah/Yol’da bunlar vardı. AK Parti oluşurken içeriye sızdılar. Erdoğan’a siyaset yasağı getirenler de bunlardı. Tezkere günlerinde de aktiftiler.. Ergenekon-Balyoz bunların ordu, polis ve MİT’i ele geçirme operasyonunun bir parçası idi.. Evdeki hesapları çarşıya uymadı. Bu bunların ilk yenilgisi değil. Hep yüzlerine gözlerine bulaştı. Halkı hafife aldılar.. Erdoğan’ı hafife aldılar.
Peki bu halk nasıl bu noktaya geldi? Her on yılda bir yaşanan darbeler, soğuk savaş, terör olayları ciddi bir şuuraltı oluşturdu.. Bu toplumsal uyanışın son evresinde, Bosna ve Filistin’in, İran, Afganistan, Çeçenistan ve Irak’ta yaşananların özel bir yeri var. Başörtüsü mücadelesi bir milattır.. Ve ardından Kudüs.. Afrika’ya, Asya’ya yardım kampanyaları.. 28 Şubat’a karşı direniş ve el ele eylemini hatırlayın.. Halkın kendine güveni geldi.. 5 Milyon insan el ele tutuşmuştu.. Erdoğan’ın tutuklanışını hatırlayın ve ardından memleketi adım adım dolaşıp o şiiri okuduk meydanlarda binlerce insan. Yaşanan terör sürecine karşı örgütlenen barış süreci, mesela akil adamlar projesi, millet hadiseye fiilen el koydu..
Mesela daha önce yaşanan tezkere sürecinde adım adım Türkiye’yi gezdik.. Bosna, Kudüs, Mavi Marmara için de, Mısır için de meydanlardaydık. Rabia toplantılarını hatırlayın. “One Minute”, “Mavi Marmara süreci” bugüne gelirken önemli bir kavşak noktası olarak toplumsal hafızanın şekillenmesinde önemli bir rol oynadı.. Gezi de öyle.. O günkü ihanet çetelerinin suret-i haktan gözükerek başlattıkları isyan halkın meseleye el koymasında önemli bir sıçrama taşı oldu.. Balyoz ve Ergenekon’u tartışırken birçok şey öğrendik.. Öğrenmeye devam ediyoruz..
Ve bugün! Yeni bir günün sabahında uyandık.. Paralel yapı, sadece devleti değil, dinimizi de istiyordu. Sadece bugünümüzü değil, geleceğimizi de istiyordu..
Bütün senaryoları çöktü. Suçüstü oldular.. Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak..
Biliyoruz artık, terörün, darbelerin arkasında onlar vardı.. Yoksulluk örgütlenmiş ekonomik savaşın ürünü idi. Faili meçhuller onların işi idi.. Medyada, mafyada, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK’da, her yerde bu Şeytan’ın aramızdaki işbirlikçileri vardı..
Oyun bitti. Şah “mat” oldu.. Başa dönecek olursak, karşı karşıya bulunduğumuz yapı, PKK, PYD gibi bir yapı değil. PDY, PYD’den daha kapsayıcı, uzun ömürlü ve tehlikeli bir örgüttür. Bunlar, ABD, İsrail, Vatikan, NATO, İngiltere, Fransa, Almanya’nın piyonu, Truva Atıdır.. Türkiye değildi tek hedefleri, Türkiye’yi ele geçirselerdi, Türkiye üzerinden İslam dünyası, Türk dünyası, Arap Dünyası, Afrika’nın başına bela olacaklardı. Türkiye, Amerikan bayrağında parlak bir yıldız olacaktı. ABD’nin ucuz asker deposu, sıçrama tahtası, Truva Atı, operasyon üssü olacaktı.
Ama olmadı. Kazanacaklarından çok emindiler. Planları tutmadı. Erdoğan teslim olmadı. Halkı hesap etmediler.. Uyanan, ordusunu, milletini, Meclisini, onurunu kurtaran bir halk vardı. Bir millet vardı çıplak elleri ile tanklara karşı direnen. Millet hadiseye el koydu ve kazandık..
Amerikan büyükelçisi yalan söylüyor ya da güya diplomasi yapıyor, tecahülü arif sanatı. “Türkiye’nin zayıflamasını istemeyiz” diyor, ama kendi kontrollerinde bir güç istiyorlar. Güçlü bir köle, güçlü bir gladyatör! Darbeden haberleri yokmuş. Herkesin bildiği bir darbeden ABD elçisi habersizse istifa etsin. Ya da CIA kendisine bilgi vermeye gerek duymayacağı kadar sıradan, önemsiz biri.. Bayım söylediğiniz her şey aleyhinize kullanılabilir, bu saatten sonra ya susun ya da doğru konuşun!
ABD bu konuda biraz da kendi içine baksın. Nurettin Veren, geçen gün açıkladı. NASA’da da varlar, Twitter’da, Facebook’da, Apple’da da hatta Google’da da varlar. FETÖ bu kuruluşlar üzerinden Türkiye’ye savaş sürdürüyor. Sadece kendilerine özel Special Tango IP’yi kullanmıyorlar, CISCO IP Phone ve ayrıca Acrobits, Softphone, Bylock şifreleme sistemi kullanıyorlar. Tango dışında Skype, Kakao, Talk, Viber, Line, Whatsap da kullanıyorlar. Ve bu haberleşme sistemi aynı zamanda MOSSAD, MI5 ve CIA tarafından izleniyor. Türk Telekom’u da klonlamışlar. “Data in data” oluşturarak ulusal ve uluslararası bir sanal masaüstü ve GSM bağlantılı IP Network oluşturmuşlar.. AB, FETÖ üzerinden bizi izlerken, FETÖ, ABD’yi de izlemiş anlayacağınız. Eee, ava giden avlanır, netekim. Sizin satın aldığınızı sandıklarınız, sakın sizi/sizinkileri satın almış olmasın!. Mr. John Bass usta, ne buyurur bu hususta! Haa, Çengelköy’deki Cafe’de darbe girişiminden bir gün önce buluştuğunuz darbeci general ile ne görüştünüz.? Yalancının mumu.. “Bass’tır Pensilvanya gücü!” Selam ve dua ile..”
HABERE YORUM KAT