15 Temmuz'un muhasebesi doğru yapıldı mı?
Aydın Ünal, 15 Temmuz sonrasında doğru değerlendirmeler yapılamadığı için başta hukuk meselesi olmak üzere ortaya çıkan sorunların göz ardı edilmemesi gerektiğini ifade ediyor.
Aydın Ünal / Yeni Şafak
Hüzünlü bir yazı
Bundan 7 yıl önce, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmış Fetullahçı Terör Örgütü militanları darbeye yeltendiler. Allah ayaklarına dolaştırdı.
16 Temmuz 2016 sabahı tüm ülke çok yoğun ama bir o kadar da karmaşık duygular içindeydi.
Korkmuştuk. Sünepe, sinsi bir örgüt milli iradeye kastetmiş, TBMM’yi, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni, MİT’i, Emniyet’i havadan bombalamış, Cumhurbaşkanı’na suikast girişiminde bulunmuş, Ankara ve İstanbul’da sivillere ateş açmıştı. Darbe bildirisini TRT’de okutabilmişlerdi. Halk, TBMM, polis ve asker kahramanca direnmese başarılı olacaklar, ülkeyi derin bir karanlığa sürükleyeceklerdi.
Sevinçliydik. Darbe başarısız olmuştu. Millet kazanmıştı. Türkiye uçurumun kenarından dönmüştü. Büyük bir zafer elde edilmişti.
Hüzünlenmiştik. 251 masum insanı şehit etmişlerdi. İçlerinde çok değerli dostlarımız, tanıdıklarımız da vardı. Sevgili Erol Olçok ağabeyi, oğlu Abdullah Tayyib’i, Halil Kantarcı’yı, Mustafa Cambaz’ı, İlhan Varank’ı, her biri birbirinden iyi, birbirinden güzel 251 kişiyi aramızdan almışlardı.
Öfkelenmiştik. Dişlerimizi, yumruklarımızı sıkıyorduk. 40 yıldır sinsice büyüyen, paralel bir devlet haline gelen, ruhunu, bedenini, onurunu, haysiyetini, namusunu Türkiye düşmanlarına pazarlamış, içimizden çıkmış vatan hainleri silahlarını halka, devlete doğrultmuştu.
Kin doluyduk. Vatan hainlerine hesap sormak, saklandıkları inlerinden çıkarmak, yaptıklarının bedelini yargı önünde ödetmek için aynı zamanda sabırsızdık.
Hayal kırıklığımız vardı. Neden bu kadar hazırlıksızdık? Neden böyle apansız yakalandık? Daha niyet aşamasındayken görüp neden kafalarını koparmadık diye hayıflanıyorduk.
Kırgındık. O gece saklananlara, gizlenenlere, sabaha kadar kimin kazanacağını bekleyip ona göre tavır belirleyeceklere kırgındık.
Endişeliydik. Yeniden denerler mi? Gizli hücreleriyle tekrar saldırırlar mı diye gergindik.
Ümitliydik. Türkiye büyük bir beladan kurtulmuştu. Ajanlar açığa çıkmıştı. Hain ur, jiletle kazınır gibi kazınacak, Türkiye temizlenecekti.
16 Temmuz 2016 sabahı hemen hepimiz işte böyleydik.
Şahsen bende fazladan bir de kaygı vardı…
Evet, darbe başarısız olmuştu. Millet kendi iradesine ölümü göze alarak sahip çıkmış, devlet darbecileri püskürtmüş, yargı meseleye el koymuştu. Büyük badire atlatmıştık. Geçmişti, geçecekti.
Ama o meş’um gecenin sabahından itibaren Türkiye’de dengeler değişecekti.
Darbenin başarısızlığı, muzaffer olan tarafa büyük bir güç ve sorumluluk yüklüyordu.
Bir yanıyla bu çok olumluydu: Milli iradeye yönelik tehditler artık ortadan kalkıyordu. 17-25 Aralık’ta darbe girişiminde bulunup başarısız olan yargı nasıl içindeki hainlerden temizlendiyse, 16 Temmuz sabahından itibaren de Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içinden hainler temizlenecek, ordumuz tekrar milli iradenin emrine girecekti. Türkiye’nin her kurumundan hainler, ajanlar sökülüp atılacaktı. Millet tarafından doğrudan seçilmiş Cumhurbaşkanı artık icrayı bütünüyle kontrol edebilecekti.
Bir yanıyla da olumsuzdu…
Darbenin püskürtülmesiyle iktidarın büyük güç elde ettiğini gören fırsatçılar, yola çıktığı günden beri binmekte tereddüt ettikleri trene hücum edeceklerdi. Çıkarcılar, ikiyüzlüler, dalkavuklar, simsarlar ve daha niceleri, 16 Temmuz sabahı saklandıkları yerlerden çıkacak, önce abartılı bağırışlarıyla meydanları, sonra siyaseti, devleti işgal edeceklerdi. Fetullahçı Terör Örgütü’yle iş tutanlar, terörist başına övgüler düzenler, 15 Temmuz akşamına kadar aymayanlar, kazananı görüp yanına ilişmek için mücadelenin neticesini bekleyenler, bir eliyle iktidar trenine asılıp ilk badirede trenden atlamak için tetikte bekleyenler, darbeyi haber alıp yurt dışına kaçmış olanlar kraldan çok kralcı olarak ve herkesi çiğneyerek sahneye çıkacaklardı.
Öyle de oldu.
Suç-ceza dengesi kurulamadı. Örgütün alt tabakası ceza çekerken kaymak tabakası kaçtı ve yurt dışında lüks içinde yaşamaya başladı. “FETÖ Borsası” iddiaları canımızı sıktı. Örgütle mücadele edilirken zihniyetle mücadele edilmedi ve Fetullahçı kafa hükmünü sürdürdü. FETÖ ile mücadeleyi kendi meselesi olarak görmeyenler etkili makamlarda ihmalkâr davrandı. Fetullah’a övgüler düzenler, kendi kusurlarını örtmek için sağa sola FETÖ’cü yakıştırması yaptılar, mücadeleyi sulandırdılar…
Dış politikamız, (gayet haklı olarak) zor süreçlere girdi. Ekonomimiz ağır hasar aldı. Siyaset daha sağcı, devletçi, Kemalist bir istikamete yöneldi. Tehdit, özgürlükleri tartışılır hale getirdi.
Darbe girişimi sonrası pandemi, ardından deprem… Kaygılarımız, karamsarlığımız daha da arttı.
Yarın 15 Temmuz’u buruk idrak edeceğiz. Kaybettiklerimizden dolayı buruk, 15 Temmuz’u kitleselleştiremediğimiz için buruk, ruhuna uymayan törenlerden dolayı buruk ama en çok da 7 senenin sonunda kaygılı ve karamsar olduğumuz için buruk idrak edeceğiz.
Allah göğsümüzü ferahlatsın. Şehitlerimizin ruhu şad, mekânları Cennet olsun. Başka da ne diyebiliriz ki?
HABERE YORUM KAT