Evet, bu karar emsal olmalı!
Bugün Antalya’dan önemli bir haber geldi. Antalya 3. İdare Mahkemesi, Alevi bir ailenin İlköğretim 5. sınıf öğrencisi çocuklarının, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinden muaf tutulması talebiyle açtığı dâvâyı haklı buldu ve öğrencinin lehine yürütmenin durdurulması yönünde karar verdi. Bu karar, dâvâya konu olan çocuğun zorunlu Din Kültürü dersinden muaf tutulması anlamına geliyor.
Söz konusu dâvâ ve ortaya çıkan kararın bize çağrıştırdıkları konusundaki yorumumuza geçmeden önce, dâvâ süreci ve neticesiyle ilgili özet bilgiler vermeye çalışalım:
Antalya’nın Muratpaşa İlçesi Kaymakamlığı aleyhine açılan dâvânın konusu, okulda zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten müşteki ailenin, çocukları S. D.’nin bu dersten muaf tutulması talebi. Müşteki ailenin avukatı Nusret Gürgöz, dâvâ dilekçesinde, “S.D.’ye eğitim gördüğü ilköğretim okulunda ailesinin iradesine, dini inançlarına ve felsefi görüşlerine aykırı biçimde dinsel eğitim verildiğini, dâvâlı idarenin işleminin hukuka aykırı olduğunu” savunuyor ve başvuruyu değerlendiren mahkeme heyeti, yürütmeyi dâvâcı ailenin çocukları lehine durdurma kararı veriyor. Mahkeme, kararını şu şekilde temellendiriyor:
"Davalı idareye yaptıkları başvuruda veya dava dilekçesinde, okulda zorunlu olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Öğretimi dersinin dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığını belirten davacıların herhangi bir din mensubu olduğuna bakılmaksızın, temel hak ve hürriyetlerden olan dini inanç özgürlüğünün uygulanması kapsamında çocuğunun zorunlu sayılan dersten muaf tutulması gerektiği sonucuna varıldığından, bu istemin reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır. Hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğabileceğinden, yürütmesinin durdurulmasına oy birliğince karar verilmiştir."
Müşteki ailenin avukatı Nusret Görgöz, bu sonuç üzerine söz konusu kararın emsal teşkil ettiğini ve zorunlu din dersinden muaf olmak isteyenlerin kendileri gibi dâvâ açmaları gerektiğini söylüyor.
Dâvâdan çıkan karar kadar, müşteki ailenin avukatı Gürgöz’ün “bu kararın emsal teşkil ettiği” yönündeki açıklaması da önemlidir.
Evet, Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin bu kararı, resmî ideolojinin eğitim-öğretim süreçleri üzerinden gencecik dimağlara dayatılmasına karşı geliştirilecek bir toplumsal tepkinin çıkış noktası kılınabilir. Bir kişinin dini ve felsefi inançlarına aykırı bir derse mecbur kılınmasını “hukuka aykırı” bulan bu karar, resmî ideolojinin dayatıldığı diğer derslerin de tartışmaya açılması noktasında güçlü bir emsal niteliği taşımaktadır.
Alevi bir aile nasıl ki dini ve felsefi inançlarına uygun olmadığı için çocuklarının zorunlu din kültürü dersinden muaf tutulmasını talep ediyor ve haklı bulunuyor, diğer toplum kesimleri de aynı gerekçeyle, ki bu haklı bir gerekçedir, resmî dayatmalara karşı tepkisini ortaya koyabilmelidir. Bu çerçevede, İslami değerleri hayat nizamı edinen aileler de, çocuklarının, İslami değerlere muhalif olan derslerden muaf tutulması için girişimde bulunmalıdır.
Başta, Abdurrahman Dilipak’ın “Bu Din Benim Dinim Değil” isimli kitabına da konu olan zorunlu Din Kültürü dersi olmak üzere, İnkılap Tarihi ve Milli Güvenlik gibi resmî ideolojinin dayatıldığı derslerden muafiyet talebinde bulunmak, İslami değerleri hayat nizamı olarak benimsemiş aileler için hem bir hak, hem de bir sorumluluktur. Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin verdiği karar, bu açıdan önemli bir sürecin başlangıcı kılınabilir.
Bu coğrafyada zorunlu Din Kültürü dersinden en çok rahatsız olması gerekenler Müslümanlardır. Bu ders, 12 Eylül darbe düzeninin bir icadı olarak “Kemalizm'e payanda kılınmış kurgusal bir din”in “İslam” adı altında topluma dayatılması operasyonundan başka bir şey değildir.
Gerek zorunlu Din Kültürü Dersi ve “devlet güdümlü kurgusal din”in diğer sacayağı olan Diyanet Teşkilatı’na karşı en ciddi itiraz Müslümanlardan yükselmelidir. Bu konudaki itirazların cılız kalması, Müslümanlar arasında cahiliyeden ayrışma bilincinin yeterince kök salmadığını göstermektedir. Oysa, inancımızı ve değerlerimizi cahiliyenin tasallutundan kurtarmak, Müslümanlar olarak öncelikli gündemlerimizden biri olmalıdır.
Alevi bir ailenin, çocuklarının “dini ve felsefi inançlarına uygun olmayan” bir derse mecbur kılınmasına karşı verdiği bu mücadele de, resmî ideolojinin dayatmalarına karşı İslami değerleri ve çocuklarımızın fıtrî kimliğini savunmak konusunda bizler için emsal teşkil etmelidir.
YAZIYA YORUM KAT
Yorumcu bir kardesimiz "darbe,post modern darbe,resmi idoloji gibi kavramlardan gina geldi"Muslumanlarin bilgilendigi,bilgilerini kardesleriyle paylastigi,karsilikli fikir teatilerinin yapildigi boyle guzide bir sitede polemige,kayikci kavgalarina firsat ve imkan vermeden bir konunun vuzuha kavusmasi gerekmektedir diye dusunuyorum.Bizim o bahsettiginiz ve her Muslumanin en buyuk hayali,ideali,ozlemmi ve hedefi olan,insanca ve Islamca yasayabilecegimiz kuran-i topluma,bu ulviy gayeye ulasmak icin onumuzdeki,bizi bu gayeden bu mefkureden,alikoyan bu kahrolasi duzenden,(laikci ve kemalist rejimden )onun bizi kendi karanlik emelleri dogrultusunda zorlayan,inancimiza,dusuncemize,hulasa herseyimize mudahale eden,dusmanca,Hakdan,Adaletden,Ozgurlukden nasibini almamis sevgisiz,buyurgan ve ceberrut mevcudiyetini ayakta tutmak icin basvurdugu,yol ve yontemlerin basinda gelen darbelerden ve bu karanlik eylemi,bu zulmu bu Millete reva goren darbecilerle yuzlesmeden,hesaplasmadan mumkunmu?.( bir kotulugu,bir belayi,bir maniyi ortadan kaldirmak,bir menfaat ve fayda temininden once gelmelidir) fikhiy kaideside bu gercege isaret etmiyormu? vesselam.
Yanıtla (0) (0)Konuya yorumlarıyla katkıda bulunan tüm kardeşlerimize teşekkür ediyorum.
Yanıtla (0) (0)Muhakkak ki, cahiliyeden ayrışma yükümlülüğü Müslümanlar olarak temel meselelerimizden biridir. "Lâ" reddiyesiyle başlayan bir inancın müntesipleri olarak bu konu üzerinde ciddiyetle durmak zorunluluğumuz var. Aslında küresel ve yerel tüm tağuti otoritelere yönelik teori ve pratik plandaki tüm itirazlarımız bu yükümlülüğün bir gereği olarak belirginleşmektedir. Cahiliyeden ayrışma bir süreç işidir ve bu tevhidî yönelimin nihai başarısı, kolektif karar ve adımları gerektirmektedir. Özgür-Der'in resmî törenleri boykot kararı bu konuda güzel bir örnek teşkil etmiştir.
Cahiliye surunu toptan yıkmayı hedeflemek, bu yolda surda gedikler açma çabası göstermeye engel değildir. Bu konuda ortaya konan her çaba değerlidir. Bu coğrafyada tarihi çok gerilere gitmeyen İslami uyanış sürecinde, cahiliyeden ayrışma konusunda alınan aşamaları yok saymak doğru değildir.
Yapılması gereken, bu süreci yeni adımlarla besleyip güçlendirmek ve kolektif çabalarla sürekli ileriye taşımaktır. Zorunlu eğitime karşı alternatif üretmediğimiz bir ortamda, en azından resmî ideolojinin dayatıldığı derslere tavır almak, bu konuda bir itiraz yükseltmek işlevsel olabilir.
sevgili yazar kardeşim islami çabalarınızı ve kaygılarınızı saygıyla karşılıyor vede takdir ediyorum. ama maalesef gücümüzü ve enerjimizi rastgele tüketmekte olduğumuza inanmaya başladım artık. kısacası gücümüzü israf ettiğimize inanıyorum.siz yazarlar olarak okuyucu kitlenize yada teba nıza devamlı birşeyleri hedef gösteriyorsunuz ve bu mantığı benimseyen bir cemaat oluşuyor doğal olarak. islam tarihi boyunca süregelen cemaatsel hareketlerin sonuçlarının nasıl sonuçlandığını hepimiz biliyoruz. bunun en yakın örneklerinden birisi afganistan cihadı ve sonrasıdır.neden cemaatsel hareketler başarısız oluyor bence kuranın öngördüğü müslüman modeli oluşturulması konusunda bir çaba sarfedilmiyor. sayenizde aşırı derecede politize olmuş kimlikler oluşuyor. haksöz dergisi deyince ilk aklıma gelen o muazzam kuran çalışmalarıdır. ama yıllar öncesinin kuran çalışmalarının saflığını maalesef şimdi göremiyorum ve o eski zamanları inanın çok arıyorum.....darbe... postmodern darbe....resmi ideoloji... inanın artık bu kavramlardan gına geldi. şunuda itiraf edeyim mücadelenizi sonuna kadar destekliyorum bunlarıda kendi adıma bir özeleştiri olarak yapıyorum yanılma payım büyükte olabilir.. hz. peygambere biat eden müminler bu biatın arkasından neler yaşayacağını çok iyi biliyorlardı. ama şimdiki müslümanlar inanın bunun farkında değil. sanki bir yerlerde eksik bişeyler var.. ayette dediğ gibi -- ümmet kuranı terkedilmiş bir kitap halinde bıraktı...
Yanıtla (0) (0)yakın tarih...uzak tarih... o haklı bu haklı kurtuluş savaşı olduydu olmadıydı... geçmişteki hesaplaşmalardan artık önümüzü göremiyoruz. bence kuran toplumu ve kuran kardeşliği oluşturma noktasında yine sınıfta kalacağız. tarih tekerrürden ibarettir deyip tarihi yine haklı çıkaracağız. kuranı anlamadıkça ne hz. peygamberi nede onun mücadelesini asla anlayamayacağız.
sadece sesli düşündüm kalbim gönlüm yine sizlerle beraberdir. allaha emanet olun
Basliktaki soruyu yuksek sesle bir kez daha sorayim"adamina gore hukuk olurmu?"hukuku uygulamasini belirli bir kritere ve esasa oturtmus toplumlarda olmaz,Hukukun ustunlugunun kamil manad uygulandigi ideal ve ornek toplumlarda < ki Adaletin ve Hukukun ustunlugunun herkese esit olarak (hepiniz Allah'in huzurunda kul olarak bir taragin disi gibi esitsiniz.hadisi serif)uygulandigi Islam tarihinin sadet donemlerindeki gibi> asla olmaz.Ama soz konusu olan ulkemizse,burada uygulanan hukuksa olmayacak hersey olabilir ve gerektiginde kisiye ozel yasa cikarilir,adamina,zamanina,yerine gore sozde hukuki uygulamalar sergilenir.Adalet adina hukukcularin verdigi kararlarin serencamina bir bakmamiz belirtigimiz hususlarin yasandiginin isbatidir.Ayni kanunla ayri,ayri mahkemelerin bir,birine zit iki karara imza attiklari vakayi adliyedendir.Ama yinede Sukru beyin tesbitlerinin dogrulugunun islerlik kazanabilmesi icin yolun zorlanarak test adilmesi gerektigini dusunuyorum.Bu sayede acizane menfi noktada olacagini dusundugum beklentime ragmen belkide musubet bir kararla yakalayacagimiz bu ugurdaki bir kazanimla yanildigimi anlamis olacagim vesselam.
Yanıtla (0) (0)Bence sadece bazı derslerden muafiyet talebi de yeterli değil. Özgürlüğümüzü kısıtlamamıza ne gerek var. Bu cahili düzenin fiziğine kimyasına matematiğine de ihtiyacımız yok.
Yanıtla (0) (0)Tutarlı olacaksak zorunlu eğitime hayır demeliyiz.
Eğitimin devlet denetiminden çıkarılmasını savunmalıyız.
Ama burada iş biraz sıkar.
Çünkü cahili düzenden tamamen ayrışamayız.
Paşa paşa askerlik yapar, vergimizi verir, kurulu düzenimize bir zarar gelmesini istemeyiz.
Bir alevi mahkemeye gidip böyle bir davayı kazandığında aklımız başımıza gelir, hadi biz de yapalım deriz.
Bir savaş karşıtı vicdani redci olur, askere gitmez, yargılanır, sürüm sürüm sürünür, AİHM de dava açar, kazanır, seviniriz, bak bir şeyler oluyormuş der geçeriz.
Onların mücadeleleri neticesinde vicdani red yasal bir hal alırsa eğer ancak o zaman biz de vicdani redci oluruz.
Bedel ödemeyi göze almayan mücadelecileriz biz.
Cahiliyeden arınma teorisini kurup, pratiğine sıra gelince daha o seviyeye gelmedik deyip birilerinin adım atmasını bekleyen mücahitleriz.
Bence dışımızdaki müslümanların cahiliyeden ayrışamadıklarını temcit pilavı gibi her yazıda gündeme getireceğimize dönüp kendimize bir bakalım. Biz ne kadar ayrışabilmişiz.
Bu konudaki net ölçülerimiz neler.
Bunları ortaya koyalım ve önce iğneyi kendimize batıralım.
Ben bu sitenin yazarlarından somut şeyler söylemelerini bekliyorum.
Cahiliyeden ayrışmak nedir?
Hangi pratikleri yaparsak cahiliyeden ayrışmış oluruz, hangilerini yaparsak da cahiliyeye bulaşmış oluruz?
Kafası karışık bir kardeşiniz olarak cevap bekliyorum.
Allah'a emanet olun.
resmi idolojinin çocuklarımızıın fitratını bozmaya yönelik kışla tipi tek tip eğitim sisteminden en fazla biz şuurlu müslümanlar rahatsız olup somut adımlar atmamız gerekirken bu ilk adımı başkaları başlatması da güzel bir adım bu ilk adımdan sonra başka adımlar atılacak inanıyorum ..
Yanıtla (0) (0)İşte yazı bu!...
Yanıtla (0) (0)İnsanların ancak televizyon ekrânlarında bas bas bağırarak veya gazete manşetlerinde boy boy duyurarak haber verilen olaylara odaklandığı ve yalnızca bunları konuşup tartıştığı toplumlarda, gözden kaçan, göz önünde olmayan ve “küçük bir ayrıntı” olarak görülen ve fakat aslında çok çok önemli gelişmeler olur. İşte “yazar”ın, “aydın”ın işi, bunları gündemleştirmek, gözden kaç(ırıl)masına engel olmaktır.
Toplum olarak gereksiz tartışmalarla vakit ve enerji harcadığımız bir süreçte, asıl tartışmamız, gündemleştirmemiz, enerjimizi yoğunlaştırmamız gereken konuyu Şükrü Hüseyinoğlu kardeşim çok güzel yakalamış.
Evet, bu dâvâ, emsaldir. Vallâhi de billâhi de emsaldir. Ve bu yazı burada kalmaz ise, bu süreç iyi değerlendirilirse, ancak ve ancak yıllarca sürecek bir mücâdele sonucu elde edebileceğimiz kazanımlar elde edilecektir. Hukuk okuyan kardeşlerim sanırım benden daha iyi çözümleme yapacaklardır.
Şükrü kardeşi kutluyorum. Bunu iyi yakalamış. Bir okuyucusu olarak kıvanç duydum, bir yazar olarak ise gıpta ettim.
Bu fırsat değerlendirilmeli.