‘15 Temmuz 2016 Darbe Hıyaneti’, F. Gülen ve evveliyâtı, -2-
(15 Temmuz Darbe Hıyaneti'nin gelişim çizgisinin hatırlanması için, Cuma günkü yazımızda, F. Gülen etrafında şekillenen cemaat ve diğer hadiselerin geçmişine özet olarak değinilmişti.. Devam edelim.)
*
Amerikan emperyalizmi, Sovyetler Birliği'nin ve komunist emperyalizm'in bu en büyük ve ilk gücünün çökmesiyle meydana gelen boşluğun doldurulması için, her toplumun özelliklerine göre ve de kullanılmaya müsaid güç odaklarını devreye sokmak için topyekûn bir seferberlik hamlesini dünya çapında başlatmıştı.
'F. Gülen Cemaati', bu açıdan, en göze çarpan bir konumda idi.. Herşeyden önce, jeo-politik ve stratejik açıdan çok önemli bir konumu olan Türkiye'de neşv'u nemâ bulması önemini daha bir artırıyordu. Ayrıca, bu ülkenin, orta halli ve inancının çerçevesi içinde yaşamak isteyen ve imkân bulursa, inancına hizmet edecek faaliyetler içinde olmaktan, maddî ve manevî destekler vermekten bir inanç heyecanı duyan insanları, F. Gülen Cemaati'nin giderek yoğunlaşan başarı haberlerine ilgi duymazlık edemezdi. Müslüman halkımız, sadece ona değil, diğer dinî grup ve cemaatlere de, -hoşlarına çok gitmese de- herkes karınca kararınca, taşıyabildiği kadar, kendi uslûbunca çalışsın anlayışınca, en azından karşı çıkmıyordu.
*
1989-90'larda, üniversitelerde inancına uygun olarak, İslâmî tesettür şartlarına riayet ederek okumak isteyenlere karşı, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkemelerden çıkan ve 'başörtüsüyle okuma taleplerinin, Cumhuriyet'in temel ilkelerine karşı bir kalkışma nitelendiğinde olduğu' iddiasıyla getirilen yasaklar sosyal bünyeyi iyice germeye başlamıştı.
F. Gülen de o günlerde, 'başörtüsü'nün 'furûat'tan olduğu şeklindeki beyanıyla devreye giriyor; kontrolündeki gazete ise, 'Aman, tahriklere kapılmayalım.' gibi manşetlerle İslamî kamuoyunu yatıştırmaya, yıldırmaya tedirginliğe ve kuşkuculuğa sürüklemesiyle, laik çevrelerin dikkat ve himayesini celbediyor; ayrıca, kitlevî göstericilerin arasına, gerçekte örtülü olmayan kızların örtülü gibi katıldıklarına dair asparagas haberler yayınlanıyordu.
Diğer taraftan da, 'F. Gülen Cemaati', 'Abant Toplantıları'nda laiklerle barışmak ister gibi bir hava oluşturuyordu.
*
Bu arada, Ecevit ve Demirel, yurtdışı resmî gezilerinde 'Türk okulları' diye ün yapan F. Gülen Okulları'nı ziyaret ediyorlar; yine F. Gülen Cemaati'ne bağlı gibi tv. kanallarında yayınlanan 'Türkçe Olimpiyadları' isimli programlarda, yabancı ülkelerden öğrencilerin Türkçe şarkı, türkü ve İstiklal Marşı okumaları, kitleleri heyecana boğuyordu.
*
Üniversite imtihanlarına hazırlık kursları veren 'Dershane'ler ise, gerçekten başarılı eğitimin değil, imtihan sorularının hazırlandığı merkezden sızdırılan sorularla başarılı grafini yükseltmeye devam ediyor, aileler dershanelere daha bir yöneliyor ve para ilişkileri de 'F. Cemaati'ne bağlı Bank Asya isimli banka aracılığıyla sağlanıyordu. Bu yolla yüzbinlerce aile ile irtibat da kuruluyordu.
*
Bu arada F. Gülen, bir 'Dinlerarası Dialog' lafı ortaya atmıştı. Bu proje'nin daha önce, hangi emperial odaklarca tezgâhlandığını bilenler, bu tuzağa dikkat çekmekte gecikmedilerse de; 'F.G. Cemaati' uluslararası zeminlerden kendilerine yönelik alkışlarla sihirlenmişcesine, yollarında 'tam gaz' ilerliyorlardı. Bu arada, dünyanın çeşitli ülkelerindeki ünlü üniversitelerde, o ülkelerin geçmişteki iki en ünlü düşünürü ile F. Gülen'den oluşan üçlünün görüşleri sempozyum konusu halinde 'inceleniyor'du. Söz gelimi, (Fr. Sorbon Üni.de Montesqieu- Jean Jacques Rousseau- F. Gülen'; Hindistan'da, 'Gandhi, Tagore- F. Gülen'; Atina'da, 'Socrates- Platon- Gülen..' gibi yığınla üçlemelerle) yapılan sempozyumlarda, Gülen'in nasıl büyük bir mütefekkir ve filozof olduğu duyuruluyordu..
*
Bu arada, F. Gülen'in, ülke içinde her ilde bir 'imam' ve 'meslek ve memuriyet dallarında çalışan bağlıları için de bir 'imam', dış ülkelere de 'temsilci imam'lar tâyin ettiği, kendisinin 'Kâinat İmamı' diye gösterildiği haberi medyaya yansıyordu.
*
Necmeddin Erbakan, 1996 yazında Başbakan olduğunda ise, F. Gülen, 'Bizim onunla içtiğimiz su bir yere gitmez..' gibi cümlelerle soğuk mesajlar veriyor; 28 Şubat 1997'deki örtülü Askerî Darbe sırasında, 'Çekilin!.' gibi beyanlarıyla, laik gazetelerin manşetlerinden yer alıyor; ayrıca, 28 Şubat döneminde, darbeci generallerin hoşnudluğunu kazanmak için bir hamle daha yapıyor ve 'yurt içi ve dışında kurdukları yüzlerce okullarını Devlet'e devretmeye hazırım..' diye Genel Kurmay'a 'Açık Mektup' bile yayınlıyordu.
*
F. Gülen, tedavi için, Amerika'ya gider..
F. Gülen, tedavi için 1997 sonunda Amerika'ya gitmişti.
Tedavisi sırasında bir gün, -gazetenin sahibi durumundaki Alâeddin Kaya'nın, 1998 sonbaharında Tempo dergisine verdiği röportajda beyan ettiğine göre-, bir kişi gelir ve 'F.Gülen'in dünyada dinî tefekkürün ihyasında yaptığı hizmetler için kendisine bir ödül vermek istediklerini' söyler. Bu ödül'ün 250 bin dolarlık maddî bir mükâfatı da vardır. Kaya, 'H. Efendi'nin bunu almak istemediğini' söyler, ama alıp almadığını muğlak bırakır.
Birkaç gün sonra aynı adam tekrar gelir, 'F. Gülen, Papa'yla görüşmek ister mi?' diye fikrini sorar. 'Önce Türkiye'ye dönelim de, sonra olabilir..' cevabı alınca.. O kişi 1-2 saat sonra gelir, Papa'yla görüşmek için dünya liderleri aylarca sırada beklerken, F. Gülen için görüşme tarihi hemen bildirilir.
Ve F. Gülen, Türkiye'ye döndükten sonra, Papa 2. Jean Paul ile görüşmek üzere Roma'ya gider. Papa, Vatikan Devlet Başkanı'dır; F. Gülen de kendisine 'Kâinat İmamı' dedirtir.
İlginç bir görüşmedir; ve uzun geçelim.
Bu görüşmenin hikâyesi, oldukça uzun..
Geçelim..
Bir gün, Ortodoks âleminin lideri olan 'Patrik Bartholomeos'un da, F. Gülen'le görüşmek istediği' bildirilir, telefonla..
Alaeddin Kaya, Tempo'daki röportajında, durumu 'H. Efendi'sine bildirdiğini, onun da durumu resmî makamlarla görüşmesini söylediğini, bunun üzerine MGK Gn. Sekreteri Org. İlhan Kılıç'la konuştuğunu, onun da, 'Bu görüşmede sizden Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için yardımcı olmanızın istenebileceğini, buna karşı F. Gülen'in de, 'Selanik'te bir İmam Hatib Okulu açılması'(!)nı dile getirmelerini' önerdiğini aktarır.
Kaya, bu öneriyi F. Gülen'e söyleyince, onun da, 'Biz orada bir K. Atatürk Enstitüsü kurulmasını isteyelim' der.. Kaya , F. Gülen'in bu görüşünü bildirince, Org. İlhan Kılıç'ın, kendisine, 'Harikasınız vallahi!' dediğini aktarır.
F. Gülen'in bu arada İmam-Hatib Okulları'na karşı olduğu ve bunu kendi bağlılarıyla 'kapalı' toplantılarında söylediği biliniyor..
*
Bu arada bir kısım yazarların, 'F.Gülen Cemaati'nin özellikle Orta Asya ülkelerindeki okullarını görmeleri için, oralara götürüldüğü ve onların dönüşlerinde ilginç övücü yazılar yazdıklarını da hatırlatalım.
*
2002 Sonunda, Erdoğan liderliğinde AK Parti tek başınahükûmete gelince.. 'F.G. ve Cemaati'nin tavrının nasıl şekillendiğini de yarınki yazıda ele alarak, konuyu noktalayalım, inşaallah..
*
YAZIYA YORUM KAT