12 Yıllık Dış Politikanın Teorisyeni ve Uygulayıcısı: Ahmet Davutoğlu
Türkiye dış politikasında son on iki yıldaki dönüşümün hem teorisini yazdı hem uygulamasını yürüttü. Bu işi 2002 yılı sonundan itibaren “başdanışman”, 2009'dan itibaren de “dışişleri bakanı” olarak yaptı...
Al Jazeera Ahmet Davutoğlu'nun portresini derledi:
Ahmet Davutoğlu, Soğuk Savaş sonrasında Türkiye’nin izlemeye başladığı ‘yeni dış politika’nın hem mimarlığını hem mühendisliğini yaptı.
Bu yeni dış politikayı Merkez Ülke, Çok Boyutlu ve Çok Kulvarlı İlişkiler, Özgürlük-Güvenlik Dengesi, Komşularla Sıfır Sorun, Ritmik Diplomasi gibi temel prensipler üzerinden yürüttü.
2002 yılında iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AK Parti / AKP) perde gerisinde duran kilit isimlerinden biriydi. Bu kilit rol kendisini AKP iktidarının ilk yıllarında özellikle Kıbrıs ve Irak dosyalarında net biçimde gösterdi. The Economist dergisi 2007’de Davutoğlu’nu “eminence grise” (perde arkasındaki güç) diye nitelendirmişti. 'Arka oda’daki danışman bütün kritik kararların perde arkasındaki isimdi.
‘Davutoğlu Etkisi’nin dış politika alanıyla sınırlı olmadığı sonraki yıllarda daha net biçimde anlaşılacaktı.
Türkiye’nin 2003 yılında "Irak’a Komşu Ülkeler Toplantıları"nı devreye sokmasıyla başlayan Ortadoğu’ya açılım politikaları geçen 12 yılda Türkiye’nin bölgedeki profilini yükseltti. Bu süreçte 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi, Davos’taki 'one minute' vak’ası, İsrail’in Mavi Marmara gemisine yönelik saldırısından sonra yaşanan gelişmeler ve İsrail’in Türkiye’den resmen özür dilemesi Türkiye'nin hem Doğu'da hem Batı'da çok dikkatle izlenen bir aktör haline getirdi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile müzâkerelere başlaması, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne üye seçilmesi, İsrail ile Suriye arasındaki dolaylı görüşmeleri başlatması, İran ile Batı arasındaki nükleer görüşmelerde Brezilya ile birlikte devreye girip İran’ı uzlaşmaya razı etmesi, Hamas üzerinde etkili en önemli aktörlerden biri haline gelmesi de Ankara’nın uluslararası alandaki profilini daha da yükseltti.
Davutoğlu'nun 1 Mart tezkeresine karşı çıkışı, Büyük Ortadoğu Projesine mesafeli yaklaşımı onu zaman zaman o sırada Başbakan olan Tayyip Erdoğan ile ayrı düşürdü ancak Erdoğan onunla çalışma kararından vazgeçmedi. Gerek danışmanlık yaptığı yıllarda gerekse dışişleri bakanlığı döneminde ağır eleştirilere ve suçlamalara mâruz kaldığı dönemlerde Erdoğan hep arkasında durdu.
Davutoğlu'nun kendi ifadesiyle ' üç-beş ay, bilemediniz bir iki yıl için” taşındığı Ankara’dan on yılı aşan bir zamanda çıkamamış olmasının arkasında yatan ve en sonunda danışman olarak başladığı görevin parti genel başkanlığına ve başbakanlığa doğru yol almasının arkasında bu güven ilişkisi yatıyor.
Davutoğlu, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile önceden tanışıyor, görüşüyordu. Ama onu Ankara’ya ‘göreve’ çağıran Gül idi.
Erdoğan-Gül-Davutoğlu üçgenindeki güven ilişkisi AKP iktidarının ilk yıllarından başlayarak uzun süre sarsılmadan devam etti. Sadece ‘başdanışman’ sıfatını taşıdığı dönemde bile bir ‘danışmanın çok ötesinde’ etki yaratabilmesinin arkasında bu ‘üçlü uyum’ vardı.
Strateji ve dış politika hakkındaki görüşleri hayata geçebilmişse bu, AK Parti’nin 2002, 2007, 2011 ve 2015 yıllarındaki seçim zaferleri sayesinde oldu. Hem partinin arkasındaki kamuoyu desteği hem o dönemdeki Cumhurbaşkanı ve Başbakanın aynı vizyonu paylaşması Stratejik Derinlik’teki görüşlerin hayata geçmesine imkan sağladı.
İddialı bir danışman
“Bu bölgede düzen kurma misyonu bizimdir” gibi iddialı ifadeler kullanmaktan çekinmedi. ‘Hayalcilikle’, ‘Türkiye’nin eksenini değiştirmeye çalışmakla’, ‘Batı karşıtlığı’yla suçlandı. Türkiye'nin izlediği politikalar bazı dönemlerde ‘İran yanlısı’ bazı dönemlerde ise 'Sünni merkezli' olmakla itham edildi.
Davutoğlu'nun, uluslararası sistemin sancılı bir değişim sürecinden geçtiği bir dönemde Türk dış politikasını oturttuğu yeni çerçeve, gerek yurt içinde gerek yurt dışında birbirinden farklı değerlendirmelere konu oldu; kimi zaman ağır eleştirilere uğradı, kimi zaman takdir edildi.
Davutoğlu’nun dış politika vizyonu, Türkiye’nin yalnızca siyasi değil ekonomik ve kültürel alanda da hem bölgesel hem de küresel çapta yeni ilişkiler kurmasını öngörüyordu. Bu bağlamda, Latin Amerika'dan Afrika'ya uzanan çok geniş bir coğrafyada yeni diplomatik temsilcilikler açılması, birçok ülkeyle yeni ticaret anlaşmaları imzalanması ve vizelerin kaldırılması, Davutoğlu damgalı dış politikanın en etkili hamlelerindendi.
Türkiye’nin uluslararası meselelerde aktif bir siyaset izlemesi ve özellikle nüfusu Müslüman olan ülkelerle çok güçlü ilişkiler kurması, ABD ve ‘Eksen değişikliği’, ‘Yeni Osmanlıcılık' diye eleştirilerine uğradı. Ancak hükümetin bu yeni dış politika çizgisi değişmedi. Türkiye, Arap Baharı’nı Ortadoğu’da halkların diktatörlüklere isyanı, kendi yöneticilerini kendi özgür iradesiyle seçme talebi, özgürlük ve refah arayışı olarak gördü ve destekledi. Arap Baharı'nda özellikle Suriye sahasındaki gelişmeler Türk dış politikasının en zorlu sınavı oldu. İran gibi ve Rusya gibi aktörlerin Beşar Esed'in arkasında yer alması, ama asıl Türkiye'nin müttefi Amerika'nın hem PYD'ye destek vermesi hem de Esed rejimine harekete geçmemiş olması Türk Dış Politikasını çok zor durumda bıraktı. Davutoğlu, bu dönemde hedefteki kişiydi.
İstanbul’a dönüş kararının ertelenmesi
2007 yılına gelindiğinde Ankara yıllarını geride bırakıp yeniden akademiye ve öğrencilerine dönmeyi planlıyordu. Ancak o tarihte Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde yaşanan gerilimler, askerlerin 27 Nisan bildirisi, Hakkari'ye bağlı Dağlıca Köyü'ndeki komando taburu'na 21 Ekim 2007'de düzenlenen saldırı bu niyetini hayata geçirmesini engelledi. 2008 yılı başında AK Parti hakkında kapatma davası açılınca Ankara'da 'kalıp mücadele etme' kararı verdi.
AK Parti’nin 2009 yılında yapılan kongresinde Merkez Karar Yönetim Kurulu’na girdi. Bülent Arınç ile birlikte delegelerinin verdiği geçerli bin 243 oyun tamamını alan iki isimden biriydi.
1 Mayıs 2009’da yapılan kabine değişikliği sırasında Ali Babacan’ın yerine dışarıdan atamayla Dışişleri Bakanlığı makamına getirildi. Haziran 2011'daki genel seçimde, AKP listesinden Konya milletvekili seçilerek ilk kez parlamentoya girdi. Bu seçimden sonra kurulan Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki 61. Cumhuriyet Hükümetinde de Dışişleri Bakanlığı koltuğunu korudu.
Davutoğlu Başbakan
AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 10 Ağustos 2014'de cumhurbaşkanı seçilmesi Davutoğlu'na hem partinin ikinci genel başkanı olmanın hem de başbakanlığın yolunu açtı.
Erdoğan parti içinde ve dışında yoğun bir istişare döneminin ardından 21 Ağustos'ta Ahmet Davutoğlu'nu kendisinden sonraki isim olarak belirledi.
27 Ağustos 2014'de 13 yıllık AK Parti ilk Olağanüstü Kongresi'nde 1382 delegenin oyuyla genel başkan seçildi. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı yeminini ettikten bir kaç saat sonra Davutoğlu'na yeni hükümeti kurma görevi verdi. Ertesi gün olan 29 Ağustos'ta da, Davutoğlu başkanlığındaki 62. hükümet kuruldu.
Ahmet Davutoğlu, Erdoğan sonrası dönemin ilk kabinesinde ve partinin üst yönetimi olan MYK'da sınırlı sayıda değişiklik yaptı.
9 aylık ilk Başbakanlık döneminde 'farklı' bir Cumhurbaşkanı olacağını söyleyen Erdoğan'ın pekçok konudaki müdahalelerine en azından kamuoyu önünde sessiz kaldı.
Şeffaflık Tasarısı'nın rafa kaldırılması, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın AK Parti milletvekili olmak için istifa edip sonra istifası geri almak zorunda kalması, Merkez Bankası yönetimi ve faiz politikası konusunda görüş ayrılığı, yolsuzlukla suçlanan bakanların Yüce Divan'da yargılanmaları konusunda Cumhurbaşkanıyla yaşanan görüş ayrılığı, Çözüm Süreci'nin unsurlarından İzleme Kurulu'nun Cumhurbaşkanının itirazıyla hayata geçirilememesi, 2005 Eylül ayında toplanan AK Parti 5.Olağan Kongresi'nde parti yönetimine girecek isimlerde Erdoğan ile yaşanan görüş ayrılıkları Beştepe-Çankaya ilişkilerinde ortaya çıkan belli başlı sıkıntılardı.
AK Parti 7 Haziran 2015 seçimlerine ilk kez başında kurucu genel başkan Tayyip Erdoğan olmadan Davutoğlu'nun genel başkanlığında girdi. Bu seçimden AK Parti bir önceki genel seçime göre dokuz puan kayıpla yüzde 41 oyla çıktı. AK Parti, 2002 yılından beri girdiği seçimlerde ilk kez tek partili hükümet çoğunluğunu kaybetmişti. Bu sonuçla bile AK Parti, en yakın rakibinin 19 puan önündeydi, ancak seçim sonucu hükümet ancak bir koalisyon ile mümkündü.
Ahmet Davutoğlu, en çok oyu alan partinin başkanı olarak Cumhurbaşkanından aldığı hükümeti kurma göreviyle MHP ve CHP ile koalisyon arayışlarına girdi. Ancak MHP en başından itibaren bir koalisyon içinde yer almama kararından geri dönmedi.
AK Parti, haftalarca süren 'istikşâfi' görüşmelerden sonra CHP'ye 'kısa süreli' bir koalisyon önerdi. CHP'liler, bunun iş yapacak bir ' koalisyon' hükümeti değil, 'üç aylık' bir seçim hükümeti olduğunu belirterek reddettiler. O dönemde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'koalisyon' kurmaktan ise yeniden seçime gidilmesini talep ettiği, koalisyon hükümetinin bu yüzden kurulamadığına dair yorumlar yapıldı.
7 Haziran seçimlerinden sonra bir hükümet kurulamayınca anayasaya göre Cumhurbaşkanı ülkeyi doğrudan seçimlere götürme yetkisini devreye soktu.Anayasanın belirdiği bakanlık kotalarına göre oluşan 'seçim hükümeti'nin başında en fazla oyu alan partinin genel başkanı olarak yine Ahmet Davutoğlu vardı.
Davutoğlu 1 Kasım 2015 seçimlerinden yaklaşık 40 gün önce yapılan AK Parti 5.Olağan Kongresi'nde geçerli oyların tamamını alarak yeniden genel başkan seçildi. Genel başkan seçildi ama bunun karşılığında parti yönetimini oluşturan Merkez Karar Yönetim Kurulu ( MKYK) onun kontrolü dışında Erdoğan'ın yönlendirmesiyle şekillendi Parti yönetimine kimlerin gireceğine dair tartışmalarda Eski Ulaştırma Bakanı ve Cumhurbaşkanının o sıradaki başdanışmanı Binali Yıldırım'ın Davutoğlu'na karşı aday olabileceği haberleri yayıldı. Hatta Binali Yıldırım'ın 900 delegeden imza topladığı, Davutoğlu'nun MKYK listesinde inisiyatifi tümüyle Erdoğan'a bırakması üzerine adaylıktan vazgeçtiği şeklinde değerlendirmeler yapıldı.
Bu süreç Davutoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında o zamana kadar yaşanan en önemli görüş ayrılığı olarak görüldü.
Kongre sonrasında yapılan 01 Kasım seçimlerinden AK Parti yüzde 49 oyla büyük bir zaferle çıktı. MHP ve HDP iki seçim arasında geçen dört ayda büyük oy kaybına uğramıştı. İki partiden de kaçan oylar AK Parti'ye gelmiş böylece Davutoğlu başkanlığındaki AK Parti yeniden 'tek başına iktidar' imkanına kavuşmuştu.
01 Kasım seçimlerinden 24 Kasım 2015'de 'üçüncü Davutoğlu hükümeti' kuruldu.
Bu dönemde de Cumhurbaşkanıyla ilişkiler kamuoyuna yansıtmamaya gayret etseler de sıkıntılı şekilde devam etti. 29 Nisan 2016'da toplanan MKYK Cumhurbaşkanı - Başbakan ilişkilerinde yeni bir kırılmaya sahne oldu. Çoğunluğu Erdoğan'a yakın MKYK üyeleri teşkilatlara atama yapma yetkisinin ilgili genel başkan yardımcısından alınıp yeniden MKYK'ya devredilmesini talep ettiler. Bu genel başkana yönelik bir darbe olarak nitelendirildi. Talebin altında Genel Başkanının dışındaki 50 MKYK üyesinden 47'sinin imzası vardı. Metinde imzası olmayan üç isimden ikisi AK Parti'nin Davutoğlu'nun hemşehrisi olan iki Konya milletvekili (Selçuk Öztürk ve Mehmet Babağoğlu) ve Cemil Çiçek idi.
Tahsil ve akademik hayat
26 Şubat 1959’da Konya’nın Taşkent ilçesinde dünyaya geldi. İlköğrenimini Konya’da yaptıktan sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. Parlak bir öğrencilik hayatı geçiren Davutoğlu, ortaöğrenimini İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı.
1984 yılında Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Ekonomi bölümlerinden 'Çift Anadal Programı' (ÇAP) ile mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü'nde yüksek lisans, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde doktora yaptı.
Doktorasını tamamladıktan sonra, 1990 yılında Malezya’da, International Islamic University’de yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. Bu üniversitenin Siyaset Bilimi Bölümü'nü kuran Davutoğlu, 1993'e kadar buranın başkanlığını yürüttü ve aynı yıl doçentlik unvanını kazandı.
1993 yılında yayımladığı Alternatif Paradigmalar (Alternative Paradigms: The Impact of Islamic and Western Weltanschauungs on Political Theory) adını taşıyan kitabıyla, İslâm ve Batı siyaset düşüncesinin karşılaştırmalı bir analizini yaptı.
1994'te kaleme aldığı Medeniyet Dönüşümü (Civilizational Transformation and the Muslim World) kitabında ise Batı medeniyetinin içine girdiği krizi analiz ettikten sonra, İslâm medeniyetinin bu krize alternatif sunma imkân ve koşullarını inceledi.
Amerikan Forbes dergisi tarafından dünyanın en etkili 100 entelektüeli arasında gösterildi.
1995-1999 yılları arasında Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Davutoğlu, 1998 yılından 2002 yılına kadar Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademisi’nde misafir öğretim üyesi olarak ders verdi. 1999–2004 yılları arasında profesör unvanı ile Beykent Üniversitesi'nde, üniversite yönetim kurulu üyeliği, senato üyeliği ve Uluslararası İlişkiler Bölümü'nün başkanlığı görevlerini üstlendi. Marmara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nde de misafir öğretim üyeliği yaptı. Mukayeseli Medeniyetler Tarihi ve Medeniyetlerarası İlişkiler, Mukayeseli Siyaset Felsefesi ve Uluslararası Politika alanında İngilizce ve Türkçe eserler verdi. Davutoğlu, dış politika yapıcısı olarak diplomasi sahasına adım atmadan önce teorisyen kimliğiyle uluslararası düzeyde tanınan bir akademisyendi.
11 Eylül 2001'de düzenlenen terör saldırısının ardından Davutoğlu, akademisyen kimliğiyle birçok medya organına uzun röportajlar verdi. Davutoğlu'nun kapsamlı analizler içeren bu röportajları, Mayıs 2002'deKüresel Bunalım: 11 Eylül Konuşmaları adıyla kitaplaştırıldı.
Davutoğlu'nun Başbakan Başmüşaviri sıfatıyla 2002-2009 yıllarında verdiği mülâkatları, Mart 2013'teTeoriden Pratiğe: Türk Dış Politikası Üzerine Konuşmalar başlığıyla yayımlandı.
Davutoğlu, Sare Davutoğlu ile evli ve dört çocuk babası. İngilizce, Almanca ve Arapça biliyor.
Kaynak: Al Jazeera
HABERE YORUM KAT