1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Mehmet Ali Büyükkara’dan, Mehdilik Konusuna Farklı Bir Bakış
Mehmet Ali Büyükkara’dan, Mehdilik Konusuna Farklı Bir Bakış

Mehmet Ali Büyükkara’dan, Mehdilik Konusuna Farklı Bir Bakış

Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara makalesinde Mehdilik inancını değerlendirdi.

29 Ekim 2016 Cumartesi 17:40A+A-

KURAMER’in düzenlediği sempozyumda Mehdilik ve Mesihlik inancının İslam’ın ana kaynağı Kur’an’da yer almadığı sempozyuma katılanlar tarafından vurgulanmıştı.  İstanbul Şehir Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Kelam ve İslam Mezhepleri Anabilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara "Mehdilik ve Mesihlik Yoktur" yaklaşımına itirazlarda bulunarak konuya farklı bir pencereden bakmış.  Büyükkara'nın makalesi Mehdilik ve Mesihlik inancını savunan kişilerin argümanlarının ne olduğunu gösteren bir çalışma olmuş. 

Mehdîlik ve mehdiyyet hakkındaki mütalâalarım / Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara

Mehdilik ve mehdiyyet hakkındaki mütalaalarımı şu cümlelerle özetleyebilirim:

1) Mehdilik sübûten zannî bir temele dayandığı için, muhkemâta dayanarak sistemini oluşturan Ehl-i Sünnet’in akâid kitaplarında (özellikle erken döneme ait olanlarda) genellikle bir akide prensibi olarak kendine yer bulamamıştır.

2)Bir meselenin akâid kitaplarına girmemesi, akâid umdeleri arasında yer almaması, bu meselenin inkarını gerektirmez.

3) Bu meselenin akâid kitaplarında yer bulamaması; yer bulsa bile çok kısa ifadelerle ve icmâli şekilde geçiştirilmesi, Sünnî alimlerin bu inancı inkar edişlerinden değil, konunun hassasiyetinden dolayıdır. Zira siyasal iktidarlara karşı başlatılan silahlı ve yıkıcı ayaklanmalara bazen mehdiyet iddiaları eşlik etmiştir. Yahut, bu konu kötü niyetli insanlar elinde çeşitli istismarlara zemin teşkil edebilmiştir. Sünnî kaynakların konu hakkındaki umumi sessizliğinin muhtemel nedeni bu endişeler olmalıdır.

4) Mehdilik haberleri geleceğe, dolayısıyla gaybe ait bilgilerdir. Peygamberlerin genel olarak gaybı bilmedikleri, ama bazı meselelerde Allah tarafından bilgilendirildikleri (bkz. el-Cin: 27) malumumuzdur. Özellikle ahiret hayatı, kıyamet günü ve alametlerine dair hadisler bu nev’iden olup, Sünnî hadis külliyatı içinde geniş sayılacak bir hacme sahiptirler. Mehdi haberleri bunlar arasındadır ve genellikle İsa (a.s.)’nın inişi ve deccal haberleriyle birlikte karşımıza çıkarlar.

5) İkiyüze yakın olduğu bildirilen mehdi haberleri hem sened hem de metin yönleriyle hadis usulcülerimizin tahkikatına maruz kalmış ve neticede sahihi, haseni, zayıfı ve mevzusu büyük ölçüde tespit edilmiştir. Bu konuda birçok eser kaleme alınmıştır. Buhari ve Müslim, İsa (a.s.)’nın inişi ve deccal rivayetlerini verirlerken, doğrudan “beklenen mehdi”yi zikreden hadisleri ihmal etmişlerdir. Ancak, Buharî, K. Enbiya: 49; Müslim, K. İman: 244, 247’de görüldüğü gibi dolaylı biçimde mehdiye işaret eden rivayetler de bu mecmualarda yok değildir.

6) Sünen sahibi müellifler ise mehdi haberlerini doğrudan kitaplarında rivayet etmişlerdir. Muhaddisler tarafından birçoğu sahih sayılan bu haberler, kıyamete yakın bir mehdinin geleceğini Hz. Resulullah’ın dilinden ve çok sayıdaki sahâbe ve tâbiînin aracılığı ile ihbar etmektedirler.

7) Söz konusu hadisler bazı detaylarda birbirleriyle mutabık kalmasalar da, şu hususlar üzerinde genel bir ortak zemin oluşmaktadır.

- Bu mehdi kıyamete yakın zuhur edecektir.

- Dünyadaki kötü gidişatı faaliyetleriyle ve adaletli yönetimiyle iyiye tahvil edecektir.

- Bu süreçte deccal ile mücadele edecektir.

- Dünyaya inecek olan İsa (a.s.) ile buluşacaktır.

8) Bahsedilen sahih hadisler zemininde en azından mehdi hakkındaki bu hususları zann-ı ğâlib ile imkan dahilinde görmek gerekmektedir. Zira sem’iyat konularında yegane dayanağımız, Kur’an ve sahih sünnettir.

9) Asırlar boyunca Sünni ulemanın ve kamuoyunun kahir ekseriyeti bu imkan durumunu onaylamıştır. Zira mehdinin geleceğini haber veren sahih rivayetler bulunmasına rağmen, bunu nefyeden tek bir haber elimizde yoktur.

10) İbn Haldun’un Mukaddime’sinde yaptığı mehdi haberleri hakkındaki hadis tenkitleri, hadis erbâbınca isabetli bulunmamıştır (mesela bkz. Azimabadi, Avnü’l-Mabud; Ahmed Muhammed Şakir, Müsned tahkiki). Zaten İbn Haldun da, “az sayıda da olsa” bazı haberlerin sıhhatini inkar etmemiştir. Aslında bir tarihçi ve sosyolog olan İbn Haldun’un hadis tenkidi ve cerh-tadil konularında uzman birisi olmadığı bilinmektedir.

11) “Kıyamete yakın zuhur edecek, zulmü kaldırıp adaleti ikâme edecek ve deccal kişiliğindeki biriyle savaşacak bir kurtarıcı” ütopyası, istisnasız tüm dinlerde görülen ortak bir olgudur. Yahudilik ve Hıristiyanlık’taki mesihiyet, mehdiyet motifleri, İslamiyet’teki motiflerle birçok hususta benzeşmektedir. Bu durumu, mehdilik inancının tümüyle İsrailî kaynaklı olduğu, dinde aslının bulunmadığı, yabancı tesirlerle sonradan dahil olduğu şeklinde açıklamak yanlış bir çözümleme olur. Sâmi dinleri başta olmak üzere tüm dinlerdeki bu olgu, insanlığın ortak kadim geleneğini, Kur’an’da adı geçen ve geçmeyen tebliğcilerin ortak mesajını, dinlerin ortak mirasını yansıtan bir inanca işaret etmektedir. Bu durum ise, mehdi ihbarının zaafiyetini değil kuvvetini iktiza eder.

12) Şia mezhepleri birbirlerinden farklı şekillerde mehdi inancını bir akide umdesi haline getirmişlerdir. Sünni kaynaklardaki mehdilik ile, Şia’nın mehdileri arasında genel ortak noktalar dışında bir benzerlik bulunmamaktadır. Bu itikadın Sünniliğe Şia’dan geçtiği iddiası temelsiz ve delilsiz bir iddiadır. Şia’nın mehdilik hakkında netleşmeye başladığı ikinci ve üçüncü hicri yüzyıllardan önce sahâbe ve sünni tâbiîn, elimizdeki haberleri Hz. Peygamber’den rivayet etmeye çoktan başlamıştı.

13) Mehdiyet inancının Kur’an’ın bazı genel ilkelerine ters düştüğü iddiası da temelsizdir.

a) Mehdiyet düşüncesi, hatm-i nübüvvet inancına zarar vermez. Zira mehdinin Hz. Peygamber’in getirdiği din ve şeriat üzerine olacağı hadislerde net olarak belirtilmiştir.

b) İyiye, güzele doğru değişim ve dönüşümün Kur’an’da insan eliyle olacağı belirtilmekte, insanlardan bunun için çalışmaları istenmektedir. Evet, gerçekten Kur’an’ın iradesi bu yöndedir. Tüm peygamberler insandı ve etraflarındaki insanlarla davet çalışmasını yürüttüler. Mehdi de bir insandır ve etrafındaki insanlarla faaliyetlerini yapacaktır. Mehdi’nin “bir süper varlık” olduğu yönündeki rivayetler zayıftır. Mehdi kendisinin mehdi olduğunu dahi bilmeyecektir.

c) Mehdi düşüncesinin, değişim ve dönüşümü ileri muhayyel bir zamana erteleyerek beşeriyetin itici gücünü körelttiği yönündeki iddia da tutarlı değildir. Doğrudur, Kur’an her müslümandan bir mehdi gibi hareket etmesini istemektedir. Nitekim tarih boyunca müslümanlar da böyle yapmışlardır. Kudüs fatihi Salahaddin Eyyubi, Hindistan fatihi Gazneli Mahmut, İstanbul fatihi Sultan Mehmet ve daha yüzlercesi, ve yüzlerce, binlerce irşadçı ve ıslahatçı, “mehdi gelecek” beklentisine girip geri çekilmemişlerdir. Mehdi zaten kıyamete yakın gelecektir. Öyleyse kıyamet vaktine kadar zulüm ve haksızlıklar devam mı etmelidir?

Mehdi inancını bir akide umdesi sayan İmamiyye’ye mensup Şii müslümanlar, çok yakın bir tarihte, “adalet devletini kuracak mehdi muntazar” beklentisine rağmen, Mehdi’nin vazifesini alimlere tevdi etmek suretiyle İran’da bir devrim dahi gerçekleştirmişlerdir. Kısacası mehdiliğin pasifleştirici bir inanç olduğu tezinin, müslümanların tarihi tecrübesi göz önüne alındığında tutarlı bir karşılığı bulunmamaktadır.

14) Mehdiliğin istismarı ciddi bir sorundur. Bu sorun mevcut diye, mehdiyetin inkarı bir çözüm değildir. Geçmişteki alimlerimizin yaptığı gibi kelamcılar, ilahiyatçılar bu konuda istismarların önüne geçmek için gerekli tedbirleri almak, lüzümlu açıklamaları yapmak durumundadırlar.

15) Mehdiyetin bir vasıf olduğu, mehdinin ve deccalin bir şahs-ı manevi olduğu şeklindeki açıklamalar yanlış değildir. Şüphesiz ki her çağda mehdinin misyonunu üstlenmiş şahıs ve cemaatler çıkabilir ve bunlar deccal şebekelerine karşı istikamet üzere bir mücadele yürütebilir.

Ancak, hadislerdeki mehdi ve deccal muayyen şahıslara işaret etmektedir ve bunlar kıyamete yakın geleceklerdir. Dolayısıyla bu mehdi, şahs-ı maneviden başka bir şeydir. Mesela, şahs-ı manevi tezinin en önemli savunucularından Bediüzzaman Said Nursi, bu tezi savunmakla beraber, konu hakkındaki mütalaalarında bir kıyamet alameti olan mehdiyi reddetmemekte, bu yöndeki inancını muhafaza etmektedir.

16) Nüzûl-ü İsa ve mehdiyet meselelerini savunan Zâhid el-Kevserî ve daha onlarcası gibi müstakil eser sahibi alimlerin bu konuyu önemsemelerinin sebebi, kanaatimce kıyamate yakın vuku bulacağı söylenen bu kavram ve olaylara atfettikleri büyük ehemmiyet değildir. Onları asıl kaygılandıran şey dini anlama usûlünün yani kadim metodolojinin bu yolla tahrip edilmesidir. Zira nakli temelleri olan bu inançların inkarı ciddi bir metodolojik tutarsızlığı beraberinde getirmektedir.

Şöyle ki, mehdi inancını reddedelim diyenler, eğer bu hadislerin geçtiği kitaplardaki tüm hadisleri kullanmayalım derlerse tutarlıdırlar. Mesela Ebû Dâvud’un iman, ihlas, ilim, tefsir, alışveriş, nikah vs. hadislerini kullanırım, mehdi hadislerini ise yok sayarım diyorlarsa bu tutum çelişki ve tutarsızlıktır. Zira tüm bu hadisler aynı ravilerle ve aynı yöntemle bize geldiler.

17) Mehdiyeti reddedenler bu inancın itikada zararlı, akla aykırı, Kur’an’ın ruhuna ters vs. olduğu gerekçesiyle bu reddi yapıyorlarsa, aynı gerekçeyle Kehf suresindeki Musa-Hızır kıssasını da Kur’an’dan çıkartmaları gerekir. Malumunuzdur ki bu kıssa yanlış yorumlamalar suretiyle bâtınîliğin temel argümanını oluşturmaktadır ve bu bâtınî yorumla mehdiyet inanacından çok daha fazla müslümanlara zararlı olmuş ve olmaktadır.

Demem şu ki, din bir usûl üzere anlaşılır. Bu usûlü uygulamayanlar yahut bazen uygulayıp bazen bırakanlar sürekli çelişkiler içinde kalmak ve yanlış sonuçlara varmak durumundadır.

 Mütalaalarım bu şekildedir. Doğrusunu tabii ki Allah bilir.

HABERE YORUM KAT

25 Yorum
  • Fikri. / 16 Ekim 2017 22:29

    Allah Elçisinin zamanında söz konusu olmayan bir meselenin aleyhinde delil olmadığı iddiası kadüktür. Şöyle de denebilir "Kamal aleyhinde hiç bir hadis rivayeti yoktur!"

    Yanıtla (0) (0)
  • Necati / 09 Kasım 2016 20:55

    "Mehdi bizim tembelligimizin diğer adıdır" A.İ.B

    Yanıtla (0) (0)
  • uli kgz / 07 Kasım 2016 09:00

    Eyvallah, bunu bir yorum olarak görürüm. Ama, " Gayri dinler uzaya çıkıp, dünyayı kesfetmekte iken acaba Müslümanlar hâlâ vahiy mi bekliyorlar?" gibi olmamalı. Çünkü, zaten biz Müslümanlar tembeliz ,daha better etmeyelim yaziktir. Ve ben şahsen onun gelmesine karşı değilim ama, beklemekte de değilim. Çünkü benim delil olarak baktığım ve bakacağım Kuran ve Buhari, Müslim de yok, olmadığını yazar hocamizda kaleme almış. Velhasıl; yazıda da okuduğumuz gibi, " O kendinin Mehdi olduğunu bile bilmezmis, haberi olmamış. Dolayısıyla, o belki gelmiştir ve görevini yopiyordur.

    Yanıtla (0) (0)
  • Kerim / 02 Kasım 2016 18:27

    Ahmet Murat Kaya kardeşim

    Başka bir yorumcu Mehdi konusunun Kuran da gectigini yazdıya .
    Sakın tarihte bütün kaynaklara, bütün mezhep ve cemaatlara sızması Kuran kaynaklı olmasın.
    Bir şeyin çokça taklidi olması aslının olmadığını göstermez
    Bir şeyin sahtesi aslını kıymetsiz yapmaz

    Yanıtla (2) (1)
  • ahmet murat kaya / 02 Kasım 2016 14:05

    2
    Bir konunun tarih içinde, ki mehdi konusu tam da böyledir, tutarlı bir şekilde iz bırakmış olması, hemen hemen her esere sızmış olması, bu konunun hakikatine mi işaret etmelidir? Yoksa bize bir miras olarak gelen “İslam kültürü” nün zaman içinde nasılda tahrifata maruz bırakıldığını mı?
    Bugün İslam dünyasını yaşadığı sıkıntılara bakalım. Daeş,bir bilgi havzası ve aklı yok sayarak anlaşılabilir mi? Ya da Şia? Öte yandan bakalım FETÖ. İslam ahlak ve bilincine bakışları anlaşılmadan, bu zihniyet sadece kriminal bir alanda anlaşılabilir mi?
    Burada sıkıntı var kardeşim. Burada Müslümanların acilen daha da fazla yüzleşmesi gereken, bir panayır yerini aratmayacak derecede renkli ve marjinallerin bile kendine yer kaptığı bir miras var.
    Şimdi yıllardır altını çize çize adımız mezhepsiz, sünnetsiz sapıklara çıkmış, bunun her türlü bedeli tozu çamuru yutulmuş, taki Diyanet bile sana hak verecek bir noktaya kadar dişini sıkıp doğrunda ısrar edeceksin, sonrada mehdi konusunun epistomolojik propagandası bir yazıyı dolaşıma sokacaksın? Sadece bu da değil. Daha önce de Diyanet bir hutbe vermiş, üstelik uydurma bir hadis ile finali yapmış, mesajında da Kuranı referans gösterenlere çakmışken de bu sefer diyanetin hutbesini destekler bir yazıyı yayınlamıştınız. Yusuf Kaplan’ın elden giden ehli sünneti de var tabii.
    Neden?
    Büyükkara gibi binlerce ilim adamı benzer şeyler yazıyorlar.1200 senedir okuyoruz. Allah aşkına, yazar bile tarihe referans verip dururken, bu bakışın “farklı” kılacak şey nedir? İşinde gücünde Yılmaz Çakır’ın dediği gibi bir akşam yorgunluğu ile bile her türlü çürütülebilir tezler neticede.
    Bugün İslam dünyasının yaşadığı bu tablonun siyasi, askeri yöntemlerle çözülmeyeceği açıktır. Kol yenden düşmüş, kırılmak değil kopmuştur. Bu saklanamaz gerçek bir din usulü sıkıntısıdır. Bunu maslahat adına erteleyebiliriz, Mekke’de ehli kitap ile çatışmak doğru olmayacaktır, biz de çatışmayalım. Ama adamlar saldırıyor. Batıni cemaatler Fetö nedeniyle sobelendikçe ehl- sünnet kamuflajına giriyorlar.
    Devletin (yada Erdoğan’ın) konuşmalarına kadar giren, Diyanetin çözüm aradığı ve doğru yaptığı bir zeminde, tersine koşmak olarak algılanmaya muhalefet ahlakı mı diyeceğiz? Bunun doğru olmadığı kanaatindeyim.
    Allah daha doğrusu bilir.

    Yanıtla (1) (1)
  • Abdülbaki / 02 Kasım 2016 12:37

    17 maddelik, öz bir metnin Mehdilik meselesine yaklaşımda yetersiz kaldığı, zaten yazarın da üst bir iddiaya sahip olmadığı görülüyor. Detaylıca okuma ve araştırma elbette gerekir. Ancak bu kısa metnin de kendi zaviyesinden meseleyi iyi ele aldığını söylemek gerek. Islah düşüncesine nispeten farklı olduğu aşikar olan bu yazıdaki yaklaşımın bazı zayıf noktaları mevcut. Önceki yorumlarda da zikredildiği üzere 16'ıncı madde bir acayip duruyor. Büyükkara, İbn Haldun için 'hadis tenkidinde uzman değil' derken tam da bu hale kendisi bu madde ile bürünüyor. 17'inci madde de garip bir mantık yürütme ile yazıldığı için ilmi içeriğinden ziyade teknik boyutu ile sınıfta kalıyor. Son olarak, böyle bir metnin Haksöz'de yer alması herhangi bir acayiplik içermediğini söylemek gerek. Doğruyu ifade kadar bunu özgüvenle haykırma gibi güzel ve güçlü bir özelliğe sahip Haksöz'ün böylesi yazılar ile fikri dünyası canlılık kazanacaktır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Halil Füzün / 02 Kasım 2016 12:28

    böyle olmaz. yazı sahibini çağırıp asın...

    Yanıtla (0) (0)
  • Katip ZORLU / 01 Kasım 2016 13:44

    Bir Din bu kadar zor ve karmaşık olabilir mi diye sormadan edemiyor insan.
    Sanki; iki kablo ile çalışabilen bir telefon santraline, yüzlerce renkli kablocuklar çekip, uçlarını boş bırakarak, o santrali, ömür boyu geçim kapısı yapan uyanık operatörlerin yaptıklarını yapıyor bu din satıcıları.
    Şayet bir hesaba çekileceksek, diğer hayatımızda, bir yığın yanlış üretip sonra düzeltsin diye, bir yığın formüllerle, denklem ve hesaplarla ortaya koymaya çalıştığımız argümanlarla, birini daha bekleyip karışan sistemin düzeltilmesi de neyin nesi?
    İnsanları dinden uzaklaşsın diye elinden geleni yapan bu hikayeci dede korkut'lar Nasıl bir din icat ettiklerine bir dönüp baksalar iyi olur.

    Yanıtla (0) (0)
  • ahmet murat kaya / 01 Kasım 2016 10:49

    DİN USULUNUN AKTUEL DEĞERİ
    Ne kadar kaçmaya çalışsak da fayda vermiyor. Böylesi tozlu dumanlı bir havada, usulu ve dinin ana ilkelerini dile getirmek, akademik bir adrenalin tutkusu, gereksiz bir polemik düşkünlüğü damgası yemenin tehdidi ile içimize atıp durduğumuz bir şeylere dönüşüveriyor.
    Aman cemaatlere zarar gelmesin, aman filanca alınmasın, falanca kızmasın diye eleştiri hakkımızı ertelerken de temel dürtümüz siyasi pozisyon. Suriyede ya da Iraktaki duruşları, Türkiye siyasal iklimi içindeki duruşları, bazen fedakarlıkları nedeni ile yarin zülfüne dokunmasın gereği erteliyoruz.
    Eyvallah. Ertemeleye razıyım. Ama ifsadın ve kokuşmuşluğun baş dinamiği olarak gördüğüm, din-i İslamı anlama konusundaki sapkın düşüncelerin akademik ve usuli bir tartışma havasında, “ortaya karışık, beğenmezsen yemezsin canım” edasıyla, emeğini verdiğimiz yayın organlarında dolaşıma sokulmasına razı olmam.
    Son olarak Mehmet Ali Büyükkara’nın makalesi bu bağlamda önemlidir.
    Öncelikle şunu söyleyeyim. Bu satırların yazarı, adının önünde Prof. vs herhangi bir titr bulunmayan, aynı zamanda hocaefendi, üstad falan da olmayan, görece genç, sıradan bir esnaftır. Yani ticaret ile meşguldür. Okuduğu kitaptan, yazdığı yazıdan rızkını bulmaz. Peki ne diye durup dururken, “uzman”lık alanı olmayan bir konuda kendine dertler edinmiş olabilir? Evet içimizdeki, takvanın, ihlasın, ihsanın akademik parametrelerce ölçülemeyen bu türden tuhaf sonuçları da olabiliyor. Çok önemli bulduğum bu amatör ilginin kitleselleşmesi oranında Müslümanların gerek siyasi gerekse ilmi açıdan bir mevzi elde edebileceğini düşünürüm. Dolayısı ile akademik bir metne, akademik bir cevap vermeyi gerekli görmem. Tam aksine bunun bir tür akademik miyopluk ürettiği kanaatindeyim.
    Yavaş yavaş yazıya doğru gelelim.
    “İslam Nedir?” sorusuna verdiğimiz cevap nedir? “Bugün dininizi kemale erdirdim” ayetine kadar verilen ahlaki, uhrevi, sosyal vs. mesaj mıdır, yoksa 1.400 yılık tüm tarihi, felsefi, siyasi tecrübeler buna dahil midir? Fırtınaların koptuğu alan burasıdır. Tüm fikri cereyanlar, en marjinalleri bile bu zeminde konuşulur.
    Evet İslam’ın tarihi tecrübesi bizimdir. Hatasıyla, sevabıyla bizimdir. Ama dinimiz değildir.
    Din bir akıl bir duruş bir ahlak bir refleksdir. Din bir bilgi yarışması değil, Kuran da ansiklopedi değidir.
    Bir konunun tarih içinde, ki mehdi konusu tam da böyledir, tutarlı bir şekilde iz bırakmış olması, hemen hemen her esere s

    Yanıtla (0) (1)
  • Ahmet / 01 Kasım 2016 06:34

    Kuranda Mehdi yok diyenlere

    Mehdiyet konusu en başta Sünnetullah ile de ilintili.
    Rabbimiz Sünnetullahında bir degişme olmaz buyuruyor.

    Rabbimiz Kıyamet gelmeden önce arzda peyderpey yıkılmamış , Rabbimizin azabına uğramamış hiç bir şehir kalmayacagını söylüyor . ve bu şehirlerin de mutlaka Helak yada azaptan önce Rabbimizin gönderdiği uyarıcılar tarafından uyarılacagını söylüyor. Rabbimiz kıyamete kadar helak ve azabın devam edecegini söylüyor ve Uyarıcı gelmeden ( aşagıdaki ayetlere atıf ) azap ve helak gerçekleşmeyecegini bildiriyor.
    Söyle düşün Rabbimiz Japonyadaki şehri tsunami ile Helak etti mi etmedi mi ?
    6 yıl önce Haitiyi depremle Helak etmişti, simdi de Kasırga ve salgın hastalık ile azab ediyor.

    Hiçbir şehir yoktur ki biz o şehri, kıyâmetten gelmeden önce helâk etmeyelim, yahut şiddetli bir azâba uğratmayalım. İsra 58
    وَإِن مَّن قَرْيَةٍ إِلاَّ نَحْنُ مُهْلِكُوهَا قَبْلَ يَوْمِ الْقِيَامَةِ أَوْ مُعَذِّبُوهَا عَذَابًا شَدِيدًا كَانَ ذَلِك فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا

    Biz uyarıcılar göndermeden hiç bir şehri helak etmeyiz Şuara -208
    وَمَا أَهْلَكْنَا مِن قَرْيَةٍ إِلَّا لَهَا مُنذِرُونَ


    Yine Rabbimiz Adem as dan itibaren tüm insanlıga bir degişmez bir yasa koyuyor:

    قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعاًۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
    Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayetçi ( yol gösterici : hadi : ) gelir de her kim hidayet ettiğime - yol göstericiye - (kedisine hidayet edilmiş olana ) tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler. 2/38


    قَالَ اهْبِطَا مِنْهَا جَم۪يعاً بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنِ اتَّـبَعَ هُدَايَ فَلَا يَضِلُّ وَلَا يَشْقٰى
    Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayetçi ( yol gösterici : hadi : mehdi ) geldiğinde, kim benim hidayet ettiğime -yol göstericiye - (kedisine hidayet edilmiş olana )uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz. 20/123

    Yasa kiyamete kadar yol gösterici olacagını söylüyor.

    Ayetleri yok saymadan
    İşin içinden çıkabilirseniz buyrun

    Konu ile ilintili başka ayetler de var

    Muhakkak en doğrusunu Rabbim bilir .

    Yanıtla (0) (0)
  • Erdem / 31 Ekim 2016 15:01

    Haksozhaber editörleri bu tarz yazılara yer verip okuyup tartışmamıza vesile olduğunuz için teşekkür ederim. Bu yazılara yer verilmesi karşısında panik yapan yorumcuları da kınıyorum. Demek ki çok zayıf yorumları var hemen panik yapıyorlar. Ne var bunda yayınlanmasında. Cevabınız varsa verirsiniz. M.Ali Büyükkaraya da katılmıyorum ayrıca. Ama tartışılabilir bir yazı.

    Yanıtla (1) (0)
  • Salih / 31 Ekim 2016 14:49

    Allah zannın hakikatten zerre kadar yapıyının olmadığını vahiyle kullarına bildirilmişken, varlığı kuruntuya dayanan Mehdilik inancının imanın konusu gibi sunulması anlaşılır gibi değil. Hocanın bunun yanında Gaybi konu da da kafası bir hayli karışık. Allah insana lazım olduğu kadar ki gaybi bilgiyi vahiyle bildirmişken. Allah dilerse bildiremez mi? Allah dilerse olmaz mı? Allah dilerse şunu yapamaz mı bunu yapamaz mı gibi kafasında esen her şeyi haddi aşarak Allah’a yaptırmaya kalkanların kelime oyunundan başka bir şey değildir. Bunu basit bir örnekle biraz daha açalım. Allah dilerse mümini cehenneme kafiride cennete koyamaz mı? İsterse koyar. Ama Allah sözünden dönmeyeceğini, müminlere cennet, kafirlere de cehennem sözü vermişken bu tür söylemlerin hiç kıymeti harbiyesi yoktur. Bizim inandığımız Allah vaadinden dönmeyeceğini bize bildirmektedir. Hal böyle iken gaybi bilgi konusu da Kur’an ın bütünlüğü içerisinde ele alındığında Resulüne vahiyle bilmemiz gerektiği kadar gaybi bilgiyi bildirmiştir. Kur’an’ın dışında gaybi haber arayışları karanlığı taşlamanın ötesinde bir anlam ifade etmezler. Gaybi bilgiye ulaşma konusunda Kur’an dan ümidini kesmiş olanlar bunu Hz Peygamberin ağzına koyarak ürettikleri yalanlarını hadis diye yutturmaya kalkarak yapmaya çalışmışlardır. Kabul etmeyenleri aynı ahlaksızla sünnet inkarcılığı ile suçlamışlardır. Allah peygamberi ve ümmetini açıkça Kur’an dan sorguya çekeceğini bildirmesine rağmen bir kısım insanların bilgi kaynağı olarak vahyi yetersiz görmeleri kendilerine günah olarak yeterde artar bile.

    Yanıtla (0) (0)
  • Sami Kilimci / 31 Ekim 2016 09:55

    Esasta; İslam dininin temel ilkelerine tamamen zıt ve aykırı argümanlar taşıyan mehdilik inancını kabul etmenin arızalarını yaşıyorken, inkar etmenin İslam dinini temelsiz bırakacak, Allah İnancını ve Gönderdiği Kitabını inkar edecek boyutlara çıkartacak kadar ileri taşınan temelsiz ve afaki, mehdi ve mesih ve menkıbe anlatıcılığı ve savunuculuğunun tehlikelerini görmezden gelerek, bu işlerle uğraşanların egolarına kurban edilmemeli.
    Ruhban sınıfı yaratmak adıma, kendisiyle kutsalları irtibatlandıran günümüz şarlatanlarını, bedavadan milletin sırtından geçinerek yaşayan, soytarıların günümüzde tek yaptığı, kişileri ateizme ve benzeri seküler akımlara doğru akmasına sebep olmaktalar.
    Ya benim olacaksın yada kara toprağı ekolünün, kendisine kurban yaptıklarının son versiyonlarının ortadoğuda yapıp ettiklerini naklen izlemekteyiz.
    Bu şekilde ;Hassan Sabbah'lar azalmadan çoğalacak ve denildiği gibi, MEHDİLİK BİZİM TEMBELLİĞİMİZİN ADI OLARAK SONSUZA KADAR YAŞAYACAK.
    Bu arada MEHMET ALİ BÜYÜK KARA, Laf söyledi balkabağı tadında damaklarda kekremsi bir tat bırakmış olacak.

    Yanıtla (0) (0)
  • mete ce / 31 Ekim 2016 09:35

    Yazar maalesef İbn Haldun özelinde ima ettiği ve şu cümlesiyle ifade ettiği zaafın canlı bir örneği olmuştur:

    "Aslında bir tarihçi ve sosyolog olan İbn Haldun’un hadis tenkidi ve cerh-tadil konularında uzman birisi olmadığı bilinmektedir."

    "Mehdi kendisinin mehdi olduğunu dahi bilmeyecektir." garabetini kendisinin de son cümlesinde bahsettiği "hangi usûl üzere" anlayıp izah edebilecek doğrusu merak ediyorum.

    Son olarak kıyamete yakın bir kurtarıcı gelecek inancını "istisnasız tüm dinlerde görülen ortak bir olgu" şeklinde kaydetmesi zihinlere nedense şirki getiriyor?

    Beyefendi, bu mantıkla şirk de istisnasız bütün dinlerde görülen ortak bir olgudur. Buna dair de bir izahınız var mı? Hatta şirk, mehdi/mesih inancını bir adım daha öteye taşıyıp "nihai kurtuluş" anlamı yüklenen kişilere nispetle kabullenilen bir şeydir. Allah aşkına, bu nasıl bir yaklaşımdır!?

    Yanıtla (0) (0)
  • Yılmaz Çakır / 30 Ekim 2016 22:45

    Sayın tebliğci diyor ki;

    1)"Mehdi kendisinin mehdi olduğunu dahi bilmeyecektir." İyi de beyefendi, "Hidayete erdiren/götüren" anlamındaki birisi, durumunu bilmeyecek ise başkaları onu nasıl bilecek bulacak? Kendi halini bilmeyen Peygamber olamıyor, ama neredeyse Peygamberin konumuna yakın bir statüye işaret eden ve Hz İsa ile de ilişki ve irtibatlı kılınan kişi kendini tanımayacak, halini anlamayacak öyle mi? Bu fecaat bir durum olmasaydı komik denecek bir şey olurdu!!?

    2)Yine deniyor ki; "Mehdi zaten kıyamete yakın gelecektir. Öyleyse kıyamet vaktine kadar zulüm ve haksızlıklar devam mı etmelidir?" Burada da bir-kaç tuhaflık birden sözkonusu. İlki kıyametin zamanının her an, Kur'an'ın indiği andan itibaren başlayan bir süreç içinde olması imkanı ve ihtimali atlanmış ve sanki kıyametin "çok sonra" olması planlanmış gibi konuşulmuş. Hatta zımnen o vakte hala ulaşılmadığı hissettirilmiş. Ayrıca; hem Mehdi insanları beklemeye ve pasifize etmeye sevk etmemeli/sevk etmez deniyor, hem de yukarıdaki cümle, "Öyleyse kıyamet vaktine kadar zulüm ve haksızlıklar devam mı etmelidir?" deniyor! Zulüm ve haksızlıkları Mehdisiz gideremeyen biz insanlar, niye Mehdi gelmeden çabalayalım ki? Havanda su dövme ya da boşa kürek çekme şampiyonası mı düzenlendi? Devamında, sizin dediğinize göre "daha kendini tanımayan" Mehdiyi ben niye tanıyayım, nasıl tanıyayım? "Şeyh uçmaz mürit uçurur" sözü mucibince Mehdi'yi de ben mi kanatlandıracağım? Benim uçurduğum adam sizin tanımınıza göre süpermen olmayacak ama sizin ifadelerinize göre dünyayı zulüm ve haksızlıklardan kurtaracak öyle mi?!?

    3)Böyle mühim bir konuyu yani dünyanın sizin ifadenizle zulüm ve haksızlıklardan kurtulması işini Peygamberler bile ifa edemezken haşa Ne olduğunu bilmeyen Mehdi bey efendi mi çözecek?! Ve bu büyük hakikate Kur'an hiç değinmeyip haşa bize bimece-bulmaca mı sunmuş olacak? Din oyun da oyuncak da değildir. Kişiden akıl, basiret ve saygı ister. Ağır konular akademik fikir jimnastiği konusu olamaz. Olursa benim gibi sıradan biri akşam yorgunluğu ile bile onlarca itiraz sıralayabilir!

    4)Hadis kitaplarındaki bazı hadisleri alır, bazılarını almayız denemeyeceğini buyuran üstadımız sıkça karşılaşılan "toptancı" yaklaşımın "hepsini alalım" tarafını oluşturmuş. Bazıları da bazı hadislerin uydurma oluşunu bahane gösterip "hepsini atalım" buyuruyorlar. Bu iki müfrit tutumun metodolojik benzerliği dikkat çekici olmuş. Bey efendi korunmuş Kitab sayısı kaçtır? Bilelim ve harfine kadar baş tacı edelim.

    5)Gayb konusu da uzun bir konu ama iddianız burada da mesnetsiz. Gayb ve kıyamet konuları çok açık/aşikar bir şekilde Allah'a ait kılınmıştır. Allah'ın gaybından bir kısım bilgileri Peygamberlerine bildirme durumu olmuşsa dahi bunlar "özel" sadece peygamberle sınırlı hususlardır ve bizim için durum yine gaybdır, bilinmezdir. Cin Suresi 27. ayeti bağlamından ve Kur'an bütünlüğünden kopartılarak tamamen klasik bir kandırmaca ve yutturmacaya araç kılınmak istenmiştir adeta . Kur'an'ın nüzülü hakkında şaibe olmadığına ve kaynağının tamaman ilahi olduğuna dönük hatırlatmaları Allah Müşriklere cevap olsun diye beyan ettiği bir sureyi istismar hoş olmaz. Peygambere özel gayb bilgisi verildi diyelim bize bundan ne? Adı üzerinde özel beni hiç ilgilendirmez, kimseyi de ilgilendirmez. Gaybı taşlamak Kur'an'da açıkça eleştirilmiştir. Peygamber efendimiz de dini açıkça anlatmış, kimseye özel sır, giz bırakmamıştır.

    6)Gerçekten daha söyleyecek bir-çok şey var. Ama burada noktalıyorum. Son olarak söylemesem ya da tekrar etmesem içime dert olacak bir hatırlatma ile sözümü bitiriyorum; Din/İslam konularında, kılı-kırk yarma, bin ölçüp, bir biçme hassasiyetinde olunmalıdır. Hele de ihtilaflı konular, hele de insanların itikadlarına tesir edecek konularsa bunlar daha bir dikkat farzdır, şarttır. Selam ve dua ile...

    Yanıtla (0) (0)
  • Erdoğan Tuna / 30 Ekim 2016 12:12

    Gelenekçi düşüncenin savunusunun yapıldığı bir yazının nesi farklı bir bakış?

    Yanıtla (0) (0)
  • Ercüment / 30 Ekim 2016 10:44

    Böyle yazıları yayınlamayın kurana aykırı yazıyor

    Yanıtla (0) (0)
  • Mehmet Ali Büyükkara / 30 Ekim 2016 09:21

    Yazdıklarım, adı üstünde çeşitli mütalaalardan ibarettir. Başlı başına bir araştırma değildir. Adı geçen sempozyumdaki iddialara özetle verilmiş cevaplardır. Kuşkusuz her bir maddeyi ayrı ayrı açıp açıklayacak argümanlarım mevcut. Fakat bu kısa yazı o gayeyle kaleme alınmadı.

    Yanıtla (2) (0)
  • bekir ziya / 29 Ekim 2016 23:10

    Fitne kalkip din yalniz Allah'in oluncaya kadar onlarla savasin! Bu ayeti kerime kiyamete kadar baki ise, fitneyi ortadan kaldirmak icin bir liderinn etrafinda kenetlenip hedefe ulasilir ancak. Bu lider de pekala Mehdi olabilir. Bunun icin muslumanlarin cok calisip, İslam birligini tesis etmeleri sarttir. Yani bilinenin aksine Mehdi'nin gelmesi icin, yan gelip yatmak degil; tersine cabalamak gerekiyor.

    Yanıtla (0) (0)
  • Fatih / 29 Ekim 2016 22:28

    Geleneksel mesihiyat savunusunun sistematize edilip sunulduğu bu yazının mesihiyata dair farklılık arzeden yaklaşım sayılacak kısmı nerede?

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet / 29 Ekim 2016 20:40

    Eh! Sen otur bekle bir şey diyen yok. Bizim mehdimiz Kur'an-ı Kerim'dir.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Soylu / 29 Ekim 2016 19:02

    Bu yazıda Mehmet Ali Bey'in farklı söylediği şey nedir doğrusu anlayabilmiş değilim

    Yanıtla (0) (0)
  • Hamza TÜRKMEN / 29 Ekim 2016 18:52

    Mehmet Ali Büyükkara'nın "Mehdilik ve Mesihlik Yoktur" yaklaşımına itirazda bulunması, haberin sunumundaki gibi "konuya farklı bir pencereden bakmış" ifadesini hak etmiyor.

    Zira Büyükakara'nın gayba taş atan Nur-u Muhammedi anlayışının Kutub ve Gavs boyutunu mecaz ve kinayelerle incelten Ehl-i Sünnet itikadi mezhepçiliğinin kelamcıları zaten burada zikredilenleri söyleyip, gaybın da Kur'an dışında bilinebileceğini kendi zanni rivayetlerine dayanarak iddia edip durduyorlar. Büyükara birşey söylememiş sadece onları tekrar ve taklid etmiş.

    Gülenistleri cürümlere sevk eden kutub, gavs, mehdi, mesih anlayışları İsa Aleyhisselam'ın çocuk edinilmesi iddiasını tevil edenler gibi tevil edenler olabilir. Ala "Allah bunlardan uzaktır" (2/116) Ama bu tevillerin ve yayınlanmasının gereği nedir?

    Yanıtla (0) (0)
  • Fikri. / 29 Ekim 2016 18:31

    Hiçbir açıklama, izah, tenkid-tahlil yok sadece maddeler halinde yargılar, hükümler.
    Kur'an'ın zahiri mühkemhükümlerine tamamen aykırı ama aykırı değil şeklinde hüküm, sorsanız yüzlerce sayfa yorum yazabilir.
    Tam anlamı ile Yorum/hermenotik ve rivayet Din'i.
    Mütalaa(!): Okuyup, ders çalışmaya ayrılan zaman, düşünce (İronik anlamda ezber okuma, burhana dayaklı değil buhrana dayalı düşünme)

    Yanıtla (0) (0)
  • Ahmet Murat Kaya / 30 Ekim 2016 03:19

    Klasik yaklaşım. Batıni/irfani bakış ile hadisçi/rivayetçi bilgi sistemlerini uzlaştırma temelli, ilmi olmaktan uzak olduğu kadar ahlaki de olmayan bir tutum.
    Yani ya mehdiyi kabul edeceğim, ya da tüm hadisleri inkâr edeceğim oylemi? Nerede akıl? Hani ayıklamak? Eleştirel yaklaşım nerde?
    Buna göre ya Şii olacaksın ya da daeş!
    Neden boyle bir yazıya haksozde yer verilir o da başka!

    Yanıtla (0) (0)