“Dünya ‘Oh’ Dedi”
Hürriyet Gazetesi’nin dünkü manşeti böyleydi. Kerry ve Lavrov’un etrafa gülücükler dağıtıp birbirlerine sarılarak imza ettikleri anlaşmayı Hürriyet, okuruna büyük bir müjde havasında takdim ediyordu: “Cenevre’de üç gün süren müzakerelerin ardından ABD ve Rusya’nın Suriye’de üç yıldır süren iç savaş için anlaşması herkesi rahatlattı.” Haberde kullanılan resim ve yazım diline bakılırsa Suriye için savaş ve ölüm değil de artık müzakere yoluyla elde edilecek barış döneminin ufukta belirişi herkesi rahatlatmış ve kocaman bir ‘oh’ çekilmiş.
Üstelik ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin büyük bir zaferin nasıl elde edildiğini deklare edercesine sarf ettiği “siyasi çözüme hepimiz kendimizi adadık” sözünü Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov daha üst bir perdeye taşıyor ve elde edilen pozisyonu “mükemmel anlaşma” sloganıyla taçlandırıyordu.
Böylelikle ABD ve Rusya da Suriye için “Üçüncü Yol Mümkün” görüşünü benimsiyor ve savaş kışkırtıcısı AKP Hükümetine değil de savaş karşıtı aydınların çizgisine geliyordu. Tabloya bakılırsa Esed/Baas rejimi ve hamileri İran ve Rusya kadar Hürriyet, Sözcü, Taraf, BirGün, Evrensel, Aydınlık, Yurt, Sol, Odatv çizgisinin de derin bir oh çektikleri görülüyordu. Peki, 50 yıldır Baas cuntasının tahakkümü altında kan kusturulan Suriye halkı da bunlar gibi oh çekebilir mi sizce?
Scud Kullan, Tomahawk Atmayalım
Esed/Baas rejimin bütün yıkım ve katliamlarını mazur göstermek üzere 30 aydır devrede tutulan korku masalının ana fikri şu değil miydi?: “ABD’nin öncülüğünde Suriye’ye askeri müdahale yapılacak. Yeni bir işgal ve savaş kapımızda. ABD, Suudi Arabistan ve Katar’ın kışkırtmasıyla Türkiye, İran’a karşı savaştırılacak. Kanlı mezhep savaşlarının, etnik çatışmaların arifesindeyiz. 3. Dünya savaşına sürükleniyoruz. Kimyasal silah kullanımı Esed rejimine yönelik uluslar arası bir saldırıya meşruiyet kazandırma amaçlı bir komplodur.”
Yakın tarih göz önünde bulundurulunca Suriye kelimenin tam anlamıyla harabeye dönmeden, Suriye halkı bir daha ayağa kalkamayacak duruma gelmeden Esed rejimine ABD-NATO tarafından müdahale edileceğini beklemek oldukça zor bir seçenek olarak duruyordu zaten. Ne var ki ısrarla bu zayıf ihtimale muhalefet ederek aslında Suriye’de daha fazla kan dökmesinin önü açık tutulmuş oldu. Böylece Esed rejimine de Rusya ve İran’a da kimyasal silah dışındaki tüm katliamlar için vize verildi. Kimyasal olmayan ölüm ve yıkımların Batı açısından çok fazla kaygı verici bir durum olmadığı teyit edilmiş oldu.
Diğer taraftan Cenevre mutabakatı katliamlar karşısında en az 30 aydır süren tutukluğun AB ve ABD açısından, İslamcı iktidar seçeneği karşısında en az Rusya ve İran kadar Esed seçeneğini tercih etmekten imtina etmeyeceğinin bir kez daha ispatlamıştır. Bu nokta ise Türkiye’nin mevcut Suriye politikasının yanlışlığını değil olsa olsa özgüven zaafını işaretlemektedir. Çünkü ne ambargo, ne uçuşa yasak bölge ne de İslamcı muhaliflere silah yardımı gibi konularda kimsenin kılını kıpırdatmaya niyeti vardı.
Takvimlerden Takvim Beğen
Diplomasi, psikolojik savaşın estetik bir boyutta sürdürülmesinden başka bir işlev taşımıyor ve tamamen Esed rejiminin yıkım ve katliamlarına zaman kazandırmak üzere kurgulanıyordu. Sürekli olarak açıklanan yeni takvimlerle karşılaşıyor fakat bir türlü halkını katleden Baas rejimin nasıl durdurulacağına dair hiçbir somut teklif ve adım göremiyorduk.
Cenevre’de Kerry-Lavrov mutabakatıyla devreye sokulan şimdiki takvimse 2014’ün yarısına kadar kimyasal silahların Suriye’den çıkarılması üzerine inşa ediliyordu. İlan edilen bu yeni takvimi Esed-İran ve Rusya bloğunun gücü ve başarısı olarak nitelemek yerine AB-ABD siyasetinin İslamcı alternatif dışındaki her şeye razı olmasından kaynaklanan gönüllü bir zaaf olarak okumak daha doğru olur.
100 bini aşkın insanın katledilmesi karşısında 30 aydır renksiz kokusuz beyanatlar sıralayan Obama yönetimi topu BM’ye, Senato’ya, Temsilciler Meclisi’ne atarak neyi amaçlıyor? Özelde Obama yönetimi genelde Batı, meşruiyet arıyoruz görüntüsüyle aslında rejimin Rusya ve İran desteğiyle Suriye’de İslamcı muhalefeti daha fazla kırmasına zemin hazırlıyorlar.
Kimsenin bu noktada şüphesi olmasın ki neyi-kimi temsil ettiği meçhul birkaç kafa kesme mizanseni AB-ABD açısından asıl endişe kaynağı, öncelikli tehdit algısıdır. Mısır’da askeri darbe yoluyla, Suriye’de Baas cuntası marifetiyle boğulmak istenen, iflasa ve itibarsızlığa sürüklenmek istenen işte bu “Siyasal İslam” adındaki tehdit algısıdır. Hürriyet’e de paralelindekiler de derin bir “oh” çektiren işte bu tehdidin tasfiyesi için varılan mutabakattır. Çünkü Suriye halkı için bu takvim mutabakatı “ölümlerden ölüm beğenin” şantajının “takvimlerden takvim beğenin” şeklinde tercüme edilmesinden başkaca bir şey değildir.
YAZIYA YORUM KAT