1. HABERLER

  2. ÇEVİRİ

  3. 100 yıllık barbarlığın devamı olan bir zulüm...
100 yıllık barbarlığın devamı olan bir zulüm...

100 yıllık barbarlığın devamı olan bir zulüm...

Joseph Massad, Siyonist barbarlığın geçmişine kısa bir göz atarken katliamların boyutuna dikkat çekiyor.

01 Kasım 2024 Cuma 18:15A+A-

Joseph Massad / Middle East Eye

İsrail vahşeti yeni başlamadı

İsrail'in Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Suriye, Yemen ve İran'da eş zamanlı olarak devam eden saldırıları pek çok kişi tarafından istisnai ve eşi benzeri görülmemiş olarak değerlendiriliyor.

İsrail'in sivil havaalanlarını, hastaneleri, okulları ve sığınakları hedef alan saldırılarının, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun başını çektiği aşırı sağcı bir liderliğin işi olduğu ve ülkenin daha önce hiç yapmadığı bir şey olduğu düşünülüyor.

Aynı şekilde, Batı Şeria'daki yerleşimci şiddeti ve Mescid-i Aksa'daki yerleşimci baskınları, önceki İsrail hükümetlerinin asla izin vermeyeceği ya da en azından ciddi şekilde sınırlamaya çalışacağı yeni provokasyonlar ve ihlaller olarak görülüyor.

Ancak bunların hiçbiri doğru değildir.

Son tahminlere göre yaklaşık 200.000 kişinin ölümüne neden olan Gazze'deki soykırım gerçekten de eşi benzeri görülmemiş boyutta olsa da, bu tür zulümler tüm İsrail hükümetleri için olağan bir durumdur.

İsrail İşçi Partisi liderleri, yağmacı Yahudi-üstünlükçü yerleşimci kolonisinin kuruluşundan bu yana Arap dünyası halklarının kurban gittiği benzer İsrail savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemiştir.

Bu tür korkunç emsallerin birkaç örneği vardır. 1967 savaşından sonra İsrail, üç Arap ülkesini işgal etmesine karşı yapılan protestoları şiddetle bastırdı. İsrailli işgalciler Gazze, Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Sina'daki insanlara her gün saldırılar düzenledi. Onları bombaladı, öldürdü, dövdü, tutukladı ve binlerce evi yıktı.

İsrailliler Kudüs'ün tarihi Fas Mahallesi'ni tamamen yıktılar ve El Halil bölgesindeki Şuyuh ve Ürdün Vadisi'ndeki Nusayrat ve Çiftlik de dahil olmak üzere Filistin köylerinin tamamını yerle bir etmeye devam ettiler.

Ayrıca Golan Tepeleri'ndeki Banyas, Cibata, Kafr Harib, Nakhilah ve diğer köylere de saldırdılar ve bunların hepsi sadece 1967'nin ikinci yarısında yok edildi.

İşgal altındaki Batı Şeria'da ise 1972'de Nablus yakınlarındaki Akraba köyünde kimyasal ilaçlar kullanarak 100.000 dönüm araziye el koydular ve Filistinli köylülere 6.000 dönümden fazla arazi bırakmadılar.

Filistinliler kalan topraklarını satmayı reddedince, bir İsrail Piper uçağı “bu köylülere bir ders vermek” amacıyla tarlalarına kimyasal ilaç sıkarak 200 hektar buğday ekili araziyi yok etti.

İsrail, 1969 yılında işgal ettiği Sina 'daki topraklarına el koyduğu 10.000 Mısırlıyı 1972 yılında sınır dışı etti.

İsrailliler altı kibbutzim, dokuz kırsal Yahudi yerleşimi ve Yamit Yahudi şehir-kolonisini kurmak için evlerini, ekinlerini, camilerini ve okullarını buldozerlerle yıkmaya devam etti.

Arapların katledilmesi

Bu arada İsrailliler tüm komşu Arap ülkelerini bombalamak ve katliam yapmakla meşguldü.

Kasım 1967'de Ürdün'deki El Kerame Filistin mülteci kampını, bir kız okulunu da içine alacak şekilde bombaladılar. Aralarında üç kız öğrenci ve bir öğretmenin de bulunduğu 14 kişiyi öldürdüler.

Şubat 1968'de kampı tekrar bombaladılar, bu kez erkek okulunu vurdular ve 14 kişiyi daha öldürdüler.

İsrail uçakları Ürdün Nehri boyunca 15'ten fazla Ürdün köyünü ve mülteci kampını bombalayarak 46'sı sivil 56 kişinin ölümüne neden oldu. 70.000'den fazla insan mülteci olarak Amman'a kaçtı.

Haziran 1968'de İsrail Ürdün'ün İrbid şehrine roket fırlatarak 30 kişiyi öldürdü ve Ürdün'ün Salt kasabasını bombalayarak 28 kişiyi daha öldürdü. 1969'un son beş ayında İsrail bombardımanlarda 69 'dan fazla Ürdünlüyü öldürdü.

Şubat 1969'da İsrail Suriye'yi de bombaladı ve 9 sivili öldürdü. Mecdel Sallum, Maysalun ve Hasbaya gibi köyleri hedef alan bu bombardımanlar, İsrail'in Eylül 1972'de yedi Suriye köyünü bombalayarak 200 kişiyi öldürmesiyle doruğa ulaştı.

Bu dönemde İsrail Mısır'ı da bombalamakla meşguldü.

Eylül 1967'de İsrail bombardımanları Port Tevfik ve Süveyş'te 44 Mısırlıyı, İsmailiye'de ise 36 Mısırlıyı katletti. Temmuz 1968'de İsrail topçusu Süveyş'i tekrar hedef aldı ve 43 Mısırlıyı öldürdü. Sadece İsmailiye'de 1967 ile Mart 1970 arasında İsrail 600 kişiyi öldürdü ve bu nedenle Süveyş Kanalı yerleşimlerinden kaçan yaklaşık bir milyon mülteci ortaya çıktı. İsrail daha sonra Mart 1970'te Mısır'ın Mansurah kasabasını bombalayarak 12 kişiyi öldürdü.

Ama hepsi bu kadar değildi. İsrailliler Şubat 1970'te Ebu Za'bal'daki bir hurda metal fabrikasını bombalayıp 70 işçiyi öldürerek ve Nisan 1970'te Bahr el Bakar'daki bir ilkokulu bombalayıp 46 çocuğu öldürerek en kötü katliamlardan ikisini gerçekleştirdiler.

Kafr Kela ve Bint Cubeyl de dahil olmak üzere Lübnan köylerine yönelik saldırıları 1970 yılında artmış ve düzinelerce sivilin ölümüne neden olmuştur. İsrail hava saldırıları 1972'de, özellikle de o yılın Şubat ve Eylül aylarında artarak 58 sivili öldürdü.

Yemen'in İsrail saldırganlığından nasibini almadığını düşünmememiz için, 1960'ların başlarında, özellikle 1964 ve 1966 yılları arası döneme bakmalıyız. İsrail hava kuvvetleri uçakları o günlerde Yemen üzerinde uçmakla ve Yemen'deki iç savaşta cumhuriyetçi devrimcilere karşı Amerikan, İngiliz ve Suudi destekli kraliyet güçlerine silah ve mühimmat atmakla meşguldü.

İsrail'in yakın müttefiki olan zalim Şah'ın İran'ına gelince, İsrail, İran halkını mümkün olan her şekilde bastırması için Şah'a yardım ediyordu.

Ağustos 1967'de İsrail resmi belgeleri “İsrail ordusu ve güvenlik servisleri ile İranlı ilgili makamlar arasında yakın ve dostane bir ortaklık kurulduğunu, ulusal öneme sahip program ve görevlerin ortaklaşa yürütüldüğünü, silahlı kuvvetlerin başkanları ve üst düzey yetkililerinin sürekli karşılıklı ziyaretlerde bulunduğunu” belirtiyordu.

Gerçekten de İsrailliler daha sonra baskıcı İran polisini İsrail'de eğitecek ve tüm İranlı muhaliflere zulmetmekle meşgul olan zalim Şah'ın gizli servisi Savak ile çok yakın bir ilişki kuracaktı.

İsrail'in saldırganlığı

Bugün olduğu gibi, hastaneler her zaman İsrail'in birinci askeri hedefi olmuştur.

İsrail 1967'de Doğu Kudüs'ü acımasızca işgal ettiği esnada, Augusta Victoria Hastanesi'ni napalm bombasıyla kasıtlı olarak bombalamış ve hastanenin Ürdün ordusu tarafından kullanıldığını iddia etmişti ki bu İsrail'in pek çok uydurmasından biriydi.

İsrail aynı zamanda 1982 yılında Beyrut'taki bir mülteci kampında bulunan Gazze hastanesini de bombalamıştır.

Havaalanlarına gelince, İsrail 1967'deki işgali sırasında Şam ve Amman'daki başlıca sivil havaalanlarını bombaladı.

İsrail'in Halep ve Şam havaalanlarına yönelik saldırıları son on yılda azalmamış olsa da bu yeni bir taktik sayılmaz.

Nitekim İsrail Aralık 1968'de Beyrut Uluslararası Havaalanını bombalamış ve hangarlara ve diğer havaalanı tesislerine ek olarak o zamanki değeri yaklaşık 44 milyon dolar olan 13 sivil yolcu uçağını imha etmişti.

Ayrıca 1970 yılında Kahire Uluslararası Havaalanı'nın çevresini de bombalamıştır.

İsrail, 1973 yılında Libya'ya ait bir sivil uçağı düşürerek 106 yolcunun ölümüne neden olmuştur.

Yukarıdaki vahşet sergisi, İsrail'in geçtiğimiz yıl Filistinlilere, Lübnanlılara, Suriyelilere ve Yemenlilere uyguladığı kötü niyet ve şiddetin, Filistinlilere ve daha genel olarak Araplara yönelik uzun süredir devam eden saldırganlığının bir devamı olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.

Bu zulümler aşırı sağcı bir parti tarafından değil, sözde “ilerici” İşçi Partisi ve Başbakanları Levi Eshkol, Yigal Allon ve Golda Meir tarafından gerçekleştirilmiştir.

Yukarıdaki ayrıntılar, İsrail'in kısa bir tarihsel dönemde -şimdiki soykırım savaşından çok önce- gerçekleştirdiği zulümlerden sadece bazılarıdır. Elbette İsrail'in saldırganlığı ve Siyonist sömürgecilerinin zulümleri, 19. yüzyılın sonunda Siyonist yerleşimci-sömürgeciliğin başlangıcına kadar uzanmaktadır.

Ancak son bir yılda görülen şey, İsrail'in saldırganlığının tüm yıkıcılığıyla artmaya devam ettiğidir.

Siyonistlerin 1948'de 13 bin Filistinliyi yine 1982'de 18 bin Filistinliyi ve Lübnanlıyı öldürdüğünü göz önüne alırsak, mevcut soykırım katledilen Filistinli ve Lübnanlıların sayısını 10 katına çıkarmış durumda.
Ancak bu durum yerleşimci işgalcilerin saldırganlığının, insanlık dışı tutumunun ya da stratejilerinin doğasını değiştirmedi.

Gözlemlenebilen tek fark yoğunluk farkıdır, tür farkı değil.

Bu suçları Netanyahu'nun ve hatta Likud Partisi'nin üzerine yıkmak isteyenler, bu tür hayallerden kurtulmak için bu tarihin bir kısmını gözden geçirmelidir.

Bu savaş suçları aslında kuruluşundan bu yana İsrail'i yöneten yerleşimci-sömürgeci rejimin temel stratejisidir. Yeni olan tek şey suçların niteliği değil, boyutlarıdır.


Middle East Eye'de yayınlanan bu değerlendirme Mepa News tarafından Türkçeleştirilmiştir.

HABERE YORUM KAT