1. YAZARLAR

  2. Orhan Miroğlu

  3. Ortadoğu değişiyor, ya Kürtler
Orhan Miroğlu

Orhan Miroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Ortadoğu değişiyor, ya Kürtler

29 Ağustos 2011 Pazartesi 19:40A+A-

Geçen yüzyılın başında Ortadoğu yeniden şekillenirken, sahip oldukları Kürt nüfus nedeniyle, Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ın birer Kürt sorunu bulunuyor ve söz konusu devletlerin izlediği politika, sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözmeye değil, esas olarak, komşusuna karşı ‘Kürt kartını’ kullanmak gibi bir stratejiye dayanıyordu.

Daha eski bir mücadele geleneğine ve tarihine sahip İran, Irak KDP’leri, sonrasında da Öcalan’ın kurduğu PKK, bu stratejinin kapsama alanı dışında kalmak gibi bir şansı hiçbir zaman elde edemediler.

Kürt siyasi mücadelesi, yüzyıl boyunca, bu stratejilere bağımlı bir siyasi mücadele olmaktan kurtulamadı.

Dolayısıyla Kürtler, ‘düşmanlarına’ karşı yürüttükleri mücadelede, ‘düşmanlarıyla’ işbirliği yapmayı ret etmek bir yana, düşmanları arasındaki çelişkilerden, anlaşmazlıklardan yararlanmak adına, bu türden işbirliklerinin, başarıyı arttıran ve kullanılması gereken bir şans olduğuna inandılar.

Bu bakımdan, her birinin birer Kürt sorunu bulunan ülkelerdeki Kürt mücadelesinin tarihi, yine söz konusu ülkelerdeki siyasi süreçlerden bağımsız olarak düşünülebilecek ve yorumlanabilecek bir tarih değildir.

Abdurrahman Kasemlo’nun liderliğindeki İran KDP’si Şah’a karşı Humeyni’yi destekledi.

Humeyni iktidara gelince Kürtler’in bu desteğini ve haklarını yok saydı.

Ahmedinejad’ın başında olduğu İran gizli servisi Abdurrahman Kasemlo’yu Viyana’da tuzağa düşürdü ve katletti.

Barzani’nin liderliğindeki Irak-KDP’si başından beri, İran’la iyi ilişkiler içinde oldu. Irak ve İran arasındaki anlaşmazlıklardan yararlanmaya çalıştı. Türkiye’yi Batı’ya açılan kapı olarak gördü. KDP, Irak’a karşı yürütülen silahlı mücadelede, İran’dan destek görüyordu. Ama mücadelenin en kızgın olduğu dönemde 6 Mart 1975 yılında İran ve Irak arasında imzalanan Cezayir Antlaşması, Irak Kürt mücadelesinin yenilgiyle sonuçlanmasına yol açtı. Bu anlaşmaya göre, Irak, İran’ın toprak bütünlüğünü tanıyacak, İran da Kürtler’e verdiği desteği kesecekti. Cezayir antlaşması, KDP’nin mücadele tarihinde yeni bir dönem başlattı.

Kürtler’in bölge ülkeleriyle kurdukları ittifakların, barındırdığı riski göstermiş oldu.

KDP o tarihten sonra, siyasi ve diplomatik mücadeleye daha fazla önem verdi. Batı’yla ittifak politikalarına ve işbirliğine güvendi. Körfez savaşları, KDP ve bir bütün olarak Kürt siyasi mücadelesi için, yeni olanakları gündeme getirdi. Bu olanaklardan biri Türkiye üzerinden Batı’ya açılma olarak beliriyordu. Özal KDP ve YNK’nin Ankara’da büro açmasına izin verdi. Her iki Kürt lider Washington ve Brüksel gibi önemli merkezlere İstanbul ve Ankara’dan kalkan uçaklarla gittiler. Bu süreç Kürtler’in federal bir statü elde etmesiyle sonuçlandı. KDP Cezayir Antlaşması’ndan sonra ittifak ve destek arayışlarını, Irak’a karşı daha güçlü bir silahlı mücadele yürütmek için değil, siyasi mücadelesini daha güçlü kılmak ve dünyaya da bu çerçevede tanıtmak amacıyla sürdürdü.

Türkiye’deki Kürt siyasi mücadelesinin tarihsel zaafları burada başlıyor.

PKK-BDP hattı, Kemalizm’in Türk toplumunda, Baasçılığın Arap toplumunda sona ermekte olduğunu göremiyor ve hem Türkiye’de hem Ortadoğu’da bu ideolojilerden beslenen çevrelere, rejimlere dayanarak, başarı elde edebileceğine inanıyor.

Kürt liderler, AK Parti iktidarını savaşa zorlayarak, bu iktidarı bütün dünyaya yeni bir diktatörlük olarak sunabileceklerine ve böylece dünyanın Türkiye’ye karşı PKK’nin yanında saf tutacağına inanıyorlar.

Leyla Zana, hiç sonuç vermeyecek olan PKK’nin yeni stratejisi hakkında halkını ve içinde bulunduğu hareketi uyarmak yerine, elli bin insanın ölümüne ses çıkarmamış Batı’nın, bu kez de, Kandil’in bombalanmasına ses çıkarmamasına hayret ediyor ve Batılı liderlere mektup yazarak, Ortadoğu’da diktatörlerin dönemi kapanırken, Türkiye’de yeni bir diktatörün doğmakta olduğunu anlatmaya çalışıyor.

Faydası olmayacak bir çaba bu. Orduyu demokratik standartlara çekmeye çalışan, azınlıkların hakları konusunda tazminat dâhil devrim niteliğinde kararlar alan, inkâra karşı açık tavır alan ve en önemlisi de Kürt toplumu içinde BDP’den fazla destek bulan bir partinin sivil bir faşizm kurmakta olduğuna ve Kürtlerle sivil bir savaşa hazırlandığına, Avrupalıları inandırmaya çalışmak hiçbir sonuç vermez.

Kürt aydınları ve politikacıları yeni bir yol filan aramıyorlar. PKK ve BDP’nin yeni politikalar üretmesi ve geçmiş politikalarıyla yüzleşmesi için, insanı heyecanlandıracak tek söz söylenmiyor, tek laf edilmiyor.

PKK ve Suriye ilişkilerinin önemli derslerle dolu tarihi gözardı ediliyor.

Kürt aydınları, Kürt sivil toplumu, PKK’nin Öcalan’a rağmen sahneye koymaya çalıştığı yeni stratejiyi gizleyerek, görmezden gelerek Ergenekon’un açtığı kulvarlarda dolanmayı sürdürüyorlar. Böylece, farkında olarak veya olmayarak, Kürt siyasetinin yenilgisine, güç kaybetmesine giden yola yeni taşlar döşemeye devam ediyorlar.

Ergenekoncular sivil faşizm, sivil vesayet diyorlardı, şimdi de Kürt aydınları Kürt sivil savaşından söz ediyorlar.

Kürt siyaseti için yeni bir pozisyon, sonuç vermeyecek olan AK Parti’yi zayıflatmak amaçlı bir strateji üzerinden değil, PKK’nin mücadeleye hangi yöntemlerle devam edeceğinin tartışılması üzerinden elde edilebilir.

Bu gerçek görülmezse, bizi heyecanlandıracak yeni siyasi mesajlar duymamız hiç mümkün olmayacak.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum