1. YAZARLAR

  2. Ali Bulaç

  3. '12 Eylül'e hayır!'
Ali Bulaç

Ali Bulaç

Yazarın Tüm Yazıları >

'12 Eylül'e hayır!'

13 Eylül 2010 Pazartesi 14:03A+A-

Dün yapılan referandumda "Evet diyenlerin oranı yüzde 58, hayır diyenlerin oranı yüzde 42" olarak belirlendi. Referandumu çeşitli açılardan yorumlamak mümkün. Ancak sonuç tamamıyla paradoksaldır.

"Hayır" diyenlerin tamamı değil, ama bir bölümü, özellikle kitleleri yanlış ve maksatlı olarak manipüle ederek "hayır deme" yönünde mobilize eden belli gruplar bundan 30 yıl önce gerçekleştirilen kanlı 12 Eylül askerî darbesinin anayasasına ve elbette zımnen askerî darbeye "evet" demiş oldular. "Evet" diyenler de askerî rejime ve anayasasına "hayır" dediler. Kısaca bu referandumun paradoksu, zahirde evet diyenlerin aslında hayır, hayır diyenlerin de gerçekte evet demiş olmalarıydı.

Yanlış biçimde referandum kampanyası AK Parti'ye güvenoylamasına dönüştürüldü, aslında konunun merkezi teması "darbe ve darbe ürünü anayasa" idi. Buna rağmen AK Parti, SP, BBP sınavlarını iyi verdiler; CHP, MHP, BDP vd. sol partiler ise başaramadı.

Referandumdan önce AK Parti'nin Türkiye genelinde oy oranı yüzde 39 idi. Referandumdan alınan yüzde 58'lik sonuç, en kötü ihtimalle AK Parti'ye 3 puan ekler, bu da yüzde 42 eder ki, hiç fena sayılmaz. Bu referandumdan AK Parti ve kampanyayı neredeyse tek başına büyük bir azim ve enerjiyle yürüten R. Tayyip Erdoğan'ın tam kazanç sağladığını söyleyebiliriz.

Görece kaybeden MHP oldu; hem iddialı yerlerde hayır oylarını beklendiği seviyeye çıkartamadı hem de oy düşüşünü henüz durduramadı. Tabii ki bundan sonra takınacağı tutum durumu değiştirebilir.

Bu referandumda CHP ve Kılıçdaroğlu'nu nasıl değerlendirmek gerekir? İki fenomeni birbirinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Bana göre referandumun başarısız siyasi partilerinden biri CHP'dir, ama yeni başkanı Kemal Kılıçdaroğlu "başarısız" değil. Partisinin oylarını yüzde 29'a çıkardı ki, bu başlı başına bir başarıdır. Önümüzdeki milletvekili seçimlerinde eğer parti içinde daha çok inisiyatif sahibi olabilirse, lider arayışlarını lüzumsuz kılacaktır.

Büyükşehirlerde AK Parti'ye önemli sinyaller veriliyor. İzmir'de alınan sonuç sürpriz değil kuşkusuz. Ama İstanbul ve Ankara'da durum hiç de parlak sayılmaz. İstanbul ve Ankara'da "hayırlar yüzde 45". Bu iki şehirde CHP'nin ayak seslerini duyabiliyoruz.

Doğu ve Güneydoğu'da BDP'nin boykot kampanyasının tutmadığını tabii ki söylemek mümkün değil. Katılım oranı yüzde 35 oranında gerçekleşti ve sandık başına gidenlerin ezici çoğunluğu "evet" oyu kullandı. Evde kalanların yüzde kaçının "evetçi" veya "hayırcı" olduğunu öğrenmekten mahrum kaldık. Bu tablonun hayli öğretici olduğunu söylemek lazım. Makas giderek açılıyor, diyalog ve ortak kurallar üzerinde mutabakat sağlama imkânları her gün biraz daha zayıflıyor.

Referandum kampanyasının görünmez aktörleri, tabir caizse "meçhul kahramanları" vardı ki, bunlar da bütün eleştirilere ve bazen yüz kızartıcı boyutlara varan saldırılara rağmen yılmayan "gönüllüler hareketi"nin insanlarıydı. Başbakan R. Tayyip Erdoğan, zannedersem "okyanus ötesindeki dostlar"a atıfta bulunarak bu fedakâr insanlara teşekkür etme lüzumunu hissetti.

13 Eylül sabahını yeni bir dönemin tarihi olarak kabul etmek lazım. Referandum dolayısıyla yanlış bir biçimde ve gereksiz yere toplumda bir ayrışma, bir kutuplaşma ortaya çıktı. Referandum demokratik bir prosedürdür, katılanlar tercihlerini ortaya koydular, sonuç yüzde 58 evet yönünde tecelli etti. Hayırcılara düşen, sonucu olgunlukla karşılamaktır. Bazı yargı mensupları "mücadelenin bundan sonra da devam edeceği" yönünde mesajlar veriyorlar ki, bu çok yanlış, tehlikeli ve hukuk dışı bir meydan okumadır.

Bu aşamadan sonra siyasi partilere, özellikle AK Parti'ye ve Başbakan'a büyük görevler düşer. Sayın Başbakan, meydanlarda söz verdiği gibi, bir yandan Türkiye'yi önümüzdeki milletvekili genel seçimlerine götürmeye çalışırken, diğer yandan bütün siyasi partilerin, her görüşten toplumsal ve sivil grupların, meslek örgütleri ve kuruluşların içinde yer aldığı yeni bir anayasa hazırlama sürecini başlatmalıdır.

Yeni bir anayasa, bir partinin değil, Türkiye toplumunun anayasası olmalıdır.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT