AHMET MURAT KAYA

AHMET MURAT KAYA

Yazarın Tüm Yazıları >

104 Amiral

05 Nisan 2021 Pazartesi 14:10A+A-

Bu yazı kaleme alınırken, savcılık 104 emekli general hakkında soruşturma başlattı, onunu sabah saatlerinde gözaltına altı. Soruşturma sebebi, ülkenin anayasal düzenini tehdit olarak yorumlanan bir bildiri yayınlamış olmaları.

Türkiye’de siyasal iklim uzun süredir askeri darbe ve vesayet tehdidi ile yaşadı. Darbe nedir ve nasıl yapılır konusunda, birçok dünya ülkesinden daha fazla bir kolektif tecrübeye sahip bu ülke. Dolayısı ile gerek kamuoyun gerekse siyasilerin açıklanan bildirinin dilinden, yönteminden ve satır arası bazı ifadelerinden, metnin aslında ne demek istediği hakkında bir kanaate varmak gibi yeteneği de var.

Hafta sonu ve gecenin bir vakti, siyasi iktidara tepeden bakan bir üslup ile kaleme alınmış bu metnin, darbe özlemi içinde olduğuna dair herkeste bir fikir oluştu. Özellikle muhtıra ve darbe tecrübeleri olan hükümet hızlı bir refleks ile ardı ardına sert tepkiler ortaya koydu. Bu bildirinin, sivil, düşünce ve ifade özgürlüğü kapsamında ele alınmasını dile getiren bazı söylemlerin de alıcısı oldu. Ama bu iddia, “darbeyi hakketmiş bir Erdoğan” söylemine de destek verebilecek, darbe beklentisi içinde olan sivil bir sosyolojinin varlığından başka bir şey ima etmiyor. Dikkate alınması gereken bir oranda, bazı toplumsal kesimler ve belki bazı siyasi partiler darbe olma ihtimaline, bir kar-zarar durumu olarak bakıyor, doktrinel bir darbe karşıtlığı konusunda patinaj çekiyorlar. İYİ Parti buna örnek verilebilir. Anlaşılan o ki, kimin “zevzek” olduğu konusunda ciddi bir kafa karışıklığı yaşayacaklar.

Türkiye’de darbe sevdalısı bir askeri bürokratta ve kısmen de halkta karşılığı bulunan bu ilkel düşüncenin kökeninde ne yatıyor? Neden bu insanlar, bu türden baskıcı ve otoriter ortamları daha güzel bulabiliyor? Bu sorunun cevaplarını felsefi derinliği olan bir sürü gerekçe ile izah etmek mümkündür ama ana fikirlerden en belirgin olanı “Erdoğan ne pahasına olursa olsun gitsin” anlayışıdır.

Hem bildirinin işaret ettiği üzere hem de Erdoğan’ın siyasi hikayesi göz önüne alındığında, AK Parti hükümetinin halen bir darbe tehdidi ile karşılaşma riskinin olduğu apaçık ortaya çıkmıştır. Başka bir deyiş ile, tüm mahkeme süreçlerine rağmen, darbe özlemi içinde yaşayan bir askeri bürokrat kesim halen vardır. Ama neden?

Ülkenin devlet algısı, alışkanlıkları ve ideolojik kimliği göz önüne alınırsa, bu darbeci akımın son olmayacağı da anlaşılıyor. Çünkü, ideolojik kimlik Kemalizm ve Türk milliyetçiliği ile örülmüş, eğitimden, siyasetin her noktasına kadar bu ideolojinin biricik hakikat olduğuna inanmış bir dil ve üslup halen hâkim. Kemalizm hem kendi tarihi sürecinde hem de takipçilerinin izlediği siyasi modeller itibariyle darbeci bir insan üretme makinası gibi çalışmakta, yasakçı ve baskıcı yöntemler dışında, halkın refaha ulaşmasını mümkün görmemektedir.

Erdoğan’ın Siyasi Rolü

Erdoğan’ın siyasi hayatı dikkate alınırsa, şu gerçek de berrak bir şekilde ortaya çıkar: Erdoğan ne zaman askeri vesayet odakları ile çatışmaya girse, ciddi bir halk desteği almayı başardı. Siyasi hayatının ciddi bir kısmında bu odaklar ile oluşan mücadele ile yelkenlerini doldurdu. Bu açıdan bakınca, yeni bir darbe girişimi ya da teşebbüsünün, halkın ciddi bir oranda Erdoğan’ın arkasında kenetleneceğini varsaymak son derece olasıdır.

Öyleyse, Erdoğan bu fırsatı kaçırmayacak ve bu tehdidin ciddiyet oranını artıracak ve tansiyonu yükseltecektir. Eğer baskıcı ve yasakçı siyasi modellere karşı, özgürlükçü ve kapsayıcı bir dil oluşturursa bu olayın siyasi sonuçlarını da kendi lehine çevirmeyi başaracaktır.

Bu noktada birkaç sorun var. Zira, bildiriyi yayımlayanlar ulusalcı ve NATO karşıtı bir ideolojik pozisyona sahipler. Bu durum, Erdoğan’ın son zamanlarda iyice bütünleştiği MHP ve Perinçek ekibi ile arasında sıkıntı çıkarabilir. Bu sıkıntı derinleşir ise, ittifaklar zarar görebilir. Erdoğan bu riski ne oranda alabilecek beraber izleyeceğiz.

Darbecilerin değişmez lideri Atatürk

Erdoğan’ın içinde bulunduğu ittifakın ana rengini milliyetçi ve devletçi öbekler belirliyor. Böyle olunca, Kemalizm ve Türk milliyetçiliğinin ülke insanına verdiği zararı dile getirebilecek bir söyleme dönülmesi çok zor görünüyor.

Bu zaten zor ve sabır isteyen bir süreçtir. Tüm siyasi mimarinin Kemalizm ruhu ile inşa edildiği bir ülkede hem devletin hem de ülke insanının bu zorba ideolojik kalıpları aşabilmesi kolay değil. Ama imkânsız da değil. Bugün gelişmiş batı dünyasında gözlemleyebileceğimiz gibi, baskıcı ve otoriter yöntemler aynı zamanda bir zenginlik de üretemiyor. Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde, açık, şeffaf, adalet mekanizmasının iyi çalıştığı, özgürlükçü ve kapsayıcı bir kurumsal örgütlenme mevcut.  Demek ki, bu kapsayıcı siyasi modeller zenginlik de üretiyor.

Reçete nedir?

Darbe söylemlerinin ve başarılmış darbelerin hepsinin ortak özelliği, Atatürk Cumhuriyeti vurgusudur. Darbeci ideolojinin beslendiği kök burasıdır. Eğer bu kök bağları ile bir mücadele gelişmez ise, darbe sevdalıları her zaman olacak ve kim bilir kaç tanesi de başarılı olabilecek. Erdoğan içinde bulunduğu ittifakları korumak adına bu mücadeleyi erteleyecek mi, yoksa esas sorunu görüp, ilkesel bir eleştiri getirebilecek mi? Maalesef, çok zor görünüyor, ama tabi Türkiye ilginç bir ülke, imkânsız değil.

Erdoğan eğer daha kapsayıcı, daha özgürlükçü, daha şeffaf ve denetlenebilir bir siyasi modele doğru dönerse kazanacak; ülke de kazanacak. Ama eğer içinde bulunduğu ittifakları koruma pahasına bu darbe bildirilerini kriminal bir havzada tartışır ve konunun kaynağına inmeye korkarsa kaybedecek.

Erdoğan bunu biliyor. Biz de…

 

 

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum