Çözüm mü?
Geçen hafta yazdığım yazıya soğukkanlılığını kaybetmeden, kardeşçe eleştiri getiren herkese teşekkür ediyorum. Bazen benim de öfkelenip aklıma geleni yazmak istediğim oluyor. Ama bize yakışan bu değil. Bazı hayati durumlarda farklı görüşlere tahammül etmek zor olabilir. Suriye meselesi de böyle. Karşımızdakinin yaklaşımı bize akıl almaz, vicdansızca yahut sorumsuzca serdedilmiş gelebilir. Bence de birçoğumuz bir akıl tutulması yaşıyor, çok uzak olmayan bir gelecekte bu daha açık görülecek. Hata yapanlarımız hatadan dönme faziletini gösterecekler. Temennimiz fazla bir zarara yol açmadan olsun bu.
Bazı arkadaşlar bana şu eleştiriyi yöneltmişler: “Bir çözüm önermiyorsun!”, “Peki, senin önerin ne?” gibi.
Safların net olduğu bir savaşımda benim önerim de nettir: Eline silahı alıp mazlumun yanında zalimle savaşmak. Bu sözümde ne kadar ciddi ve samimi olduğumu bilenler bilir. Gücünün yettiğini esirgeyenlerden de olmadım, şehadete koşanları kınayanlardan da. Cepheye gidemiyorsak, fiili mücadelenin geri cephesi olarak üzerimize ne düşüyorsa, maddi yardım, teçhizat desteği, elimle dilimle zalime karşı mücadele… Geçmişte hep böyle olmadı mı? Bosna’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Keşmir’de, hatta Irak’ta, Nijerya’da... Müslümanca, gittik kanımızı döktük. Başka bir çözüm aramak da aklımıza gelmedi. Hiç aklımıza NATO ordularının yardımı, ABD, Rusya vesaire gelmedi. (Bunu yapanlar da elbette oldu. Burhaneddin Rabbani ABD’ye gittiğinde hepimiz eleştirmiştik. O işbirliğinin sonunun nerelere vardığını herkes gördü). Tabii Galyun gibilerinin saflarında dövüşmekten, yardımların Sırplara gitmesinden kaçındığımız gibi kaçınmıştık. Çünkü bu delikten çıkan yılana bir defa değil, iki defa değil, birçok kere sokuldu bu Ümmet.
Sonraki yıllarda ABD bayraklı mücahidler görülmeye başlandı. UÇK’dan (Kosova), Darfur’dan sonra Libya’da NATO uçakları eşliğinde yapılan bir ‘devrim’ izledik. (Iraklı Kürt ve Şiilere ayrıca değineceğim). Libyalı bir ‘devrimci’ elindeki silahla Kaddafi’ye cinsel tacizde bulunurken Allahu Ekber sesleri duyuluyordu. O anda devrimden de devrimcilikten de o tekbirin kullanılmasından da tiksinti duydum. Keşke dedim ‘Allahu ekber’ diyeceğinize ‘Amerika ekber’ deseydiniz, size daha yakışırdı. Kaddafi’ye acıdığımdan değil. Bu İslam düşmanı sapık diktatörün kanalizasyon borusundan çıkarılıp bir lağım faresi gibi ölmesine hiç üzülmedim. Benzer şekilde yakalanan Saddam’a da üzülmemiştim. Ama bir Kurban Bayramı sabahında, teslim edildiği Iraklı Şiilerin elinde itilip kakılarak ve tekbir sesleriyle idam edilmesini de hiç sindiremedim. Şimdi Suriye muhalefeti adına Avrupa’da başbakanlarla görüşmeler yapan Burhan Galyun’un cephesinde bulunmayı sindiremediğim gibi.
Kaddafi’yi bu çapulcu sürüsüne teslim eden, sonra o iğrenç görüntüleri bütün dünyaya servis ederek Müslümanları bir kere daha aşağılayan o Batılı emperyalistlerden gerçek bir iyilik, sonu hayır olacak bir destek beklenebilir mi? O Şii ‘mücahidler’, Saddam’ın niye kendilerine verilip o vakitte astırıldığını düşünmüşler miydi? Bağdat’ı bombalamak için hep Ramazan günlerini bekleyen Amerika’nın, Saddam’ın idamı için de bir Kurban bayramı sabahını seçmesi, bunun için de Şiileri görevlendirmesi bir tesadüf müydü?
‘Libya devrimi’ şimdiden ürünlerini vermeye başladı. Petrol paylaşımı, silah ihaleleri ve artık İsrail büyükelçiliği açılıyor. Katar ve İngiltere aracılığında Trablus’ta görev yapacak büyükelçinin adı bile belirlenmiş. Fransız miraj uçakları öncülüğündeki ‘devrimde’ inisiyatif mücadelesi henüz bitmedi.
IRAK’TA İŞGALE KARŞI ÇIKANLAR
1988’de Irak Baas rejimi Halepçe’de kimyasal bomba kullanarak, çoğu sivil 5 bin Müslüman Kürdü katletmişti. Aynı çerçevede sürdürülen Enfal operasyonunda 200 binden fazla insanın öldürüldüğü tahmin ediliyor. Irak Şiileri, hatta Türkmenler de 1959’dan beri sistematik katliamlara, işkence ve çeşitli zulümlere maruz kaldılar. 1991 yılında yapılan 1. Irak müdahalesi sırasında Irak’taki tüm muhalif gruplar ABD müdahalesini sevinçle karşılamışlardı. Irak’ın Kuzey ve Güney’inde ABD’nin ilan ettiği güvenlik şeritleri (36. paraleli hatırlayalım) Kürt ve Şiileri Saddam zulmüne karşı koruma altına alıyordu. Türkiyeli Müslümanlar ABD’nin Irak müdahalelerine karşı hep birlikte tepki gösterdiler. 1991 ve 2003’te Beyazıt Meydanı ve Türkiye’nin başlıca alanları aylarca İslamcı gösterilere sahne oldu. Türkiye’nin işgale katılmasına karşı büyük bir kampanya yürütüldü ve 1 Mart tezkeresinin mecliste onaylanmaması Müslümanların sevinç ve iftihar vesilesi oldu. Hiç kimsenin aklından Saddam’ı ve Baas rejimini desteklemek geçmiyordu. Ama yine de bazı cahiller bizlere Saddamcı diyebilmişti. Eleştiri, tepki ve protestoların tek hedefi vardı: ABD ve emperyalizm. Irak halkına zulmeden Saddam rejimi ABD müdahalesine sebep olduğu için eleştirilmekle beraber bu, emperyalist müdahalelere ve ‘işbirlikçilerine’ ılımlı bakmamıza sebep olmuyordu. (Bazı arkadaşlar açıkça “emperyalist müdahalelere kızmayalım buna sebep olan zalim diktatörlere kızalım” diye yazma noktasına gelmişler. Gerçekten çok garip). Kimseden “ne yapsınlar başka çareleri mi var” mazeretini duymuyorduk. Pardon, bazı Kürtlerden ve Şiilerden duyuyorduk da onlar da işbirlikçi oldukları için ciddiye bile almıyorduk. (Şimdi onlardan helallik dilemek mi lazım?) Kürtlerinki ve Şiilerinki can değil miydi? Hem de yüz binlerce canın katledildiği bir ortamda bile emperyalist müdahaleyi mazur görmedik.
AK Parti iktidarı ile dünya dengeleri mi değişti? Yoksa Arap Baharı mı bize ‘çaresiz Libyalı devrimcileri’ mazur gösteriyor? (Bazıları “Libya devrimini selamlayan İran”ı örnek gösteriyor, “Suriye’yi niye desteklemedi” sorusunu bana soruyor. Bu İran, benden çok sizin tezlerinize yakın. Pragmatik, yani maslahatçı. İlkeleri değil yakın tehlike karşısında maslahatı önceliyor). Ya da bazılarımızın düşündüğü gibi “ehl-i kitap” olan ABD ve müttefikleri yüksek insani değerleri ve erdemleri keşfetti de artık insanlığı sömürmekten, zulüm ve katliamdan vaz mı geçtiler?
Zulümden kurtulmak için her yılana sarılmak caiz ise bırakalım da herkes kendi “yılanına” sarılsın. İsrail karşısında yıllardır varlık yokluk savaşı veren Hizbullah da Beşar yılanına sarılsın. Hamas, Cihad ve diğer Filistinliler de buldukları yılana sarılsınlar. Bence de Suriye Baas rejimi Filistin’in hamisi değil hainidir. Ama buna karar verecek olan herhalde Filistinlilerdir.
Kendine ve Rabbine güveniyorsan, zalime karşı kıyam edersin. Emperyalist güçlere, NATO ordularına, işbirlikçi Arap Birliği’ne dayanarak yapılan işe kıyam ya da devrim denilemez. Suriyeli Müslümanları tenzih ederim. Temenni ediyorum ki, zafere ulaşmak için gayrıislami konseylerin himayesinde, işbirlikçi rejimlere ve onların efendisi emperyalistlerin desteğine dayalı bir savaşım vermeyecekler. Suriyeli Müslümanların meşru bir önderlik oluşturmasını ve Batı ile ilişkileri reddetmesini ümit ediyorum. Dualarımız, desteğimiz onlarla olacak. Allah’ın yardımı da inşallah.
Hizbullah’ın ve İran’ın maslahat icabı da olsa zalimin yanında yer almasını da doğru bulmuyorum. (İran’ın Beşşar’a katliam yapmaması, reform yapması, özellikle anayasadaki mahut 8. Maddeyi değiştirmesi için baskı yaptığı söyleniyor). Suriyelilerin Batılı emperyalistlerle ilişkisi ne kadar kabul edilebilirse, Baas faşizmiyle işbirliği de o kadar meşrudur. Zaten Beşşar’ın sizden çok Batı ile beraber olmaya heveskâr olduğu ortada. İnananlar sadece Allah’a güvenip dayanmalıdır. Allah size yardım ederse sizi kimse yenemez. Ama sizi bırakırsa o zaman kim yardımcınız olabilir?
SORULAR-CEVAPLAR
İhtimallere mi olguya mı öncelik verilmeli? Bazı arkadaşlar Suriye’de Galyun yönetiminin bir olasılık, ama Baas diktasının realite olduğunu söyleyerek eleştiri yapmış. Benim gördüğüm kadarıyla Batı’nın geri çekilerek TC’nin ve Arap Birliği’nin öne çıkması, yaptırımlar, baskı ve tehditler bir ihtimal değil vakıa. Şu anda yaptırımlarla zaten fiili müdahale başlamış durumda. (Bazı Müslümanlar TC’nin yaptırımlarının Suriye halkına sevgiden kaynaklandığını düşünüyor. Herhalde Arap Birliği’nin despot kralları da Suriye halkını çok sevmiş olmalı ki, kendi halklarından esirgedikleri özgürlüğü Suriyelilere kazandırmak için Beşşar’a baskı yapıyorlar). Burhan Galyun’un Ulusal Konsey başkanlığı, bu liderliğin Fransa ve AB tarafından desteklenmesi, muhalefetten şu ana kadar bir itiraz gelmemiş olması da bir gerçeklik. Kurtuluş sonrası kurulacak rejimin ipuçları da Galyun’un açıklamalarında mevcut: “Laik demeyelim Araplar bu kavrama tepki gösteriyor, civilization diyelim”, “modelimiz Türkiye’dir”. İyi ya, biz de zaten laiklik ihraç etmek istiyorduk. (Tayyip Erdoğan, Mısır anayasa tartışmaları).
Muhalefet içinden neden Galyun’u öne çıkarıp daha etkin olduğu halde Müslümanları dikkate almamışım? Müslümanlar adına yapılan açıklamaların hepsini takip etmeye çalışıyorum. Maalesef şu ana kadarki tutum dış müdahale yanlısı. Hatta Galyun’u bu konuda pasif bulup eleştirenler var. Şu da gayet rahat söylenebiliyor: “Liderliğe Galyun veya bir benzerini getirmezsek Batı bizi desteklemez”. Bu anlayışa karşı çıktığım için de öfkeli tepkilere maruz kalıyorum.
Osmanlının Medine müdafaasını hatırlayanlar, o gün isyancı Arap kabilelerinin İngilizlerle işbirliği yaparkenki mantığını düşünsünler. (Baas rejimi Osmanlı, Suriyeliler de Bedevi Araplar değil elbette. Benzerlik sadece İngiliz yardımına gösterilen hüsnü niyette). “Şu Osmanlı zulmünden bir kurtulalım, istiklalimizi bir elde edelim, İngilizler çekip gider elbette”. O zamanki metinlerden benzer cümleleri bulup getirebilirim. Gitti mi İngilizler? İstiklal savaşının önderliğini Mustafa Kemal’e teslim edenler bir daha nefes alabildiler mi? Haksöz-Haber’in Yenişafak’tan yaptığı alıntıda Suriye muhalefetinin önde gelen ismi Gazi Mısırlı özetle şunları söylüyor: “Çözüm güvenli bölgeler oluşturmakla olur. Bu da ancak uluslararası toplumun alacağı karar ile uçuşa yasak bölgelerin oluşturulması ile mümkün. (..) Libya’ya 20 günde müdahale eden güçler Suriye’de petrol yok diye buraya müdahale etmiyorlarsa bu uluslararası sistemin çifte standardın, ikiyüzlülüğünden başka bir şey değildir. Suriye’ye müdahale edilmeyen her gün insanlık için utançtan başka bir şey değildir. Suriyeli Libyalıdan daha değersiz değildir”. Bu “uluslararası toplum” kavramını, emperyalizmin kendini tanımlamak için kullandığını bilmiyor arkadaş, bu kadar şevkle çağırdığına göre. Kendi bağımsız ve İslami çizgisini ortaya koymuş bir muhalefet gördüğümüz zaman elbette yanında yer alırız.
Kıymetli Ahmet Varol kardeşim, “Burhan Galyon gelmesin diye günde kırk kişinin doğranmasına göz yumalım en iyisi! Galyon’un günde kaç kişiyi doğrayacağı konusunda bilgimiz yok” diyerek bana kızgınlığını ifade etmiş. Hâlbuki dış müdahale olduğunda kaç kişinin öleceğini Irak’tan, Afganistan’dan, biliyorsunuz. Müdahalenin çapına ve şiddetine göre, bu sayının milyonları geçtiğini unutmayalım. Bazı kardeşlerimiz “Libya’da ölenler o kadar çok değil” diyor. Libya’da henüz iş bitmedi.
“Bosna’da dış müdahale olmasaydı Sırp katliamı devam edecekti!” Yanılıyorsunuz. Bosna’da dış müdahale Boşnaklar üstün gelmeye başladıktan sonra oldu. Boşnaklar bazı cephelerde Sırpları yenip son olarak Bihaç’a yöneldikleri zaman dış müdahale oldu. Dayton anlaşması Sırpları kurtarıp ABD işgalini resmileştirdi. Öncesinde de NATO oradaydı, Srebrenica’da olduğu gibi, katillerle işbirliği yapıyordu. Libya’da ‘yanlışlıkla’ diyerek sırasıyla bir muhalifleri bir Kaddafi güçlerini bombaladığı gibi. Bu “yanlışlığı” Pakistan’da da yapmaya devam ediyorlar. Bence Müslümanların yanlışlığı daha büyük.
Bir arkadaşımız da “O yıllarda siz başka fikirleri savunuyordunuz!” diyerek 1982 Hama katliamı sonrasında İran’ı eleştirdiğime dair sözlerime inanmadığını ima etmiş. (Yazı Dergisi 1986 ya da 1987) Herkesin hidayeti bir gecede olmayabiliyor. 1978’den itibaren ülkücü gençlik içerisinde Müslümanca düşünme çabasına girilen bir süreç başlamıştı.
Yakın geçmişte yaşanan “yerel diktatörlükler mi emperyalist müdahale mi” tartışmalarını hatırlıyorum. Zulüm altında ezilenler genellikle diktatörlüğe karşı mücadeleye öncelik verip emperyalistleri kurtarıcı gibi görme eğiliminde oldular. Bizdeki AB şemsiyesi altında Ergenekon’la mücadeleyi böyle algılayanlar da az değil. Ama neticede emperyalizmin kurtarıcılığı, Necip Fazıl’ın meşhur “kurtardığı kızın ırzına geçen adam” örneğinde olduğu gibi biter. (Necip Fazıl, bu örneği Kemalizm için veriyordu, emperyalist kurtarıcılık da farklı bir olgu değil). İslam ülkelerindeki dikta rejimlerinin tamamı İngiltere-Fransa, daha sonra da ABD-Rusya himayesinde kurulmuştur. Gayriislami önderliklerin yönetiminde emperyalistlerin desteğiyle kurtuluş mücadelesi verilebileceğini zannetmek ciddi bir yanılgıdır. Suriye’de “Yezid-Hz. Hüseyin” metaforlarını kullananlar, zamanın Hüseyni olabilmek için tüm Yezidlerden beri olmaya özen göstermelidirler.
YAZIYA YORUM KAT
İki tarafada bakmamız lazım.Birinci taraf Nato güdümünde Türkiyenin başını çektiği ve arkasında bütün satılmış uşak ,eli kanlı Arap liderler birde gerçekte özgürlük isteyen sokaktaki, haklı olan müslüman bir halk.İkinci tarafta Müslümanları katletmekte sakınca görmeyen beşer esad ve Müslüman olduklarından şüphe duymadığım İran ve Hizbullah.Şimdi gelde bu işin içinden çık.Suriyede halk kıyamına en büyük darbe bence dış güçlerin suriyeye eli silahlı militan sokmaları.Bunlar bana göre piyon .Aralarında iyi niyetli insanlar vardır ama bunlar dış güçlere yem oluyor.Bunlar olmasaydı kanımca esad reformları hayata geçirmeyi düşünüyordu.Esada fırsat verilmedi .Daha ilk günden buyana suriyede baskıya ve güvenlik güçlerini öldürmeye yönelik eylemler aralıksız devam etti. BU çakal ARAP liderler ve nato samimi olsalar önce kendi halklarına ,ortadoğu halklarına gerçek anlamda bir özgürlük tanısınlar.Recep T.E. gelince bu Recep eski Recep değil.Anlayan anlar.ALLAH heppimize feraset versin.Vesselam
Yanıtla (0) (0)Hasan Soylu kardeşimin yazının yansımaları ile ilgili tespitlerine katılıyorum. Esed i veya Esed i destekleyenleri aklama gayretinde olanlar bu yazıdan epey materyal toplamışlardır. muhalefetin içinde var olan olumsuz örneklerden hareketle genel bir yargıda bulunmak zalim Esed taraftarlarının elini güçlendirdiği gibi hakkaniyetten de uzak kalıyor. bir defa sokakta direnen,ölen,öldürülen müslüman halkın hedef ve beklentileri ile bahsi geçen muhalif önderlerin politik manevraları arasındaki makas farkı göz önünde bulundurulmalı.emperyalizm her ne kadar dahili ve harici müdahalelerle inisiyatifi ele almaya çalışsa da direnişin motoru mazlum halkın tabisi olduğu İslami değerlerdir.batılıların oluşturmaya çalıştıkları panoramadan hareketle değerlendirmeler yapmak akan kanı değersizleştirir.bazıları hama da İslami hareketin belinin kırıldığından hareketle direnişin rengini bulandırılmaya çalışsa da Nusayri rejime karşı direnen başka bir odak olmamıştır.yapılması gereken itham etmek değil müslüman halkı ali cengiz oyunlarına karşı uyanık olmaya davet etmektir.örneğin zevahiri Libyalılara devrime sahip çıkmalarını batılılara kaptırmamalarını öğütlemişti.
Yanıtla (0) (0)Burhan kardeşimizin Batı şer eksenine karşı hassasiyetini anlıyorum. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi.
Yanıtla (0) (0)Bazı pragmatist kişilerin Esad’a destek vermesi gibi davranmadığından dolayı da en azından zalime taraf olmuyor.
Antiemperyalist muhalefet arama ve oluşturma çabaları da, gerçekten yapılması gereken bir faaliyet.
Bu kısımlara kadar altına imza atılacak izahların ardından, aramızda son noktada ince bir nüans var. Biz mazlum halkın yanında yer alıp, direnişçilerin antiemperyalist kimlikli olan kesimlerine doğrudan destek vermeliyiz. Diğer yandan zaaf sahibi tercihlerine rağmen açık ve somut işkencelerin altındaki diğer kesimlere ithamkar yerine nasihatkar yaklaşmalıyız. Beşar/Baas rejimininde bu tip muhalefeti suçlayan yaklaşımlar karşısında kendilerini meşrulaştırdıkları ve zulümlerini arttırdıklarını göremeyecek kadar basiretsiz olmamalıyız. Burhan kardeşimizin bu konuda pasif davrandığına kanaat getirmekle (Ki bu bazı çekincelerinin hayrı engelleyecek boyutta onu etkilemesinden kaynaklanıyor) birlikte onu samimi ve Batı şer eksenine karşı mücadeleci bir Müslüman olduğundan dolayı seviyorum.
Hamas gibi kuruluşların diplomatik dillerinden ahlaki duruş ve meşrulaştırma çıkarmaya çalışan kişileri ise cahilliklerine veriyorum. Ama bunun cahillikten öte tarafgirlik zaafından oluştuğunu anlamaları biraz zor. Suriye konusunda Muhalefeti destekleyen kimselerin içerisinde Mezhepçi yaklaşımların olduğu bilinen bir vaka olsa da özellikle Haksöz camiasında böyle bir mezhepçiliğin olmadığı çok açık. Bu kardeşlere mezhepçi diyerek yaygara yapanların aslında aynada kendi yüzlerine haykırdıklarını anlayamayacak kadar mezhepçi olmaları da normal.
Benim kanaatim bu kardeşlerin İran ve Hizbullah cephesinden hatalarını kabul eden bir açıklama (bu kardeşler için fetva anlamına gelir) gelmedikçe onları bir şeye ikna etmek te olanaksız ve tecrübelerle sabittir.
Burhan Kavuncu Suriyeli muhaliflere karşı değilim diyor. Esed yönetiminin yanında yer almadığını da tekraren belirtiyor. Başka türlüsü de düşünülemez zaten. Burhan Kavuncu'nun Baas zulmüne destek olabileceğine bu camiada kimse ihtimal vermez, inanmaz.
Yanıtla (0) (0)Ne var ki, bu konuyla ilgili tek bir yazı kaleme alıyorsunuz ve onun da merkezinde Suriye muhalefetini teşhir etmek, karalamak, ipliğini pazara dökmek hedefi yer alıyor. -Burhan Galyun üzerinden bütün bir Suriye muhalefetini reddetmenin, muhaliflere atfedilen "NATO müdahalesini istiyorlar" suçlamasının dayanaksızlığını burada tartışmaya gerek görmüyorum, ayrı bir bağlamda ele alınabilir-
Sizce bu tutum iki tarafa da eşit durmak oluyor mu? Katleden ile katledilen arasında bu tür bir denge kurmak caiz midir? O yazının içinde her ne kadar Esed yönetimini kınıyor olsanız da sonuçta bir bakın bakalım o yazı Baas yönetimi yanlıları ve de karşıtlarınca nasıl algılandı ve değerlendirildi. Hangi zemine oturdu ya da oturtuldu?
Bir örnek vereceğim: PKK'nın müşrik ve zalim kimliğini gerekçe göstererek Kürt sorunu tartışmalarında çekimser kalan, devletin işlediği zulümler ve hukukdışı operasyonlar karşısında, TC ve PKK çatışmasında taraf görünmemek adına, pasif tutum takınan insanları Kürt halkının yaşadığı zulme duyarsız kalmakla suçlamıyor muydunuz?
Son olarak, iki taraftan da beri olmak tutumu acaba 28 Şubat darbe sürecinde "darbeciler ile gericiler kapışıyor, yiyin birbirinizi" diyerek aslında darbcilerin safını güçleniren solcuların tutumuna benzemiyor mu?
Mübarek, öyle bir yorum yazmışsınız ki, yorumunuzda Esed katili neredeyse tüm asırların tek kahramanı ve mazlumun koruyucusu! Haydi Hizbullah'ı, İran'ı geçelim ve onları antiemperyalist olarak da analım! Ama 'Suriye halkının liderliği(!)' konumuna oturttuğunuz Vlev Esed için bari antiemperyalist yakıştırması yapmayın! Lütfen yapmayın! Velev ki, 'kulağı ezanda, gözü namazda' bile olsa...
Yanıtla (0) (0)Zira o,eli kanlı bir zalimdir. Ki, kendi çıkarı gereği Müslüman güçlerle işbirliği yapıyor da olabilir. Ya da o Müslümanlar, hadi diyelim ki, konjönktür gereği Esed'le yan yana görülüyorlar, bu hakikatin ta kendisi olabilir mi? Böyle birşey Kur'an'ın aydınlığında olumlu anlamda ifadesini bulabir mi? Rabbimiz ne buyuruyor; "Zülme/zalime meyletmeyin, ateş size dokunur!"
Mezhebimiz, meşrebimiz, sosyal statümüz, ülkemiz, coğrafyamız ve dahi genel anlamda dünyevi tüm çıkarlarımız vs. ne olursa olsun, bizler haktan ve hukuktan yana olalım. O tarafta duralım. Selamlar...
Selahattin ağabeyin son yazısını tüm kardeşlere tavsiye ediyorum. Burhan abi, kolay yoldan işbirlikçi ilan ettiğin Nuri el-Maliki ile alakalı da orada kanımca önemli bir ölçü hatırlatması var. Sadece o değil, pekçok kişiye yaklaşım biçimiyle alakalı...
Yanıtla (0) (0)Bu vesileyle bir kez daha Selahattin ağabeyin yüreğine, konulara hakimiyetine ve basiretine selam ediyorum...
DİRENİYORLAR! Direnirken de, bu direnişi sömürmek isteyenler de ortaya çıkıyor, REEL ÇÖZÜMLER'e kapı aralayanlar da. En azından bu zorda oluş durumu insaflıca tahlil edilebilir. Kim neyi savunuyor üzerinden en makul çözüm ne olabilir diye fikir yürütülebilir ve her türlü fikir yürütme en azından ESAD'A BİLMEM KAÇ BİN ASKERİ KUVVETLE YARDIMA GİTTİĞİ İFADE EDİLEN İRAN'IN ÇÖZÜMÜNDEN DAHA MI İYİ DAHA MI KÖTÜ TAHLİL EDİLEBİLİR!
Yanıtla (0) (0)Ne ilginç değil mi? NATO ya da BM gelecek diye tirtir titriyoruz ama zaten Esad'a destek verenler hakkında ANTİ EMPERYALİZM SENDROMU ADINA TEK KELİME SÖYLEYEMİYORUZ. Söyleyince, anti-İrancı, karşı devrimci, anti-şii falan durumuna düşürülüyoruz.
Çok şükür bizler daha "Peygamber de yaşasaydı islam devletinin ilkeleri gereği bazı canların yitimine göz yumardı!" itikadi savrulması içerisinde değiliz ama dikkatimi celbeden o ki HÜSEYİN YAŞASAYDI NE YAPARDI! YI tartışmayı hiç sevmiyoruz.
Senin bunlara da kızdığını biliyorum ama çözüm ararken o coğrafyada olan bitene ilişkin hakiki (sahici, hayatın içinden) çözüm arayanlardan beri olduğunu ilan edip de onlara dışarıdan anti-emperyalizm dersi vermeni hala anlayamıyorum!
Rabbim seni de bizleri de "Neden adam gibi yerinizde oturmadınız da bizlerin masabaşı itikadlarını sorgulatır hale getirdiniz!" diye feveran edenlerden beri kılsın inşallah...
Allah'ın selamıyla...
Burhan abi, hala ilerde olur a bir "ben dememiş miydim" pozisyonu alabilmek için Suriye üzerindeki "dış kara bulutlar!" tablosuna dayanıyorsun ama "iç kara bulutlar"la muhtemel dıştakiler arasında orta bir pozisyon almanın adaletsizlik! olduğunu göremiyorsun kanımca.
Yanıtla (0) (0)Bosna için yüzmilyonlarca insanın "kim durduracak bu dramı!" diye bekleyedurduğu günleri unutmuş olamazsın. Selahaddin abinin bu konuda güzel bir yazısı vardı, tekrar bir bakıver istersen.
Libya'da elçilik haberi yalanlandığı halde "inşallah kötüye gitmez" tavrını koruyorsun. Buna da temkinlilik diyorsun. Herhalde bizler de toz pembe rüyalar falan görmüyoruz ama destek bekleyip görmek değil, moral motivasyonu her açıdan yüksek tutmak, hiç olmadı entelektüel destek üzerinden akidelerin yara almalarını engellemek.
Allah aşkına emperyalistlerin oluşturdukları düzenlere şimdi halklar baş kaldırıyor, elbette emperyalistler sahayı boş bırakmak istemeyecek ama şimdi hangisi gerçekten anti-emperyalistlik? Onların düzenlerini layıkıyla, içeriden, dürüstçe, mertçe, kahramanca, şehadet bilinciyle bozmaya çalışmak mı, yoksa onlar katledilirken, "Dikkat abiler geliyor" diye parmağımızla işaretleyerek, gözleri içerideki intifadadan başka taraflara çevirmek mi?
Tepemizde Çevik Bir'ler, Teoman Koman'lar, Karadayılar uçaklarını uçuruyor olsaydı, Fatih camiinde bombalar patlatılsaydı, kardeşlerimiz, akrabalarımız, her gün ortalama 40 kişinin cenazelerini kaldırmakla uğraşıyor olsaydık ne düşünecektik? ELLEŞMEYİN, BİZE BÖYLE ÖLMEK YAKIŞIR MI DİYECEKTİK?
Hadi biz şehadete susamış olalım, ya milyonlarca çoluk çocuk, masum, garip gureba ne olacak? Onlar için çözüm düşünmeyecek miydik? Kİmbilir, küçücük detaylarda anlaşamayan, birbirimize giren bizler, herhalde böylesi bir gelişme karşısında onlarca çözümü tartışacaktık.
Bir muhalifin sözünü alıyorsun (haksözdeki röportaj) genelleştirip kullanıyorsun. Sanki bütün suriye muhalafeti "ŞU AMERİKALILAR GELSE DE BİZİ KURTARSA!" şaşkınlığı(!) ve ihaneti(!) içerisinde.
Arkadaşlar lütfen yazdıklarımıza dikkat edelim. Ben Suriyeli Müslümanlara düşman bir kanatta değilim. Bu iftiradır. Herhangi bir şüphe de izhar etmiş değilim. Suriye muhalefet konseyi'nin Batılı emperyalistlerle ilişkili olduğunu söylüyorum. Aksini iddia eden mi var? Kendileri bile kabul ediyor.
Yanıtla (0) (0)Emperyalist müdahale tezgahlanıyor diyorum. Bu ne bir iddia, ne ihtimal, ne de şüphe, sadece kendi beyanları. "Libya'ya müdahale eden uluslararası sistem niye hala müdahale etmedi" diyen ben miyim? Sadece dış müdahalenin şekli ve zamanı tartışılıyor. Arap Birliği, TC, BM, NATO sırasıyla devrede. Açıkça, bunu biz de istiyoruz demelisiniz dürüstçe.
Mustafa kardeş, bir konuda yazıyorsan TV'de duyduğun bir cümleyle yetinmemelisin. Bosna savaşını araştır ya da bilenlere sor. İki yazımda da soruna cevap vardı, ama görememişsin. Aliya'ya verdiğim desteği Galyun'a elbette vermeyeceğim. "Birileri sonra devreye girmek için pusuda beklemiyor", çoktan devreye girmiş, muhalefet konseyinin yönetimini ele almış. Dinen vicdanen buna destek veremem. İran'a, Şia'ya düşman olsam da veremem.
Mısır ve Tunus'un farkı, buralarda emperyalist askeri destek yoktu. Hatta hiç destek yoktu. ABD kuklası despotlar devrilirken tedirgin bir bekleyiş vardı. ABD ve AB halkın gücünü gördükten sonra tutum değiştirdi. Libya'da bile NATO sonradan devreye girdi. Suriye'de ise işin başından beri muhalefet yönetimine müdahale (SUK) ve müdahale çağrıları var. Arap Birliği ve NATO ile aynı cephede bulunamam. Buna çok hevesli olanlar öyle görse de, Baas rejimiyle de aynı cephede olmam.
Libya'da İsrail inşallah elçilik açamaz. Bu, emperyalistlerle müttefik darbeyi onayladığım anlamına gelmez. NATO'yla ittifaktan rahatsız olmuyorsanız benim yapabileceğim bir şey yok. Değişen durumlarda müslümanların ve mazlum halkların inisiyatif kazanma çabalarının başarılı olmasını isterim. Libya'da olduğu gibi, Suriye'de de. Ama kontrolünün kimde olduğunu belli olmayan (aslında belli olan) bir değişimi desteklememi kimse beklemesin.
Bana göre İbrahim Caferi ve Nuri el Maliki hala birer işbirlikçi.
Sonra kim bize çözümü soruyor,katliam devam ediyor,başkaldırı ve karşı atak çabaları sürüyor her gün çocukları öldürülen,insanlık dışı baskı ve zulüm gören halk bizden çözümmü istiyor,delikanlıca savaşını vermeye çalışıyor.Sorun biz kimden yana olacağız Zamanın Yezidi Eset ve cuntasından mı,yoksa Mazlum müslüman ve mustazaf bir Halktan mı yana.Suriyeye kadar İslamcı hareketlerde böyle bir tartışma yaşanmamıştı,eksik ve hataları araştırılmadan hep mazlumdan ve müslümandan yana tavır alınırdı.Her ne hikmetse Suriye söz konusu olunca,hemde gün ile gece kadar açık bir kavgada kafalar karıştırılmaya çalışılıyor.Hamasa ve Filistin davasına kadar,İslami kavramlar dahil ne varsa ilkesiz bir şekilde Zalimden yana tavır konulması gayretiyle istismar ediliyor.Hamas Esete teşekkür etmişmiş bir zaman,peki şimdi O zaman mı.Haması niye karıştırıyorlar,bu gün Hamasın pozisyonu klavye başında cambazlık edip her ağzına geleni diyen kadar kolay mı,Türkçesi Hamasın stratejik olarak açıkça Eseti eleştirmesi mümkünmü,yada akıl işi mi.Hamas kim Müslüman kardeşler felsefesinin Filistin kanadı,bu herşeyi ifade etmez mi.Kim ne derse desin ne uydurursa uydursun,neantiamerikancılı,antisiyonistlik, antipetroşeyhlik,direnişcilik istismarı buna kimseyi inandıramayacaklar.Kimseninde İranın keyfi ve çıkarları bugün Suriyede müslümanları öldürülmesi ile korunabilir deme hakkı yok.Esetin Yezidi düzenini koruma merkezli hiç bir söylemde Hüseyni yolda olduğunu iddia edemez,dahası bu söylemini sürdüremez.Neticede Ekseri çoğunluk ve mazlumlar kazanacaktır,herkeste bugün dedikleri ve yaptıkları ile anılacak ve damgalanacaktır.İşin sonunda Eseti deviren Suriye Halkı ve oluşturduğu iktidar,İran gel bakalım buraya derse,kim suçlu olacaktır.Neticede kaderini bir zalimin kaderine bağlayanlar kaybedecektir.Zulümle abad olunmaz.Uzlaşma çabası,reforma destek numaraları hep Cinayetkar Yezidi düzenin ömrünü uzatma aldatmacasıdır.Hüseyni yolda bunu emreder,yok değilse çocuklarını kurtarma adına Hüseyin bunu yapardı.Fakat Hüseyn olamazdı.Tek yol Bu saçma tartışmalar bırakıp,Müslüman Halka destek..
Yanıtla (0) (0)Suriyeli Müslümanlara karşı düşmanca tavır alanlar 2 ayrı kanat oluşturuyor. Bazıları bu yazıda da ortaya konulduğu üzere birtakım şüpheler izhar ederek ve Suriye direnişini yeterince açık bir İslami kimlik sahibi olarak görmediklerinden muhalefete destek vermiyor, sonuçta katliam karşısında tarafsız konuma oturuyorlar.
Yanıtla (0) (0)Diğer cephede ise açıktan Esed taraftarlığı yapanlar var. Bunlar bin türlü gerekçe üreterek halen süregelmekte olan katliama destek veriyorlar. -Sakın biz de karşıyız falan diye kimse maval okumasın! Esed yönetimi şöyle iyiydi, böyle gerekliydi, yıkılırsa şöyle tehlikeli olur falan diye gerekçeler sıralayanlar açıkça Baas yönetiminin yanında yer allmaktadırlar.-
Bu tutum sahipleri içinden bazıları ise konuya hepten yanlış zeminden dalıyorlar. Neymiş Gazze savaşı sırasında Halid Meşal Suriye'ye teşekkür etmiş. Böyle delil olur mu? O gün biz de Suriye'ye teşekkür ediyorduk. Ama Müslümanları katlederken de teşekkür edecek halimiz yok elbette!
Kaldı ki Hamas yetkililerinin başta Katar ve Suudi olmak üzere pek çok Arap ülkesine teşekkürlerini sıralayabiliriz. En başta da Türkiye'ye! Kısacası buradan delil çıkmaz. Hem sonra Halid Meşal'in eski mesajlarını bırakın, neden bugün onca baskıya rağmen Esed yönetimi lehine bir söz söylemiyor, açık değil mi? Siz gerçekten Hamas'ın tavrını merak ediyorsanız, burada Hamas yetkilileri var, gidin onlara bir sorun bakalım size ne söyleyecekler!
Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ın lideri Halid Meşal'in Gazze savaşının ardından Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a teşekkürü
Yanıtla (0) (0)Gazze savaşının hemen ardından 24 Ocak 2009 tarihinde, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı ziyaret eden Halid Meşal, Filistin halkının siyonsit rejim karşısında gösterdiği direniş ve kazandığı zaferde, Suriye’nin sağladığı destekten dolayı teşekkürlerini sunmuştu.
Görüşmede, Suriye Devlet Başkanı Esad, Gazze’deki Filistin halkının direnişi ve kazandığı zaferden dolayı tebriklerini sunarken, “ölümcül silahlarla Gazze’ye saldırmasına rağmen İsrail Gazze saldırısıyla hedeflediklerine ulaşamaması, Filistin halkının yurtlarını ve evlerini savunma iradesi ve derin imanları ile işgal ve tecavüze karşı kazandıkları büyük zaferin delilidir” demişti.
Görüşmede Hamas heyeti ise Suriye yönetimine, Filistin direnişine verdikleri destekten dolayı teşekkürlerini sunarak, “Suriye halkı ve liderliği Gazze’ye saldırı sırasında ve sonrasında Filistin halkına her düzeyde verdiği destekten dolayı minnettarlığını sunmaktadır” demişti.
Filistin heyeti, Gazze’ye yönelik saldırı sırasında Filistin halkına verdikleri büyük destekten dolayı bazı ülkelere minnettarlığı bildirmek için bir gezi planladıklarını belirterek, bu gezinin Suriye’den başladığını, Gazze zaferinde Suriye’nin büyük bir rolünün bulunduğundan dolayı minnettarlıklarını bildirmeye geldiklerini söylemişti.
Halid Meşal, Suriye’den sonra İran İslam Cumhuriyeti’ne geçerek, Tahran’daki görüşmeleri sırasında “Gazze zaferimizde en büyük pay İran’ındır” ifadesini kullanmıştı.
Esed'in bölgesel direniş hareketlerine verdiği ileri boyutlu destek İsrail'in istihbarat raporlarında da geçmekte. Anti siyonist ve anti emperyalist duruşuyla Batı'nın hedefi olan Esed rejiminin devrilmesini Siyonistlerin arzu etmesinden doğal bir şey yoktur; ancak bazı İslami(!) çevrelerin İsrail ile örtüşen söylemleri ibret vesikasıdır.
Selim Kardeşim,duygu sömürüsü içerikli mesajınızı aldım. Bir konuda anlaşalım, şu an Suriyede yaşanan "mustazaf"ların ölümlerine, çektikleri işkence ve zulümlere haşa seviniyoruzmu! sanıyorsunuz? hangi müslüman böyle bir şey düşünebilir,düşünürsede müslüman kalamaz Allah korusun.. Tv de izledim, Nasrallahın dediği gibi bu süreçde Esada, reform için süre ve şans tanınmalıydı. Zira israil ve nato "arap baharı"nı bahreyn,ürdün,yemen,suud gibi işbirlikci rejimlerde akamete uğratıp, binbir türlü fitne ve kışkırtmayla Suriyede olayları başlattı.Maksat malum "şii hilali"bahanesiyle Suriye ve Lübnanı İrandan koparmak,siyonizme karşı oluşmuş direniş eksenini kırmak.. Bunu görmemek için gerçekten kör olmak lazım. Ama neyse olan oldu,cin şişeden çıktı-çıkarıldı bir şekilde. Şimdi bize düşen;Suriyeye, işbirlikci arap ligi-Tc veya Nato müdahalesine yeşil ışık yakmayan gerçek "islami direnişe" sahip çıkarak onlara maddi-manevi yardım etmek dua etmek vesselam...derdimiz bu,meramımız bu...
Yanıtla (0) (0)sevgili kardeşim, yorumunu yanlış yere yazmışsın!
Yanıtla (0) (0)Fevri, hırçın, militanca, itham edici taarruzlara maruz kalanlar bizzat
Suriye'de canlarını ortaya koyan mümin kardeşlerimiz.
Ve bu militanca ithamları da 9 aydır kimlerin ortaya koyduğu belli.
Mustafa kardeşim, evet şu anda libyada en dinamik unsurların dediği oluyor; müslümanlar kabineye alınmıyo, muhalif müslümanların elindeki silahlar toplanmaya çalışılıyo, dahada acısı siyonist devlet büyükelçilik açıyor.. Burhan Kavuncu daha libyada "iş bitmedi" diyor doğrudur. Libyadaki direnişci müslümanlar şehit Abdullah Azzamın dediği gibi "islami mücadele, verilen ruhsatlarla değil, azimetle yürür" düsturu gereği, gerçek cihada başlamadılar henüz. Hani bir deyim vardır " babanızdan size kale kalsa, bir kezde siz fethetmedikce o kale sizin olmaz"diye. Yakında basiretli mücahitler gerçek direniş ve mücadele sonucu libyayı fethedecekler inşaallah..
Yanıtla (0) (0)Amaç devrime gölge düşürmekmiş...
Yanıtla (0) (0)http://www.haksozhaber.net/libyada-siyonist-elcilik-haberi-yalanlandi-26250h.htm
Tarih boyunca emperyalizmin klasik\"iti ite kırdırma\"taktiği en acımazıs biçimiyle şu an Suriyede yürürlükte.3.dünya ülkelerinde tarafları, bin türlü fitne ve manipulasyonla birbirlerine kırdırarak insan ve maddi kaynaklarını tüketip çaresiz bırakmak.Sonrada taraflardan,kendi çıkarlarına en yakın olanı veya üçüncü bir gücü iktidara getirmek, yine olmadımı yeni staratejiler geliştirip gerekirse,silahlı müdahale ve işgal.....Yakın tarihde şahit olduğumuz o kadar çok örnek varki ülkeleri gurupları emperyalizmin\"kurtarıcı\" çaresizliğine düşürmüş,onlara en azından \"minnettar\"bırakmış.. 70-80 lerde güney amerikada, Afrika-Ruanda kabile savaşları,İran-Irak savaşı,Afganistan çeşitli guruplar arası kıyımlar, Şii-Sünni çatışmaları bilhassa günümüzde Irakda,Pakistanda,Bosna-Sırp vahşeti,Sudan,Libya. Türkiyeden örnek vermek gerekirse 70 lerdeki Ülkücü-Devrimci çatışmaları ki, büyük acılardan sonra toplumu darbecilere razı bıraktılar ve hala devam eden TC-PKK savaşı böyle yüzlerce örnek verilebilir. Emperyalizmin şuan Suriyede uyguladığı taktikde, yukarıda saymaya çalıştığım örneklerden farklı değil. Fakat birde müslümanlar için çok tehlikeli,onlar için bulunmaz bir fırsat meydana geldi Suriye bağlamında,İranmı-İhvanmı, Despotizmmi-Emperyalizmmi yada küçük zalimmi büyük zalimmi. Bu tartışmalarda olaylara daha soğukkanlı ve staretijik yaklaşan Burhan Kavuncu, Nurettin Şirin gibi aktivist yazarları anlıyorumda, karşı görüşdeki kardeşlerin bu konudaki fevri, militanca,hırçın ve itham edici yaklaşımlarını bir türlü anlıyamıyorum ve o kardeşlere \"vur ama dinle\" özdeyişini hatırlatmak istiyorum.Rabbimiz bizlere buyuruyor; \"Hep birden Allah\'ın ipine sımsıkı sarılın, bölük bölük olmayın ve anın Allah\'ın size verdiği nimeti, anın o zamanı ki düşmandınız birbirinize, kalplerinizi uzlaştırdı, nimetiyle kardeş oldunuz. İçinde ateş dolu bir çukurun tam kenarındaydınız, sizi kurtardı oradan. Allah, doğru yolu bulursunuz diye delillerini böyle açıklar işte\"
Yanıtla (0) (0)Ve Libyalı muhaliflerin (özellikle İslamcıların) çoğu bu müdahaleye çok da sıcak bakmıyorlardı, temkinli yaklaşıyorlardı. Bütün bunlar tartışılabilir elbette. Öyle oldu, böyle oldu ama bu demek değildir ki, şu anda Libya'daki en dinamik unsurların dediği olmayacak. Neden herşey Kaddafi döneminden daha kötü olsun ki? Nitekim Kaddafi gibiler de (Tüm Baasçılar) Batı desteğiyle ya da oluru ilere oralara gelmişlerdi. Dolayısıyla bundan sonra ne olacağını ancak Libya'nın kendi dinamikleri belirler ama daha kötü olacağının hiç bir işareti mevcut değildir. K.Afrika'daki tüm İslami gruplara yıllarca -özellikle 11 Eylülden sonra- kök söktürmüş, halkının canını okuyan bir diktatörlüğün özgürlük için savaşmış bakiyesinin neler yapacağını ancak zaman içerisinde görebiliriz. Üstelik Mısır, Sudan, Tunus gibi ülkeleri de yanına alan bir Lİbya'nın daha özgüvenle hareket edebileceği öngörüsü bana daha sıcak geliyor. Yani senin korkularının tam tersi.
Yanıtla (0) (0)Sonuç olarak önceki yazında sorduğum şu soruya halen cevap vermemişsin;
"Birileri pusuda bekliyor ve hele şu halk kesimleri canlarını ortaya koysunlar, şu Esad'ı zora düşürsünler sonra biz devreye girelim diye düşünüyor olabilirler; bu bizim mezkur kesimlere olan desteğimizi itikaden, vicdanen, siyaseten azaltır mı, çoğaltır mı?"
ve devamı;
"Bizim ora halklarına "Bakın zalim bir diktaya karşı direniyorsunuz ama bölgesel ve küresel güçlerin amaçlarını hesaba katmanız lazım " deme lüksümüz nereye kadar? Daha doğrusu, muhalefetin basiretli unusrları bunları görmüyor mu? Ya da görse bile ne yapmasını umuyoruz bizler?
Evlerine dönüp bu hesapları bozmalarını mı?
Esad'la başbaşa aile içi(!) hesap görmelerini mi?
Bir otuz-kırk yıl daha kaderlerine razı olmalarını mı?
EK SORU: Aliya'ya verdiğimiz desteği onlardan neden esirgiyoruz
basiret duasıyla cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum Burhan abi.
Burhan abi görüşlerini daha etraflıca savunabilmek, bu defa emperyalizmin son 40 yıllık kronolojisini sıralamış ve akıl yürütmelerde bulunmuşsun ama kapı aynı kapı!
Yanıtla (0) (0)"Her şey çok kötüye gidiyor; sanıldığı kadar irade sahibi değiliz!" örneklerini verirken farkında olmadan Boşnakların Avrupa'nın göbeğinde nasıl da başarılara imza attıklarını deyivermişsin. Bu da bir olumluluk! Neden aynı şey şimdilerde başka coğrafyalarda olmasın?! Elbette bu Bosna örneği bir latife idi. Çünkü gerçekler senin dediğin gibi değildi. Aliya ile ilgili geçenlerde Ülke TV idi sanırım bir belgesel yayınladı. Aliya anlaşmaya imza atmaya giderken, hayatının en ızdıraplı dönemini yaşadığını, çünkü bütün Bosna halkının kendisinden bu anlaşmaya imza atmasını beklediğini ama kendisinin imkansız şartlarla sıkıştırılıp, ülkeye döndüğünde "imza atmadım" demek zorunda kalışının korkusunu nasıl da yaşadığını anlatır...Bu elbetteki emperyalizmin avuçlarındaki mücahid bir kişiliğin ızdırabıdır ama hakikat senin bahsettiğinden farklı işlemiştir.
Bu bir yanda dursun, çünkü o zaman şartlar çok farklıydı ama şimdilerde daha farklı.
"Her şey çok kötüye gidiyor, adeta yeni uyanmaya başlıyoruz; İşte Lİbya!" örneğinde Libya'yı neden yalnız bıraktığını anlayamadım. Aynı korkuları neden ordunun hala etkin olduğu Mısır ve gelişmelerin nasıl seyredeceği belli olmayan Tunus için de ortaya koymadığını anlayamadım. Madem ki emperyalizmi daha fazla ciddiye almalıyız, o halde tezin bu coğrafyalar için de geçerli olmalıydı.
Kanımca Libya konusunda verdiğin örnek, yani "İşte emperyalizm sayesinde kurtulan coğrafya bu duruma düşer" mantığını yanlış bir noktadan işletmişsin. Petrol anlaşmaları zaten Kaddafi döneminde de vardı ve Lİbya'ya müdahalenin petrolün çok fevkinde sebepleri vardı kanımca. İslam coğrafyalarında olan bitene ve gelişmelerin elden çıkışına ilk müdahalenin olduğu coğrafya idi Lİbya. Yani bir gösteri idi. Bizim yardımımız olmadan başaramazsınızı anlatmaya çalışmaktı.