15 Temmuz Darbe Girişimi ve Sonrasında Zedelenen Adalet, Sarsılan Hukuk!
15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü yıldönümüyle ilgili yurt genelinde etkinlikler sürerken Mazlumder de konuyla ilgili bir basın açıklaması yaparak zedelenen adalete ve sarsılan hukuka dikkat çekti.
Mazlumder’in konuyla alakalı basın açıklaması şöyle:
15 Temmuz Darbe Girişimi ve Sonrasında Zedelenen Adalet, Sarsılan Hukuk!
15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe girişiminin üzerinden 3 yıl geçti. Sivil iktidara karşı girişilen kanlı darbede 251 vatandaşımızı kaybettik, 2194 vatandaşımız da yaralandı. “Yurtta Sulh Konseyi” isimli aralarında askerlerin bulunduğu cunta ile yerli ve uluslararası destekçileri tarafından gerçekleştirilen darbe girişiminde, sivillerin ve Millet Meclisinin dahi askeri uçaklarla bombalandığı, tanklarla insanlarımızın ezildiği vahşi görüntüler halen hafızalardadır.
Kanlı darbe girişimini bizzat yapanlar ile destekleyenler ve perde gerisindeki azmettirenlerin tamamından hukuk içinde hesap sorulmalı, hak ettikleri cezalar verilmelidir. Yakın zamanda, Genelkurmay Çatı Davası’nda “Yurtta Sulh Konseyi” üyesi olmakla suçlanan 16 sanıktan her biri 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Diğer mahkemelerde de yargılamalar devam etmektedir.
Darbeye karışan FETÖ /PDY örgütüne karşı alınan kararlar, mahkemelerin cezaları ve yapılan uygulamalarda hukuken meşru ve haklı yönler olmakla birlikte; darbeye bizzat katılmayan, “cemaat” mensuplarına yönelik, ölçüsüz ve orantısız karar ve uygulamalar da gerçekleştirilmiştir. Suç işleyenler ile suça karışmayan vatandaşlar arasında ki kırmızı çizgilerin netleştirilmemiş olması ve her iki grubun aynı kategoride değerlendirilmesi Adaleti zedelemiş, Hukuku sarsmıştır.
Darbe sonrasında 2 yıl sürdürülen OHAL döneminde, 37 Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarıldı. 125 bini aşkın kamu görevlisi ihraç edildi,( bunlardan sadece 3.981’i görevine iade edildi.) 2761 kurum ve kuruluş ile 179 medya kuruluşu da kapatıldı. OHAL sürecinde hak arama yolu olarak oluşturulan Komisyona toplamda 126 bin 200 başvuru yapıldı. Karar verilen 77. 900 başvurunun 6 bini kabul, 71.900’ü ise reddedildi. Bu süreçte 500 bini aşkın kişi gözaltına alındı, 30.821 kişi ise tutuklandı.
Bu kararlar ile OHAL / KHK’lıların aileleri ve yakın akrabalarıyla birlikte 1,5 milyon civarı kişinin dolaylı olarak süreçten olumsuz etkilendiği, değerlendirilmektedir. Bu kişiler, özel sektörde de iş bulmakta zorlanmakta ve geçimlerini sağlamakta büyük sıkıntılar yaşayarak neredeyse açlığa mahkum edilmekte, aile ve yakın çevresinde büyük insani dramlar ortaya çıkmaktadır.
Bizzat darbeye karışan ve yargılanan kolluk mensupları ile azmettiren FETÖ/ PDY mensupları, ancak binlerle ifade edilebilecek iken ve asıl sorumlu olan bu, darbeci suç işleyen grubla mücadele edilmesi gerekirken, bunun dışında;
Yüz bini aşkın insanın ihraç, gözaltı ve çeşitli uygulamalarla aileleriyle birlikte birçok yönden mağdur edilmesi kabul edilemez, ölçüsüz ve orantısız yaptırım niteliğindedir.
Darbeye teşebbüs dışında, FETÖ / PDY örgütsel hiyerarşisi içinde verilen talimatlar doğrultusunda; şantaj, kamu gücünün kötüye kullanılması, yargı içerisinde hukuk dışı yapı oluşturarak yargı erkinin suç işlemek için kullanılması, kamu sınavlarında usulsüzlük yapılması ve benzeri suçları işleyenlerin, suçların şahsiliği ilkesi gereği ayrıca yargılanması ve cezalandırılması zaten olması gerekendir.
Devletin maruz kaldığı tehlike karşısında göstermiş olduğu savunma refleksi anlaşılabilir olmakla birlikte, sahip olduğu imkan, kaynak ve birikimler göz önüne alındığında; maruz kaldığı tehdit ve tehlikenin mahiyeti ve şiddeti ne kadar büyük olursa olsun, yine de hukuk ve adalet sınırları içerisinde kalınmalıdır.
Darbe girişimi sonrasında alınan bazı radikal karar ve uygulamalar; toplumsal barışı ve Adalete duyulan güveni ciddi şekilde yaralamış, Türkiye'nin siyasal ve toplumsal kesimleri arasındaki hatları keskinleştirmiştir. Bir ülkeyi, bir toplumu ayakta tutan ana unsur Adalet okuduğu unutulmadan, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı esas olmalıdır.
KHK ve yargı makamlarında hukuken son derece tartışmalı kriterlerin kullanılması, idari ve yargı kararlarını tartışmalı hale getirmekte ve mağduriyet oluşturmaktadır. Örneğin geçmiş dönemde (cemaat aşamasında) dini sohbete katılma, sendika üyeliği, özel okul ve dershaneye çocuğunu gönderme, bir bankaya para yatırma, gazete ve dergiye abone olma, Bakanlar Kurulu Kararı ile kamu yararı kararı alınan yardım kuruluşuna bağış yapma dahi suçlanma gerekçesi sayılmıştır. Ayrıca kişinin yakınlarından birinin “iltisakı yahut bunlarla irtibatı” gibi hukuken kabul edilemez soyut ve muğlak kavramlarla, aidiyeti üzerinden pek çok kişi “suçların şahsiliği ilkesi” dahil olmak üzere hukuksuz olarak mağdur edilmiştir. “Güvenlik Soruşturması" uygulamasının bütün devlet kurumlarında yukarıda belirtilen hukuka aykırı kriterlerle uygulanması, çok sayıda mağduriyetler oluşturmuştur. Yine soruşturmalarda makul şüphe olmadan gözaltı, somut delil olmadan tutuklama kararı verilmesi, kişi hürriyetini haksız yere engellemiş, toplumda haksız yere suçlu damgası yemelerine de sebep olmuştur. Bu tür hukuk dışı ve belirsiz kriterler, kişinin adalete olan güvenini sarsmakta ve ülkesine olan aidiyet duygusunu da yaralayabilmektedir.Hatta haksız ve hukuka aykırı mücadele yöntemleri, darbe karşıtı mücadeleye de zarar vermektedir.
Hukuka aykırı kriterler, ihbar mektupları veya itirafçı beyanlarıyla; birbirine karşı kişisel husumet besleyen kişiler tarafından bazen bir araç olarak kullanılmış, özellikle bürokraside haksız uygulamalara neden olunmuştur. Bu kriterler dini hassasiyet bulunan şahısların ve birbirleri arasında, benzerlik ve geçişkenlik bulunan başka dini gurupların da hedef haline getirilmesi ve tasfiyesi gibi sonuçlar da doğurmuştur.
Devlet nezdinde açık/zımni meşruiyetinin bulunduğu, hatta teşvik ve takdir gördüğü, Türkiye toplumunun sosyolojisinde bu yapıya karşı bugünden farklı olarak müspet bir tutumun olduğu geçmiş dönemlerde; masumane dini ve örfi saiklerle cemaat aşamasındaki yapılanmasının hukuka aykırı olmayan faaliyetlerinde iştirak eden veya çocuklarını bu yapıya ait kurumlara göndermiş bulunan geniş halk kitleleri, bu süreçte büyük bir çaresizlik ve şaşkınlık yaşamış, adeta duygusal muhacirlik olarak tanımlanabilecek büyük travmalarla karşı karşıya kalmışlardır.
OHAL süreci ve sonrasında yaşananlar, toplumun azımsanamayacak bir kısmında dışlanmışlık duygusu ile öfke biriktirmekte, aile ve çocuklarının toptan cezalandırılması sonucunu doğuran uygulamaların devam etmesi bu öfkeyi yaygınlaştırmaktadır.
Söz konusu olağanüstü durum ve dönem sona erdiğine göre kamu otoritesinin, siyasetin ve toplum kesimlerinin soğukkanlı ve sağduyulu bir şekilde, bu dönemde olup bitenlerin ve bu dönem uygulamalarını masaya yatırması ve mağduriyetleri gidermesi gerekir.
MAZLUMDER OLARAK;
* 15 Temmuz darbe girişimini bizzat yapan, azmettiren yurt içi ve dışı tüm kişi ve yapıları bir kez daha kınar, sorumluların etkin bir şekilde tespitinin devam ettirilmesi ve hak ettikleri cezaların verilmesini talep ederiz.
* Ölen masumlara Allah’tan rahmet, sevenlerine başsağlığı dileriz.
* Darbe girişimini yapan ve azmettiricileri ile örgütün amaçları doğrultusunda suç işleyen üyelerinin oluşturduğu FETÖ /PDY örgütüyle mücadelenin devam ettirilmesini,
* Darbeye bizzat katılmayan ve herhangi bir suça karışmayan “cemaat” mensubu kişiler ile suç işleyen örgüt üyeleri arasında ki kırmızı çizgilerin netleştirilmesi ile bu kişilerin topluma kazandırılmasını talep ederiz.
* Hukuken suç isnat edilmeyen, suçluluğu hukuken sabit olmayan vatandaşların kamudan ihraç yöntemi ile cezalandırılması, masumiyet ilkesi ve çalışma hakkının ihlalidir.
* Özellikle hakkında hiçbir suç isnadı bulunmayan ve bugüne kadar haklarında uzun süre geçmesine rağmen ceza davası açılmayan, haklarında takipsizlik kararı verilen veya berat eden şahısların derhal görevlerine iade edilmesini talep ederiz.
* OHAL Komisyonunun, yargı makamlarınca karar verilmesi gereken hayati konularda, bir yargılama yapmadan karar vermesi, adil değildir. Komisyonun büyük çoğunluğu ret olan mevcut karar içerikleri ve kapasitesi dikkate alındığında on binlerce dosya için vatandaşların beklemesi etkisiz ve hukuk dışıdır. Bu nedenle Komisyon biran önce lağvedilip, dosyaları yargı makamlarında değerlendirilmelidir.
* KHK’larda ve Terörle Mücadele Kanunu’nda getirilen “Milli Güvenlik Kurulunca Devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti ve iltisakı yahut bunlarla irtibatı nedeniyle …” şeklinde oluşturulan kriter; bağımsız yargı makamlarınca karar verilmeden insanların suçlanabildiği, soyut ve muğlak beyanlar niteliğinde olup kaldırılmalıdır.
* İhraç edilmiş olanların özel sektörde çalışmalarının ve mezun oldukları alanlarda mesleki müktesep haklarını kullanmalarının önündeki kısıtlılıkların bir an önce kaldırılmalıdır
* Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanın, OHAL ve KHK’lar içerisinde hukuka aykırı karar ve uygulamaları kaldırmasını,
* Yargı üzerindeki siyasi ve psikolojik baskı kaldırılarak yargının hukuka uygun kararlar almasının sağlanması/önü açılması,
* Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Yargı organlarının, Adalete uygun daha özgürlükçü içtihatlarla içinde bulunduğumuz hukuksuzlukların sona erdirilmesi ve normalleşmeye katkı sağlamasını,
Talep eder,
Bütün bu çerçevede ülkemizde hukukun ve adaletin zedelenmesine, İnsan Haklarının ihlal edilmesine bir çok hukuksuz uygulamaya ve mağduriyete yol açan OHAL dönemi ve bu dönemde yayınlanan KHK'lar ve uygulamaları hakkında, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Cumhurbaşkanlığını, Yargıyı ve ilgili tüm kurumları olup bitenleri bir daha değerlendirmeye, sağduyuya ve göreve davet ederiz.
HABERE YORUM KAT